26 Mart 2018 Pazartesi

“Abla”nın Vietnam, Kamboçya, Laos Gezisi 12

7 Şubat 2018 Çarşamba sabahı keşişler geçidini yine izlemek isteyen “abla” ile kardeşi hayâl kırıklığına uğrar, meğer bu sabah 06:20’de geçmişler ama gruptan, bir gün önce kaçırmış olanlar bu sabah geçişi yakalayabilmiş.

Kalın giyimle pekâlâ açık havada havuz başında yapılabilen kahvaltı sonrası 8:30’da şehir turuna çıkan grup, günlerdir 15 derece civarında seyreden havanın 28 dereceye çıkmasının beklendiğini öğrenir.

İlk iş şehir postanesine uğrayan grup tenha bankodan alıp pulladıkları “abla”nın kızına ve küçük kız kardeşlerine yolladıkları –biri keşişlerin geçişi konulu, ülkeye dönüşlerinden bir hafta sonra adrese ulaşan- kartları özenle kutuya atarlar.

Şehir bir Avrupa kenti gibi, adım başı ATM’ler, döviz büroları, çamaşır yıkama (1 kg=10.000 Lak) dükkânları.

Saray bahçesinde kurucu kralın heykeline bakan merdiven başlarını kırık yeşil cam mozaikli çok başlı iki ejder tutmakta. Ganj’ın doğuşu konulu kabartmayla süslü yeşil, altın cephe ardında yer alan som altın Prabang Budası, “her yıl bir kez yıkanır ve halkın arasında gezdirilir.”

Saraya giriş kuralları sıkıdır: “Ayakkabı çıkacak, bel çantasını geçen büyüklükte çantalar, fotoğraf makinesi bırakılacak, telefonlar kullanılmayacak…”

Saray 1904 Fransız yapımı; alınlıktaki üç başlı fil, üç kraliyet, üç ayrı başkent anlamında. Konuk odası, Fransız ressam Alix de Fautereau 1930, imzalı, köy yaşamı, pazar, rahipler, manastır vs. konulu duvar resmi ile süslü. Kralın küllerini barındıran kap, fil eğeri, kralın tahtırevanı, iki kişinin omuzda taşıdığı 50 kg bronz döküm seremoni davulu, prensesin 50 kg altın Luang Prabang Buda’sı ile kente gelişinin resmi, farklı renkte giysilerle farklı grupların yaptığı kayık sporu, savaş, Vienten’den göç sahnesi, tac, taht, kılıçlar, muska taşı, festival başlıkları, altın kaplamalı ayakkabılar, Çin’den hediyeler, manastırın öyküsünü anlatan stel; bordo duvarlar üzeri kırık ayna, cam mozaik bezemeli. Khmer Kütüphane, çalışma odası, yatak odası, lake kaplar, kraliçenin altın, gümüş işli eteği, kralın yatak odası, -bitişikteki eşinin oda kapısını çalıp geçiyor-, şapkalar, kraliçenin Paris’ten alınmış ayakkabılı elbisesi, nişanlar, şimdilerde müzik aletlerinin sergilendiği çocukların oyun odası, yiyeceğin zehirli olup olmadığını test edebilen gümüş yemek takımları, kraliyet mücevherleri, kraliçenin –teknedeki gibi üçgen prizma yastıklı- tahtı, aile resimleri, Ho Şi Minh’in Lao’lu bir sanatçıyla dansı fotoğrafı, tek parça fildişinden oyulma iç içe 5 parçalı  figürin…

Bahçede, atla çekilen stupalı kayık gibi araba maketi, sürat motoru, Jeep, Citroen, Edsel, Lincoln Continental kraliyet taşıtları, Buda’nın dolaştırıldığı tahtırevanlar.

Grubun bahçede altında oturduğu meyve yüklü ağaç Tamarind. Bir yanda her yıl 15 gün sessizlik meditasyonu için ormanda kalan -kamuflaj amaçlı- yeşil giysili bir grup keşiş…

Kapıda minik kafeslerde satılan kuşlar “azat” amaçlı. Bir yanı Fransız, diğer yanı Lao evleri sıralı caddede temizlenip köpük kaplara konmuş sıkıca şeffaf malzemeyle sarılmış rengârenk meyve öbekleri başındaki satıcılardan alınan hurmagiller tadılır. Yosun üzerine sarımsak, susam, domates yufkası 1 USD. Bir dede su içirmek için durdurduğu arabası içindeki torununu gezdirmekte.

Hava kökleriyle gölgeli, bol çiçekli bitkili bahçelerinin kapılarına motosikletler dizili pansiyonlar, spa’lar, bir kumaş baskı atölyesi ile sakin, mutlu huzurlu, “abla”nın “burada yaşayabilirim” diye düşündüğü çok güzel sokak, Heritage Luang Prabang bahçesi önünde kesintiye uğrar.

Altta hayvanların barındığı, Lao sütunları üzerinde geniş taraça ardındaki yaşam alanlarıyla geleneksel ev. Ağaçlarda asalak orkideler, geriden üç ülke içinde “abla”nın en beğendiği Lao müziği.

Bir kapı ile altın boyalı bol Buda’lı başka bir avluya geçilir. T-shirt’ünün göğsünde “I am Who I am Fashion is wears” yazılı Vahn “aile toplantılarında anne baba beklenir, iyi dilekler sunulduktan sonra beraber yemek yenir” der. “Buda’nın meditasyondaki duruşlarının anlamları farklıdır, Pazartesi ayakta durur elleri savaşa, kötülüğe dur der; Cumartesi Buda’sı, çok başlı yılan Naga’nın yağmurdan koruduğu Buda’dır; Pazar, halka hitap eder. Ellerinin çapraz duruşu, yağmuru çağırışı, Dünya’yı gözetişi birbirinden farklıdır… Günde sadece iki kez yemek yiyen keşişler, 12.00’de çan çalarak duyuru yaparlar, yemek gelmezse, manastırın parası vardır, satın alırlar.” 1998-2006 arası manastırda eğitim görmüş Vahn, ‘15 yaşında zorunlu olarak ayrıldığını’ anlatırken, motosikletli genç bir kız avluya girer, indirdiği yiyecek kaplarını arka tarafa götürür.

Arka sokak önceki gibi kuş sesleriyle bahçeler, hafif odun ateşi kokusu, salkım saçak çamaşırlarıyla çamaşırhane, arada children’s cultural center, huzur… Traditional Story Telling Theatre ise, Ramayana ve Mahabharata’daki hikâyelerin müzik eşliğinde anlatıldığı geleneksel mekân.

Mekong boyunca yürüyen grup kahve ve Bambu Köprü’yü görmek için, nehre bakan taraçada mola verir. Aşağı inenler, nehri hiç güven vermeksizin sallanarak kat eden bambu köprü geçiş ücretini yaşlı kadına öder, karşıya yürürler. Diğer uçta da biletsiz geçilmez tarzı uyarı bulunan küçük bir tabela vardır. Geçişler bolca fotoğraflanır, grup toparlanır.

“Yeniden Luang’a gelirseniz uzun yaşam ve talihle ödüllendirileceğinizi” söyleyen Vanh’ın da eğitim aldığı manastıra gidilirken, soru üzerine grup rehberi, tek bir firmanın organize ettiği geziyle ilgili bilgi aktarır: “Son Doong Mağarası*, içi altmış katlı bina hacminde, gece de konaklanılan bir yer.”

Ana mabedi 1512’de inşa edilen bahçesinde ağaçlar altındaki banklarda safran sarısı, turuncu harmanili keşişlerin oturduğu Vat Visounnarath Manastırı gezilmeye başlanır. Bir ağaç altında Buda ile saçlarından Ganj doğan Vişnu heykelleri… Vahn eski odasının yerini gösterir; ‘anne babası tarlada, eşi memurmuş, ekonomik durumu elverseymiş ilâhiyat eğitimini devam ettirmek istermiş. İngilizceyi manastırda akşam okulunda öğrenmiş.’

Bahçede karpuz biçimli stupa, çevrede onlarca Buda…

Havaalanı girişinde Vahn’la vedalaşan grup, küçük sevimli mekâna dağılır. Üst katta yarı açık bahçede kumanya Lao öğle yemeğini yiyip Lao kahvelerini içenler çok geçmeden bir araya gelir, aktarma amacıyla Thailand Bangkok’a gitmek için 14:40’ta havalanırlar.

Göçmen kağıtlarını doldurmaya kalmadan 15:50’de inerler. “Abla” tabelada okuduğu, yaşlı, çocuk, özürlü, hamileleri kayıran; (Bangkok Havaalanı Priority Line: Senior Citizen (70), Whellchair, Pregnant, Child) anlayışı çok beğenir. Geniş ve uzun bir demon ve tanrıların tuttukları ejderha/yılan sağma düzenlemesi yolcuların pek çoğunca şakır şakır fotoğraflanmakta. 

22:45’te ülkeye doğru havalanana dek, çeşitli şekilde zaman geçirmeye dağılanlardan ayrılan “abla” küçük grubu, 11 saatten fazla sürecek yolculuğu göz önüne alıp, katın dip kısmında bulduğu Express Spa’da 21 USD’a, 30’ ayak masajı yaptırır.

Dolar kabul etmeyen Starbuck’s'ta içtiklerini (450.000 Baht) kartla ödeyen küçük grup, uluslar arası zincir kahvecinin bu tavrına akıl erdiremez.

Gelirken de Türk Havayolları ile uçtuklarından, bitiremediği eğlenceli Küçük Esnaf filminin son yirmi dakikasıyla, Jo Nesbo romanından filme uyarlanmış, Charlotte Gainsboroug’nun oynadığı Kardan Adam ve Frances Mc Dormand’lı Oscar adayı Üç Billboard’ı izleyen “abla”, pek az uyur. Kahvaltı servisinden sonra, inişe yarım saat kala, üzerini İstanbul hava şartlarına göre bir kat kalınlaştırır.

Sabah karanlığında iner inmez, yaşamlarının iki haftasını gönül hoşluğuyla bir arada geçirmiş grup değişik yönlere yollanmak üzere birbiriyle biraz hüzünle, hızla vedalaşır.

İlk olarak kendisini bırakacak olan araçta, “abla” dörtlüsü, çoktan gelecek günlerle ilgili programlar yapmaya başlamışlardır bile.




Lao Müziği: https://www.last.fm/tr/tag/laos

“Abla”nın Vietnam, Kamboçya, Laos Gezisi 11

6 Şubat 2018 Salı sabahı 07:00’de odaları önüne çıkan “abla” ile kız kardeşi, bir gün önce anlatılan, günlük tayınları peşinde keşişlerin, başı ucu görünmeyen turuncu renkli upuzun bir kurdele gibi akışlarına tanık olur: Sabahın puslu serinliğinde yalınayak yürüyüşleri sırasında, duraklayan –kesinlikle durmayan-, keşişlerin omuzlarından asılı, kapağını açtıkları hasır sepette yiyecek kaplarına, giysisi üzerine çapraz enli beyaz kurdele takmış diz çökmüş kadın, bir topak pirinç bırakmakta. O ara karşı evden başka bir kadın gelir, el kolla işaret edip -diz çöken- “abla”nın önüne ufak bir sepet pişmiş pirinç verir. Akışı aksamayan ama artık ucu görünmüş turuncu bandın son üyeleri bu kez “abla”nın önünde duraklar, pirinçlerini alır, akmaya devam ederler.

Kahvaltı sonrası Kraliyet Mabedi yolunda grup, yeni yerel rehberden “khobjai” (teşekkür) demeyi öğrenir:

“Luang Prabang, Barışı Getiren Buda anlamında; ticaret amaçlı bir kent. Bir kraliçe çeyiziyle gelirken som altın bir Buda heykeli getirmiş. Süslemede İtalya’dan gelme renkli camlar kullanılıyor. Buda’lar yılda bir kez Mekong’dan gelen suyla yıkanıyor, su sonra halkın üzerine serpiliyor. Altın varak büyük Buda heykeli üzerine bina sonradan inşa edilmiş.”

Grup, ağaç altlarında huzurla oturan Buda’larla, sunaklarla dolu bahçede bir başka binaya girerken yine ayakkabılarını çıkarır: “Altın cephesinde Hanuman’la kardeşinin savaşları, Sita’nın kaçırılışı, Rama’nın karısını kurtarışı, dansı anlatılır… Son kralın babası öldüğünde, içerideki çok başlı ejderli tahtırevan, binanın ön cephesi sökülerek çıkarıldı, cenaze şehirde gezdirildi.” İkona benzeri, bazısı kabartma, camlı çerçeveli düzenlemeler yanı sıra binada yüzlerce irili ufaklı Buda var.

Yatan Buda’nın bulunduğu binada duvarlar, gündelik yaşamın renkli camlarla resmedildiği kompozisyonlarla bezenmiş.

Hayat Ağacı cepheli binada “…avcının yoluna geyik görünümünde çıkan Buda’nın veganlığın başlangıcı…” olduğu anlatılır.

Grup merdivenlerle nehir kıyısına iner, arkasında tekne sahibinin evinin bulunduğu ince, bayağı uzun tekneye biner; “Bu Mekong’a üçüncü çıkışımız, 30 km gideceğiz. Mekong’un 1900 km’si Lao topraklarında…

Gri hava serin. Pusa bulanmış kıyıda sağlı sollu tik ağaçları görülen geniş nehirde yol alınırken, sarınmak için battaniye dağıtılan grup, ‘çay kahve servisi duyurusu’nu alkışlarla karşılar. Teknenin başında köşede pirinçli sunak. Ön kısımda teknenin kenarı boyunca çepeçevre uzanan, üzeri fırfırlı şilte, üçgen prizma yastıklarla döşeli ahşap sekinin sırtı, tavanı tutan sütunlar oymalarla süslü. Cilalı masalar, yerdeki yaygılar, perdeler temiz, bakımlı. Kapısı yanında, üstünde ayna ve ecza dolabıyla lavabo bulunan tuvalet girişinde bir çift plastik terlik, karşısındaki duvarda, aralarında aile fotoğraflarının da bulunduğu tablolar. Birkaç yere yapıştırılmış etiketlerde; www.chiangmaitraveladvisor.com.

Suya inen eğimli ekili bahçelerde, güzel evlerin önlerinde irili ufaklı tekneler bağlı. “Hava güneşli olsaydı, su kıyısında çamaşır yıkayan keşişleri görecektik.” Arkasında asılı çamaşırlarıyla grubun yanından geçen tekne iki katlı. O ara düzenin, temizliğin sebebi, kaptanın karısı, kolunda çantası sessizce gider kocasının arkasına oturur.

Çin-Laos tren yolu yapımı sürmekte, nehirde küçük teknelerle kargo taşımacılığı yapılır… Ülkenin doğal kaynağı orman… Tayland’a benzer bir alfabe kullanılıyor… Kıyıda otele dönüştürülmüş eski bir hapishane, Mekong ters yöne aktığı için kaçmak zor.”

“Neden Lao(s)?” sorusu “Ülkenin adı Laos, Fransızlar ‘s’ olmadan diğerleri ‘s’ ile söyler, sıfat ise Lao city, Lao food gibi…” yanıtı alır. “Bayraktaki kırmızı kan, mavi doğa, ortadaki yuvarlak ise Lao halkı.” “Yağmurlu sezon?” sorusunu Vanh, “Kırsalda evlerinde geçiriyorlar,” diye yanıtlarken grup rehberi devamla “bir hafta güneşin göründüğü oluyormuş, öyle bir yağmur anlatıyor ki,” der, ”biz bilmiyoruz.”

Tekne yolculuğu sırasında ancak tanışma fırsatı buldukları, 3 ve 8 yaşlarında iki kız babası 10 yıllık rehber (adını yazar) Vanh, ailesinin resimlerini gösterir. Bir başka zaman aralığında “abla”, sohbet sırasında grup rehberinin tasarladığı, ilkokul çocuklarının ebeveynleriyle birlikte oynayabilecekleri projesi hakkında bilgi edinir; bedensel, zihinsel becerileri geliştirmeye yönelik, tarih, coğrafya bilgisi de verebilecek ‘antik kent sırları’ içerikli güzel proje, “abla”nın “torun bir an önce büyüse” dediği türden…

Kıyıda bir fil çiftliği, kumsalda nehrin bazı yerlerde 10 m’ye kadar yükseldiğinin kanıtları görünmekte. Suda işaret taşları.

Teknenin önünde durduğu merdivenler pirinç viskisi üretimi ve satışı yapılan binalara çıkar. Posası domuz yemi olan, 30 kg pirinçten 20 kg viski eldesinin anlatıldığı sunum sonrası tadım yapılır. “33’lük eski soda şişelerini hasır kaplayıp kullanılıyor. %15 alkollü tatlı içki 6 USD. Mısır, şekerkamışı ve muzdan da içki üretilmekte.”

rkada irili ufaklı stupalar arasında bereli, turuncu harmanili bir keşiş yerleri süpürmekte.

Savaş sırasında saklanma ve tapınak amacıyla kullanılan, tekneden inenin bambu iskelede yürüyerek dibine vardığı dik merdivenlerle ulaşılan iki kısımlı Buda Mağarası’nın ilk bölümünde, her gelen bir tane bıraktığı için bazıları ahşap üzerine varak altın, irili ufaklı binlerce Buda heykeli var. Suyun ‘64’te vardığı yükseklik mağara cephesine işaretlenmiş.

Aralıklarla, bebekleri kucaklarında, bir şeyler satan kadınlar dizili, taş trabzanlı ve basamaklı genişçe merdiven, grubu, uzunca tırmanış sonrası asıl mağaraya götürür. Solda girintide beyaz giysili bir müritle bir ritüel canlandırması, mağaranın girişinin sağında yukarıda oturmuş, dünyanın tüm kötülükleri kocaman karnında, neşeyle gülümseyen Buda heykeli.

Mağara tümüyle karanlık, bereket cep telefonları fener taşımayı gereksiz kılacak kadar yetkin. Restorasyon için yardım toplama noktasını kutsal suyla arındırılan Buda heykelleri izler. Kayalarda aslan başları, enerjisini dünyaya yayan Laos’un en eski Buda’sı, duvarların yükseklerinde sunaklar…

Teknelerinin öğle yemeği için yanaştığı kıyıda, orman içinden gelen bir fil kafilesi gruba, önce arka, sonra ön bacaklarıyla çökerek sırtlarındaki turistleri indiren filleri görüntüleme fırsatı verir. Lokantada bir fotoğraf Mekong’un bir yükselişini belgelemekte; iki katlı bir ev yüksekliğindeki bina çatıya kadar su içinde. “Abla” içi ürpererek, yemek yediği yerin su altında olduğu fikrini, hızla aklından uzaklaştırır.

Araca giderken görülen, hasır uzun sedyelere kurutulmaya serilmiş, üzerinde, dilim domates, susam ve ince kıyılmış sarımsak bulunan yeşil tabakalar yosundur. Nasıl bir işlemden geçiyorsa, son yemeklerinden birinde tatma fırsatı bulup çok beğenen “abla”nın hevesle alıp İstanbul’a götürdüğü atıştırmalık, kendisi de dâhil kimsenin ağız tadına uymaz.

40 km sonra ulaşılıp yukarısında inilen ve aşağı doğru izlenecek olan Kuangsi Şelalesi’nin açık yeşil suyu, ağaçlar arasından kıvrılarak inen toprak yoldan yürüyen turistlerle birlikte neşeyle akmakta.

Bazılarının önünde Latince ve yerel adları yazılı etiketlerde ne işe yaradığı belirtilen; kök ve kabukları yöresel bir hastalıkta ateş düşürücü, mobilya yapımına uygun, yine ateş düşüren bir ot yanı sıra “Mr. Bounmee’nin özel ağacı” gibi hikâyesi olanlar, adım başı, hatta “abla” grubu olarak devasa ağaç içinde fotoğraflanmayı hak eder.

Huşu içinde yürüyen grubun yolu bir grup, birebir boyutlu ayı maketince kesilir; Free The Bears hareketi anlaşılan, Sun Bear, Moon Bear, Andean Bear, Polar Bear, American Black Bear, Brown Bear gibi hayvancıkların özgürlüğü için çalışmakta.

Park çıkışında bir ızgaradan yükselen dumanlara seğirtenler, yüzleri karışmış bir şekilde uzaklaşmakta; korlar üzerinde içi açılmış bir farecik kokular salarak pişmekte…

Az ötede biber ve tuzla beraber yenen ham mangoyu tercih eden grup alışverişe dağılırken “abla” kız kardeşi ve bir hanım eğimli yolda yürüyüşe geçer; araç yetişip onları alana dek Thapan sağlık ocağını geçer, işine ara verenlerle selamlaşır, bir aileden tatlı yufka ikramı alır.

18:30’da otele varılır; grup rehberi, odalara banyolara konan, bazısı alışkanlık gerektiren kokuları olan yeşillikleri atmalarını önerir. “Abla” ile kız kardeşinin sabah çıkarken ‘temizlemeyin’ direktifi verdikleri odalarının kapısında, içinde bir rulo tuvalet kağıdı ile iki pet şişe su konmuş naylon torba!

İçinde güzel duygularla “abla” akşam yemeğine giderken, girişte duvardaki fotoğraflı etiketi not almayı borç bilir:

“Housekeeping ID Card, No: 009
Sa Bai Dee! My name is Pheng. I had the pleasure. HAVE A PLEASANT STAY!
Pheng is a Housekeeping SADA HOTEL since Aug 6th 2017

Otelin tik çanak içindeki frangipanin hoş kokusu dalgalanan lobisinde toplanan grup akşam yemeği için Fil Lokantası’na gider. Daha sonra yürüyerek gidilen, bir gece önce servisini beğenip sempatisinden etkilendikleri Şarl’ın yerinde uzun sohbet sonrası “abla”, adam başı 1 USD vererek tutulan tuktukla otele döner.
 


Luang Prabang Buda Mağarası görselleri:

Free The Bears hareketi hakkında: https://www.youtube.com/watch?v=7KlFntZNUpU

“Abla”nın Vietnam, Kamboçya, Laos Gezisi 10

5 Şubat 2018 Pazartesi, turistik şehir -Siyam’ın yenilgisi demeye gelen- Siem Reap’ta Pazartesi telaşı yok.

Aracın ön camının iki yanında, dibi kırmızı püskülle süslü altın horoz ve altışar adet yerfıstığı salınmakta.

Kaptanın oğlu olduğu tahmin edilen ufak oğlanın, isteyenlerin sırtına ufak darbelerle sessizce masaj yaptığı tekneye geçen grup kanalla, Vietnamlı azınlığın yaşadığı Tonle Sap Gölü’ne bağlanır. Motorla yer değiştiren, aralarındaki ulaşımın kayıklarla sağlandığı, variller üzerinde, sütlü kahverengindeki kokusuz bulanık suda yüzen evlerden, birkaç kayığın yüzüstü dinlendiği kıyıya yakın kayıkhane, bazısı iki katlı tekne evlerin, arka kısımda tam teşekküllü kümes bulunanları, askılara asılı çamaşırların kuruduğu, bolca saksı bitkisiyle çoğu seyyar bahçe… “Dört kasaba hacimli bir yerleşke, 2 bin kişi burada, toplam 20.000 kişi nehri kullanıyor. İçme suyu dışarıdan geliyor. Elektrik jeneratörler ve akülerle sağlanıyor. Amerika bir arıtma tesisi yapmış. İletişim kazıklarına, satmak ya da takas için elinde ne varsa onu koyup diğerlerine bilgi veriyor. Kamboçya kimlik vermediği için karaya yerleşemiyorlar. Kiliseleri, okulları var... Ölülerini karaya gömüyorlar.”

Ortası geniş hediyelik eşya dükkânı; arka kısmı, büyükannenin hamakta bir bebeği salladığı, kedisiyle, sunağıyla, ocağı, mutfağıyla ev; havuzlarda balık ve timsah yetiştiren büyük yüzen ev: “20 Dolara bebekken alıp 5 yıl besleyip büyüttüğü timsahları 800-1000 Dolara satıyorlar.” Diğer havuz kedi balığı için. Aradaki kafeste ise küçük bir kızın kediyle oynar gibi oynadığı koca bir yılan çöreklenmiş. “Tuvalet  suya gidiyor…”

“Biri İngiliz, diğeri gönüllü Vietnamlı öğretmenlerin gelip öğretim verdikleri Vietnam ilkokulu” önünde yavaşlayan tekneden inen grup bir sınıfı ziyaret eder; -Kamboçya’nın sadece forma masrafını karşıladığı- yalınayak neşeli çocuklar belli ki bu benzeri ziyaretlere alışkın; grubun şakır şakır fotoğraf çekmesi fazlaca ilgilerini çekmez. 265 öğrencili okulun müdürü gelir, sabahçı öğlenci düzenindeki okulla ilgili bilgi verirken ‘devletin öğretmen maaşını ödemediğini’ söyler, bağışları teşekkürle kabul eder. “Vietnam ve Kmer dili öğreniyorlar.” Kreş başka bir binadadır.

Kayıklarıyla gelip kenarlarına sıkıca yapıştıkları tekneden iki kadın, üç çocuk dilenmekte; birer Dolar alır, uzaklaşırlar, grup yola koyulur. Kaptanın başı üzerinde bir yazı “Are you Happy, Please tip boat Driver”.

“Beş yıl yaşarsan vatandaşlık hakkı doğuyor ama burada dünyaya gelmiş 3. kuşağa karşın, eskiye göre daha yumuşak Kamboçya devleti istese de halk istemiyor… Gölün Kuzey Güney iki ucu 120 km, yeni liman Mekong’a yapılıyor.”

Kıyıda Polis Merkezi, Göçmen Bürosu binası; direkler üzerinde suyun ne kadar yükseldiğini belirten işaretler; kıyıda ağacın tepesinde bir Akbalıkçıl, sırıklar üzerinde suyun ruhlarına adanmış bir sunak; mezarlık; yavaş yavaş karada yerleşim yerleri; beyaz bayraklı tenteler altında bir cenaze töreni… Teknelerin ardına takılı pulluk benzeri araç, pervaneyi koruma amacıyla çamuru kazıyor.

Araçla, anayolda ilerlerken yükseltilmiş evler; lotus ve pirinç tarımı yapılan araziler arasında üzerinde cami işareti (?) bulunan bir bina. Khong Köyü’nde, iki ay rengârenk, şimdi hasat sonrası çok az lotus kalmış tarlada fotoğraf molası: Duş başlığına benzer, gevrek taze yeşil tohum haznesi, yenen tohumlar çok taze fındık lezzetinde, sonra kurulup kavruluyor.

Araç zaman kazanmak için -öğle yemeği- kumanyasını almaya Le Gout’a uğrar. Otelde, birlikte geçirilen günlerde nasıl kaynaşılmışsa, sıkı sıkı sarılarak vedalaşılan bir çift daha Türkiye’ye dönmek üzere gruptan ayrılır. Otelin karşısında ağaçlar altında yerlere oturmuş bir grup işçi öğle yemeğini yerken grubun kalanı yola koyulur: Motosikletli bir yetişkinin önünde bir ardında iki okul formalı, çantalı çocuk…

“Sağlık sigortası var ama yok, Devlet dâhil herkes kendisi ödüyor. Patronlarla anlaşıp… Aşı ücretsiz. Üniversite diplomasında denklik yok…” Pol Pot’un yaptığı kıyım konuşulurken, tarım toplumu yaratabilme düşüncesiyle, ‘gözlük takıyor, okur-yazardır diye insanların öldürüldüğünü’ anlatan Khan’ın, elektrik mühendisi babası, büyükanne, büyükbabası öldürülmüş, ilkokul öğretmeni annesi okuma yazma bilmezmiş gibi davranarak hayatta kalmış.

Üstü örtülü, bankları tek tük nilüferli suya bakan ferah girişinde, öğle yemeğini tüketen grup Güzel Kadınlar Tapınağı’nı gezer:

“İsmi çeviri hatası, kırmızı kumtaşı tapınak Şiva’ya adanmış, aynı zamanda Indra’ya. 10. yy yapısı, işçilik çok güzel, 50’lerde restorasyon... Birkaç Apsara kaçırmaya kalkan Fransız üç yıl hapse mahkûm olmuş.”

Eski kral ile kraliçenin fotoğrafı altında yine bir mayın mağdurları orkestrası, bu kez gruptan bir bey müzisyenlere katılır, beraberce çalarlar.

Araçların beklediği alanda bir kadın tepeleme bir tepsi dolusu -kapalı- minik midye üzerine sarımsaklı iştah uyandırıcı bir toz serper.

Laos’a geçmek üzere havaalanına yollanan araçta veda konuşması yapan Khan, “Turizmle geçiniyoruz” der, “Bizi arkalarımızda ailelerimizle düşünün” ve teşekkür eder.

17:20’de, “abla”ya, düzeniyle Cancun’u hatırlatan havaalanından kalkan uçak, 18:40’ta Laos, Luang Prabang’a konar. Şenlikli, çok zengin gece pazarı, alışverişler için işaretlenerek kat edilir ve sevimli garson Şarl’ın servis yaptığı Fransız restoranında akşam yemeği yenir.



Apsara Dansçıları gösterisi: https://www.youtube.com/watch?v=tmE79-KYLbc

“Abla”nın Vietnam, Kamboçya, Laos Gezisi 9

4 Şubat 2018 Pazar, gezinin önemli ayaklarından Angkor (şehir) Wat (pagoda) için yola koyulan grup, gişelerde yetmiş iki buçuk milletle birlikte kuyruğa girer. Geçen yıl 5 milyon kişinin ziyaret ettiği tapınak kompleksi için gerekli bilet, ziyaretçinin bu noktada çekilen fotoğrafı basılarak verilmekte. Ziyaret, turist tayfasına 1 günlük 37 USD, 3 günlük 62 USD, yerli halka ücretsiz. Girişte, otel odalarında da bulunan fotoğraflı, ayrıntılı pano ziyaretçiyi ne yapmaması gerektiği ile ilgili bilgilendirir: Giysilerde, göbek, diz, sırt açık olmamalı, anıtlara zarar verilmemeli, sigara içki içilmemeli, çocuklara şeker ve para verilmemeli, yüksek sesle seslenilmemeli, taş yığınlarına tırmanılmamalı, keşişlere dokunulmamalı.

Zaman içinde ormanın örttüğü onlarca tapınak köylüler toprak elde etmek için ormanı yaktıkça ortaya çıkmış. ‘92’de Dünya Mirası listesine alınmış, restorasyon Fransız, İngiliz, Hindistan ve Almanlarca sürdürülüyor.

Maymun ailelerinin huzurla gezindiği, nemden kararmış kırmızı renkli tapınakların, yüksek ağaçlı 2978 kilometrekare alana dağıldığı Angkor Waten debdebeli zamanını 12. yy’da yaşamış, şehir içinde şehir var, burası dini merkez

Yol kıyısında, yerden adam boyu yükseklikte merdivenle ulaşılan taraçalı, file binme istasyonu, hayvan bacağını kaldıramadığından yere çakılı kısa aralıklı kütüklerle belirlenmiş. Ağırlıklı olarak bisiklet, motosiklet, tuktuk trafiğine takılan grup bir sonraki tapınak için araçtan iner yüksek ağaçların gölgelediği yoldan yürür. Hendeği geçen köprünün sağında kötücül ifadeli şeytanlar ile solunda huzurlu ifadeli tanrıların (toplam 154 heykel) boydan boya taşıdıkları, yaradılışta, iyi niyetli olanların sağarak Dünya’yı kurtardıkları devasa yılan… Köprü bitimindeki Güney kapısında lotusla beslenen üç başlı fil ve daha tepede dört yöne bakan Buda kabartmaları. Yapılarda geçmeli taş kullanılmış ise de kutsallığı artırdığı düşünülen yiyecek artığı barındıran sıvaya da başvurulmuş.

Kompleks içinde ulaşım için daha ufak araçlara geçen grup güneyden kuzeye yol alır. Bayon’un ve diğerlerinin duvar kabartmalarında bol bol görülen, 2000 farklı el hareketi ile -“abla”nın, tül eteklerindeki şeffaflığın anlatımındaki başarıya hayran olduğu- Apsara dansçıları, kolyeli koruyucu kabartmaları, tam teşekküllü ordu… Kamboçyalılar biraz daha büyük.

‘Pol Pot döneminde sadece birkaç Apsara dansçısı kıyımdan kurtulabilmiş ve fırsat bulduklarında hemen yeni dansçılar eğitmişler.’ Taştan yılan teras korkulukları çepeçevre; 2022’de bitmesi beklenen restorasyon sonrası orijinal Buda içeri konacakmış. Belli bir noktadan Buda ile burun buruna fotoğraf çekme kuyruğu bayağı kalabalık.

Yerli halk ağaç aralarında çocuklarını salladıkları hamaklar kurmuş, piknikler yapmakta.

10 yy Hindu mabedi Baphuon arkasında bir köşe, 35 yıl burada yaşayan Pascal Roxere anısına. Tapınağı arka duvarında boylu boyunca yatan devasa boyutlu Buda kabartmasını gören grup toparlanmayı beklerken “abla”nın gözüne ilişen, tabletleriyle sağı solu fotoğraflayan kel kafalı, tütün rengi harmanili dört keşiş, ‘dokunmayın’ uyarısı üzerine, belli bir mesafeyle çevresine dizilen grupça fotoğraflanır.

Turuncu rengi meyvesi zehirli, boylu poslu ağaç için Khan, ‘Slime gibisin, düzgün konuşuyorsun ama kalbin kötü’ deyimini aktarır. Pamuk ağacı, ısınınca içinden tekne yalıtımında kullanılan katran sızan Mahogany (maun) en sık rastlanan ağaçlar.

Cariyeler havuzunu geçen grup yürüyerek, acente kitapçığında kralın “zaferle dönen orduyu görmesi için kullandığı bir platform olarak inşa” edildiği yazılı, taraça altı, fil kabartmalarıyla kaplı Filler Terası’na, sonra da, bulunan heykelin tek parmağı olmadığından Cüzzamlı Kral Terası adı verilen, aslında krematoryuma ulaşır.

Küçük araçla 15 dk yol alarak, ormanın tapınaklara ne yaptığının en iyi gözlenebildiği Ta Prohm’a varılır; boyunun beş katı kök uzunluğuyla duvarları yerinden oynatan, parçalayan, sarıp sarmaladığı, bazı durumda desteklediği için de bir şey yapılamayan, Angelina Jolie filmi Tomb Rider’ın bazı sahnelerinin çekildiği, kökler arasından bir Apsara dansçının yüzünün göründüğü tapınak köşe bucak fotoğraflanmayı hak eder.

Dönüşe geçenlerin yolu üzerinde, -2028-30’a dek temizlenmesi planlanan, halen %15 kadar patlamamış- mayın kurbanlarından kurulu, eksik organlarına karşın güzel yerel müzik üreten bir orkestra…

Mahob Khmer Cuisine’e giren grubun ilk sorusu her lokantada olduğu gibi, parola! Değişik sepet abajurlar, arkada kırmızı çiçeklerle süslü yemyeşil bahçe.

Öğle yemeği sonrası, en önemli ve en az tahrip olmuş tapınak Angkor Wat’a gidilir; Vişnu’ya adanmış orijinali bakımda olduğundan, plastik dubalarla üretilen geçici köprü üzerinden, bir tür sarhoşluk duygusuyla dalgalanarak geçilir.

“Kızıl Kmerler saklandığından, ordu ateşi mermi izlerinin açıkça görüldüğü duvarlardaki sekiz panelde Ramayana’da anlatılan savaşlar işlenmiş. Budistlerin de saygı gösterdiği 1000 yıllık orijinal Vişnu’nun üzerindeki altın dokuma 50’lerde çalınmış, sonra heykel müzeye konmuş. Hintli restoratörler bir ara temizlik için kimyasal kullanmışlar ama sonra durdurulmuş.”

Apsara Terası kralı dans ederek karşılayan dansçılar için. Kutsal alana girmeden önce girilen havuz. Tapınağın tepesine küçük gruplar halinde çıkıldığından, beklerken Khan’ın anlattıkları; “Dil Bali kökenli, kelimeler arasında boşluk yok, cümleler arasında var. 27 etnik topluluk var, Vietnam ve Çinlilerden çok Laos ve Thai diline daha yakınız, gelenekler de öyle. Havai fişek patlatıyor, kapılarına kırmızı kurdeleler takıyorlar, bizim gibi değil.”

10 yıl önce çıkılan orijinal merdiven, Koreli bir turistin düşüp ölmesi üzerine kapatılmış; yenisi ahşap, standart basamaklı ve sağlam trabzanlı. Kazadan önce burayı ziyaret eden küçük kız kardeşinin anlatımına bakan “abla”, yeni merdiven olmasa kesinlikle yukarı çıkmaya yeltenmeyecek; üstelik bir de, Dan Brown’ın son kitabı Başlangıç’ta, Dünya’nın en ölümcül üç merdiveni arasında Angkor Wat adını da okumuşken…

Oldukça dik ama güvenli merdiven tırmanılır, tapınağın iç avlular da barındıran bol galerili, Budizm sonrası Vişnu’nun yerini, önü tütsülü uzanmış Buda’ya bıraktığı yukarı kısımları gezilir.

Bitirip inenler dansçı giysileri içindeki genç kız ve delikanlılarla fotoğraf çektirmeye yönelirken gezinin devamı Mahabharata’dan aşk, aile, erdem, sadakat, iyi, kötü konulu duvar kabartmalarıyla sürer.

Araca binip şehre dönen grup, devasa bir mekânda yine yetmiş iki buçuk milletle bir arada açık büfe yemek yerken dansçıları izler. Denerler de, 2000 ne kelime, incecik kızların iki figürünü yapabilmek ne mümkün!?

Gece Pazarı’na yürüyüş sırasında bir kuytuda park edilmiş halde, ülkedeki nohut pilav arabalarının benzeri üzerinde bir yazı; Kebab Türki Seam Reap…

Bir markette alışveriş sırasında konuşmalara katılan İzmirli, ‘burada pek çok Türk yaşadığını’ söyler. Bir tanesi ile -minik şişeler içine renkli kumlarla isim yazan gençle- daha sonra buluşan grup ondan alışveriş de edecektir.

Kıpır kıpır hayatın sürdüğü Pub Street’de grup rehberi başlarında gezerken, gözüne takılan ‘Balıklarımız sizi memnun etmezse para almayacağız’ içerikli tabela üzerine “abla”nın azmettirmesiyle, Mr. Fish Spa’da dört köşe boş bir havuz bulan altı hanım, ayaklarını soktukları suda, ölü deriyi minik diş darbeleriyle temizleyen balıkların atakları karşısında başlangıçta çok gıdıklansalar da alışır, çok neşeli bir yarım saat geçirirler. 

Yürüyüş, satıcı gençlerin, turistlerin yüz ifadeleriyle pek eğlendikleri belli, pişmiş akrep, yılan, solucan, böcek tezgâhı önünde kısa bir kesintiye uğrar.

Gecenin ilerleyen saatlerinde tezgâhlarını kapama derdindeki insancıkların sabrı, “abla”nın kılı dört yüz yaran kız kardeşince sınanır; gruptan alınan duyuma göre 1 USD’ye alınabildiği söylenen t-shirt için, yarım saat-45 dakika sonra insafa gelen kız kardeş kendisi için önce 3, sonra 2.5 USD’ye bir adet alır; ülkeye dönüşte de bedenini beğenmez, “abla”ya aktarır.

Dönüşte, otele girerken “abla”, camdaki yasak işaretinin kapsamını not etmeden geçemez: Kedi, köpek ve (rehberin kesildiğinde ayak gibi koktuğunu söylediği meyve) Durian, yasak.


“Abla”nın Vietnam, Kamboçya, Laos Gezisi 8

3 Şubat 2018 Cumartesi sabahı “abla” ile kız kardeşi -genelde odalara yapılan etkinlik anonsu bu saatte uygunsuz görülmüş olacak ki- saat kurar, sessizce kalkar, hazırlanır ve üst güverteye çıkarlar. Saat 06:30; bir gece önce sözleşmiş “abla” dörtlüsü, serin, nemli, puslu, gri gök altında beyaz giysisiyle parıldayan Thai Chi hocası rehberliğinde günü selamlamak üzere, beş İtalyan beyle birlikte ikişerli dizilirler. “Abla”nın, çocukluğunda anneannesinden öğrendiği Thai Chi’yi anlatan, delişmen Çinli rehber Li’nin, bacaklar hafifçe açık, kollar yavaşça büyük yuvarlak bir daire çizerken “anneannem bir karpuz aldııııı,” bir kol göğse paralel durur diğeriyle dikey kesme hareketi yaparken, “ikiye böldüüüü”, kolunu ileri uzatıp, diğerini çekerek “bir dilimini bana verdiiiiii, diğerini kendi aldıııı” diyen sesi halâ kulaklarında…

Hoca grubu selamlar, yavaş dengeli hareketlerle çalışmaya koyulur. Gündelik giysileri içindeki dokuz kişilik grup elinden geldiğince hocayı taklit eder. Çalışmanın son kısmı, herkesin, önündeki kişinin sırtına masaj yaptığı bölümdür; “abla” ülkeden binlerce km uzakta hiç tanımadığı bir İtalyan beyin sırtını, omuzlarını ciddiyetle ovalar. Sonra herkes arkasını döner ve az önce kendisine masaj yapanla ilgilenir. Toplam yarım saat süren bu çok özel etkinlik ne yazık, olayın harici tek şahit olmadığından fotoğraflanamaz.

Körfezde dağkayalar arasına dağılmış tekneler tepesinde ufacık figürler, kendileri gibi sakin, yumuşak hareketlerle devinmekte; güneş görünmeye direnmekte.

Odaları boşaltan ve ufak tefek atıştırıp yine kayıkla, bu kez, Dünya’nın etrafını uzaydan dönen ikinci kişi kozmonot Ti Top’un, Rusya ile dostluğu gösteren heykeli dikili adaya varılır. Kalın ip trabzanın desteklediği tırmanış 15 dk sürer. Tepede, sekizgen çatılı rasathane, Dünya’nın her bir yerinden ziyaretçiyle iğne atılsa yere düşmez durumda.

İnişte incecik kumlu kumsala varanlar, denizden bir hanımın çıkışına şahit olurlar; hava 15 derece civarı ama hanım pek şikâyetçi görünmez.

Tekneye dönüşte, katılımcılardan bir hanımın Bangkok’a geçip yoluna yalnız devam etme niyetiyle motorla ayrılışına rastlayan grup el sallayarak yolcuyu uğurlar. Kahvaltı sonrası grubun tanık olduğu; koridordaki havlu çarşaf yığını giderek kabarırken bir sonraki misafirler için hazırlanmakta odalar, hızla temizlenmekte.

11:00 civarı tekneye veda eden grup, hızla büyürken şantiye görünümü arz eden yerleşimi geride bırakır. “Vietnam’dan ayrılıyoruz. Vaktimiz var, uçağımız 19:30 civarı Siem Reap’a iniyor. Kamboçya Pol Pot yüzünden eğitimsiz. İki gün kalınacak, alışverişlerinizi USD ile yapabilirsiniz. Siem Reap büyük bir şehir, ceplerimize dikkat!

Havaalanına gidilirken bir kez daha taze ananas molası verilir. Salkım saçak elektrik tellerinin bağladığı, geriye doğru uzamış evlerin güzel cepheleri kırsalda da dar. Kasaba girişleri bir tür tâk ile belirlenmiş.

Araç durur; grup kısa patikayı yürür, karşılıklı iki ejderha arasında ying yang figürüyle süslü alınlıklı tâkı geçip Halk Mezarlığı’na girer. “Beden et kemikten ayrılsın, ruh uzaklaşsın diye üç yıl geçici mezarda bekletilir. Üç yıl sonunda kemikler çıkarılıp şarapla yıkanır ve urneye yerleştirilip kalıcı mezara konur. İlk töreni ölenin kardeş çocuğu, ikincisini oğlu yürütür. Topluluk belediyeye ödeme yapar, evsiz, kimsesizler o şekilde defnedilir.” İki üç katlı, Çin tarzı çatılı, bazısı tek renk sade iken bir diğeri renkli nakışlı; hatta zümrütle süslenmişi de varmış.

Yol üzerinde muz bahçeleri, arada bir çimento fabrikası… “Ülkede üç yıl yaşayanın mülk edinme hakkı var.” Bir soru üzerine, “Sezonluk tarım işçisi ayda en çok 150 USD kazanıyor ama sadece hasatta, inşaatta çalışıyorsa en fazla 300 USD.” “Laz fıkranız var mı?” sorusu, “Yok; kırsalda sözlü edebiyat geleneği sürüyor, bizimkiler mitolojik” yanıtı alır.

Çok düzgün, yemyeşil bir tarla önünde araçtan inilir; kişniş, nane, soğan, marul arkları arasında çok yaşlı bir kadın şapkasını geri kaydırır, elinde bir demet yeşillikle gruptan birkaç hanım arasında güler yüzle poz verir. 

“Dört yılda bir seçim yapılıyor, devlette yozlaşma var, politikasını karşıymış gibi sürdürse de herkes rüşvet alıyor”. Quen antikomünist, karısı komünist parti üyesi, evde siyaset konuşulmuyormuş. “Yeni nesil savaşı unutmak istediğinden apolitik”. “Abla” Vietnamlıların eşcinselliğe karşı tavrını merak eder: “Kabul görüyor, evlilik yapabiliyorlar, popüler şarkıcılar var.”

Kapısında tantanalı bir tanıtım yapan elektronik market, grubun beklentisi karşılamaz, yola devam edilir. Mola ardından, 15.000 kişinin çalıştığı Samsung fabrikası ve nihayetinde ‘Kuzey Vietnam yolculuğumuzda bize eşlik ettikleri için rehberimize ve şoförümüze teşekkür ederek’, Kamboçya’ya geçmeye hazır grup, havaalanında iner.

20:30’da Kamboçya, Siem Reap’a inip fotoğraflarına 30 USD ekleyen grup, rehberin bu sayıyı biraz daha yükseltmesiyle harekete geçen görevlinin gayretiyle, çok beklemeksizin giriş işlemini tamamlar, esintili, 27 derece şehre katılır.

Grubu sayan yerel rehber Khan Türkçe “hoş geldin, merhaba” der ve şoförü tanıtır “Hien”. “Bir kraliyet şehri, turizm odaklı bir kent, tuktukla geçerken, fotoğraf çekerken dikkatli olun, pasaportlar otelde kalsın… Kendi dininden, kendi dilini konuşan, kendi insanını katleden Pol Pot zamanında ülke, nüfusunun %30’unu yitirdi. Doğal olarak erkek nüfus az. ‘92’den sonra BM desteğiyle yavaş yavaş eğitim, gelişme başladı. Sağlıkta İsviçre yardım etti. Siem Reap eski, Phnom Penh yeni başkent.

Nehir üzerinden geçip otele ulaşan grup, dinlenmek isteyen “abla” dışında yeniden geceye karışır. Sonradan kız kardeşinin, rastladıklarında gösterdiği, spatulayla kazınan dondurma, adım başı koltuklarda ayak masajı, Pub Street, Siem Reap güzellikleri…


Siem Reap görselleri:
https://www.google.com.tr/search?q=siem+reap+kambo%C3%A7ya&tbm=isch&tbo=u&source=univ&sa=X&ved=0ahUKEwjmyu6A5YvaAhVKzqQKHbS1DY4QsAQISw&biw=1242&bih=612

“Abla”nın Vietnam, Kamboçya, Laos Gezisi 7

2 Şubat 2018 Cuma sabah, koltukları ufakça aralıklarıysa dar araçta yerini alan grup Ha Long’a gitmek üzere hazır. Yolcuların ilk işi, bir gece önce alışverişi yapılan, ünlü markaların çakmalarından oluşan alışverişlerini birbirlerine gösterip kıyaslamak. “Abla”nın gözü hızla geride kalan Hanoi caddelerinde; esintili serin havada geleneksel şapkalı, maskeli incecik bir genç kız, eski İstanbul sokak yoğurtçuları gibi omzundaki sırıktan sallanan tepsilerde yiyecek satmakta. Bir tabelada coffee anlamına “f” kullanmadıklarından “cap-hee”.

Quen, Hanoi’nin başkent oluşunun 1000. Yıldönümü dolayısıyla yapılan, yol kenarı boyunca 4 km uzanan, yaşam, tarım konulu güzel seramik panoya dikkat çeker. Têt kutlamaları şerefine kiraz ağaçları pembecik çiçekli; kapı önlerindeki sunaklarda sarı meyve zenginlik, kırmızı olanlarsa şans için. AVM’ler yabancı yatırım ve şehrin yeni bölümünde. “Denizden 70 km uzaktayız” diyen rehber, Fransızların yaptığı köprüyü geçerken Amerikan bombardımanının izlerini gösterir. “25 Aralık 1975’teki son savaş B52’lerle; ellerindeki füzelerin menzilini uzatabilmek için mühendisler yeni bir itici eklemiş, bu, Amerikalıların çekilme kararını kesinleştirmelerini sağlamış. Savaş boyunca adam başına 250 kg bomba düşmüş. 31 milyon nüfusun 5 milyonu savaşta hayatını kaybetmiş. Vietnamlılar ‘Nehre atacağınız her bomba bir B52 pilotunun hayatına mal olur’ diye şantaj yapıyorlar, bu, haber kanallarınca Dünya’ya duyurulduğundan su temiz kalıyor. Napalm etkisinde kalan askerlerin çocukları fiziksel, zihinsel özürlü; el ayak küçük, kafalar büyük. 3.5 milyon özürlü var.”

Trafiğin yoğun olduğu otoyolun boşlukları şaşırtıcı büyüklükteki ağaçlarla yeşillendirilmekte. Tarlalarda, -grubun kahvaltıda tatma fırsatı bulduğu buharda pişmiş tatlı- patates hasadı yapılmakta ve yol boyu 5’er kiloluk torbalarla satışta.

Mola yeri, çok ve çeşitli turistik eşya satılan büyük bir yer; buna karşın hizmet o derece başarılıdır ki, bir ara arkadaşlarını kaybedip arayan -bir başına bulması imkânsıza yakın- “abla”, durumu ve kendisini izleyen çalışan marifetiyle, zarifçe onların yanına götürülür.

‘96’dan beri, daha çok engelli ve yoksul aile çocuklarının, kasnaklara gerili kumaşlar başında ikişerli gruplar halinde, ipek pamuk iplerle, haftada altı gün, sekiz saat, düğüm atmadan çalışarak, bazısı gerçek saçla Çin iğnesi tekniğiyle tablolar işledikleri, -siyah beyaz ustaları çok az-, sanatçının %65 aldığı atölyede bilgi veren minicik kadın, ‘alışveriş edenin tabloyu işleyenle fotoğraf çektirebileceğini’ söyler.

Araca yerleşip yola koyulanlara Quen’in dağıttığı kozhelva benzeri şekerleme ile Mudurnu helvası benzeri fasulye ezmeli tatlı ile ilgili aldığı not “abla”nın aklına “Yeni şeyleri eski bildiklerinizle açıklarsınız. Bilmediğinizi bilmezsiniz” diyen kanal bilgisini getirir, “Kim bilir” der kendi kendine “neler bilmiyorum…”

Ha Long körfeziyle ilgili anlatılan; “Alçalan ejder anlamına Ha Long, Pasifik’e açılır. Çinlilerle savaşırken kendinden yardım isteyen Vietnamlılara yardım eden ejder, yavrularını beslemeye körfeze dönüp alçaldığı sıra göğsünde biriken süt denize saçılır, bundan 2000’i aşkın ada doğar. Dağlarda 284 milyon yıl önceki yükselmenin izleri görülebilir. Daha yakın dönemde deniz altında oluşan, yerlilere uzun zaman barınak olan mağaralar 1200 m -ilki 700, ikincisi 500 m- yükselme sonucu ortaya çıkmış… Körfezin en büyük sıkıntısı kirlilik, Temiz Ha Long Projesi başlatıldı.

Araç, pirinç tarımı bilgisi almak için suyla dolu bir çeltik tarlası kıyısında duraklar: Kadife ceketli, geleneksel şapkalı, lastik çizmeli yaşlı bir kadın meraklıların yanına ulaşır, anlatır: “Pirinç suyla yumuşamış toprağa atılır, yeşillendikten sonra ilk aşamada ürün böcekten kireçle temizlenir, yeniden ekilir, sararınca biçilen demetler dövülerek pirincin başaktan ayrılması sağlanır, toplam süreç 4 ayı bulur. Son olarak toprakta kalan kısım kazılır, yakılır.”

Yolda “abla”nın gözlemi sürer: Sıkça Karaoke salonları, eski yerli filmlerdeki konuşmaları hatırlatan NHA NGHI gibi, N’lerle başlayan tabelalar, çok az Dünya markası, foot massage tabelaları, Kuzeye doğru artan sıklıkla kırmızı Çin fenerli bina süslemeleri, alçak sıradağlar önünde ağaçlı bahçelerde, dar cepheli güzel evler…

Ha Long’a 30 km kala taze ananas molası: Adedi 10.000 Dong; tepesinden tutulan ananas genç kız tarafından önce soyulur; sonra delikleri, aynı yönde çevirip diyagonal kesilerek temizlenir, gruba ikram edilir. “Abla”nın izlenimi, bahçeden uzaklaştıkça suyunu yitiren meyve tazeyken çok daha lezzetli.

“Unesco Dünya Mirası listesinde yer alan Ha Long Bay başlangıcındayız. Günlük gelgit 30 cm ile 1,5 m arası. İnci oluşumunun 4-10 yıl sürdüğü, kültür incisi tarımı yapılan istiridye çiftlikleri… Yüzer ada gibi görünenler karides ve balık çiftlikleri… Şu anda en önemlisi, turizm, inşaat ve eğlence sektörü açısından, yabancı yatırım.”

İskelede araçtan inip yan yana duran teknelerden, dar balkonu çepeçevre dönen La Vela  Cruise’a binen grup, ‘kaybederlerse 50 USD ödemek zorunda kalacakları’ uyarısıyla anahtarlarını alır, odalara dağılırlar. Klimanın sıcacık ısıttığı odadan balkona çıkan “abla” kız kardeşine konu mankenliği yaptığı sıra karaya çıkan deniz uçağını gözlemekteyken, birbiri ardı sıra yola koyulan onlarca deniz aracı gibi kendileri de, arkaya bağlı kayıklarıyla körfeze açılırlar.

Yaklaşık aynı sayıda İtalyan, tekneyi “abla” grubu ile paylaşmakta. Yemek salonu katında tekne personeli, gemi kuralları hakkında bilgi verip kendilerini tanıtan şefleri ile birlikte alkışlanır. O arada program belirlenir: Yemek ardından Sürpriz Mağarası, 17:45- 18:45 happy hour, kayaking, 1 saat masaja 30 dk hediye… “Abla”nın kız kardeşinin, ‘inci çiftliği gezisine mi katılsak, masaja mı gitsek’ kararsızlığı, grup rehberinin az ve öz açıklaması ile çözülür: “İstiridye açılır, içinde bulunan dişi erkek organ buluşturulur, ortaya bir katalizör konur, bunu tehlike olarak algılayan istiridye yalıtmak üzere sarmaya başlar, yapay inci böyle elde edilir. Doğal olanı için, istiridye içine bir kum tanesi kaçacak da…”. “Abla” dörtlüsü, coğrafyanın tartışmasız en meşhur etkinliği masaj için adlarını yazdırırlar.

Öğle yemeği, “abla”nın en eski gezilerinden, Çin Guilin’deki karstik yapıyı hatırlatan dağkayalar arasından kayarak geçtikleri sıra yenen sıra dışı bir yemek olur.

Turuncu can yeleklerine sarınmış grubu taşıyan kayık, teknesinde yaşayan beyaz bayraklı balıkçıyı geçer, 1600 kilometrekare alanlı Ha Long Körfezinin 10.000 kilometrekaresini kaplayan mağaralardan Sürpriz Mağarası’nın bambu iskelesine yanaşır. ‘Biletlerin gider gösterildiği için hep geri alındığı’ bilgisi ardından taraçalarla bölünmüş sağlam trabzanlı basamaklara yönelen grup tırmanışa geçer.

1901’de Fransızlar bulduğunda insanların yaşadığı mağarada, farklı zaman dilimlerinde meydana gelmiş, biri gelgitin yarattığı dalgalı oluşum ile diğeri sızıntıların ürünü, her yüzyılda 3 cm uzayan sarkıtlar, hayranlık uyandırıcı iki farklı oluşum.

Üç odadan küçük olanıyla başlayan mağara yürüyüşünde yerel rehber, hayvanlara, Buda’ya benzetilen oluşumları işaret eder. En büyük –üçüncü- odada dibinden kırmızı ışıkla aydınlatılmış, penise benzeyen oluşum, yerel rehber tarafından ‘tam karşıdaki kaplanı işaret eden parmak’ olarak açıklanır.

Oluşumlar, fil, yaşlı adam, bereket şans bolluk ilham eden yumurtalarıyla kaplumbağa, ejder biçiminde devam eder. Yağmur mevsiminde dolan ve içindeki yaşamların böylece döndüğü çöküntü havuz, çıkışta da ‘devin sallandırdığı ayaklar’ fotoğraflanır.

Güneşin geçen yıl sadece beş gün görüldüğü loş körfezde kısa bir yolculukla tekneye dönenler üst güvertede çay kahve ikramıyla karşılanır.

Kayaking’çiler ayrı bir tekneyle plaja kanolara binmeye giderlerken, inci çiftliği yüzen barakalarının yanında yavaşlayan teknede bir grup, yemek dersi için yemek salonunda toplanmaya başlarsa da, başta aralarında yer alan “abla” ile kız kardeşi akşam yemeğine dek süreyi masaj için ayırmışlardır, kalamazlar. İzleyen 1.30 saat boyunca kardeşler, işlerini çok iyi yapan iki kızın becerikli ellerinde, tüm bedenlerinin ve ekstra olarak da yüzlerinin özel bakımı sonrası kendilerini gençleşip güzelleşmiş hissederek yemeğe katılırlar. Yemek sonrası grubun kaynaştığı güzel sohbetle, şarkılarla sürer.

“Abla”nın Vietnam, Kamboçya, Laos Gezisi 6

1 Şubat 2018 Perşembe sabaha karşı 03:30’da kapıya konan, “abla”nın damadından ödünç aldığı bavulu, ‘tekinin yarısı kırık tekerleğine dikkat çekilerek’ alınır. Pek beğendiği otele de, uykuya da doyamamış gruba kahvaltısı, kumanya olarak dağıtılır; araca binilir, hareketli ışıl ışıl balık hali önünden geçilir, havaalanına yollanılır. Saat 04:35.

06:30’da, serin ama giderek grubun az rastladığı üzere güneşli Hanoi’ye inip araca yerleşen grubu, yeni yerel rehber Quen, “Sincao” (merhaba) diyerek karşılar ve günün en önemli etkinliği gördüğü Ho Şi Minh Mozolesi ziyareti sırasında uyulması gerekli kuralları sıralar: “Sırayla girilecek, büyük çanta, yiyecek, girişte gözlük, şapka yasak… Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti başkenti Hanoi 1000 yıllık geçmişinde, Fransızlar döneminde bile hep başkent. Alt yapı Japon yatırımı. Sapa’dan Çin Denizi’ne dek nehir Red River geniş deltasıyla şehri besler.”

Sisler içinde köprü geçilirken “…En pahalı arazi Hanoi ‘de, 1 metrekaresi 35.000 USD… İsmi, ‘nehir içinde kalan’ anlamına gelir. Eski şehrin tarihi M.Ö. 3000’e dayanır. Şehir içinde küçük göller ile kasaplar, terziler gibi isimler taşıyan caddeleriyle bir kapalı çarşı vardır… 1890’da doğan, bir mandarinin oğlu olan Ho Şi Minh çok iyi Çince bilip öğretiyor. Sonra gemilerde çalışıp Fransa’nın sömürgelerini tanıyor. Beşi anadili gibi on dil konuşuyor. Hep başka isimlerle 30 yıl ülkesinden uzak, 29 ülke gezdi. Çin’de hapis yatarken şiir kitapları basıldı. 2 Eylül 1945’te bağımsızlık ilan etti ‘69’da öldü. Tek dileği, birleşme hayaliyle, yakılıp küllerinin üç ırmağa serpilmesiydi ama mumyalandı.”

Öğrenci ve turist gruplarının düzgünce yürüdüğü, ağacı az çok geniş yeşil alana yayılmış, uzaktan Anıtkabir’i anımsatan binaya gidilirken sorulan “30 yıl uzakta, nasıl yapabilmiş?” sorusu “Fransa’da çıkarttığı dergiler Dünya ‘da büyük yankı buluyor” yanıtı alır. Kuyruk yavaş yavaş ilerlerken “abla”nın, “acaba ilkokuldaki gibi kollarımızı uzatsak mutlu olurlar mı” dediği, disiplini tartışılmaz görünen çakı gibi genç muhafızlar gözetiminde ikişerli sıralar halinde duraklamaksızın –bir ihtimal vasiyeti göz ardı edildiğinden gücenmiş, bu önemli liderin solgun bedenini barındıran- mozoleye girip bir başka kapıdan akar gibi çıkan gruptan bazıları bu ziyareti gereksiz bulmuştur; diğerleri ise “biz niye turistleri Anıtkabir’e götürmüyoruz”u sorgulamakta…

1958’e dek kullandığı sarı boyalı küçük evi, yatağı, çalışma masası, üç beş giysi barındıran dolap, yemek ve çalışma odası, “Ho Şi Minh’in karakteri gibi yalın”. Bahçede iki araba.

1958 sonrası yaşadığı, önündeki ufak girintide balıkları beslediği gölete bakan, bambu güneşlikli, üst katı ufak çalışma odası, yatak odası ile alt katta beyaz üniformalı bir muhafızın nöbet tuttuğu şezlonglu, toplantı masalı yaşam alanları bulunan, yerden yüksek ahşap evi gezen grup, dikey kökleri toprak üzerinde çok ilginç sedirlerin gölgelediği göleti çevreleyen yolla ayrılıp Tek Sütun Pagodası’na gider.

Acente kitapçığına göre Tek Sütun Pagodası, M.Ö. 1049’da kendisine bir oğul ihsan eden Merhamet Tanrıçası Quan Am’ı onurlandırmak üzere gölet içinde nilüferi temsilen, tek sütun üzerine İmparator Ly Thai Tong tarafından inşa ettirilmiş. Pek çok hasara uğrasa da en önemlisi Fransızlar tarafından yakılması olmuş. Orijinal boyutunun yarısının, karşısında, altında Buda’nın aydınlandığı Bodhi Ağacı bulunan hali, merdivenle ulaşılan sunakta sakince tütsüler yakmakta –bir ihtimal ağırlıklı olarak- bebek isteyenler tarafından ziyaret edilmekte.

Bindikleri araçla büyükelçiliklerin bulunduğu caddeyi geçen grup Edebiyat Tapınağı’na ulaşır. Tepesinde bir çan bulunan görkemli kapı, diğer kapılarla birbirinden ayrılmış, ortasından geçen yolun ikiye böldüğü birbiri ardına beş avluya açılır. Üçüncü avluda ülke bayrağının dalgalandığı havuza bakan üstü kapalı bölmelerde 82 iri taş kaplumbağanın sırtındaki stellerde mezunların isimleri yazılı. Son bölüm iki tapınak ve avluya bakan çalışma odalarını kapsamakta. “Konfüçyüs felsefesi doğrultusunda edebiyat eğitimi alan mezunlar mandarin oluyor, 3-7 yıl süren eğitim, herkese açıldıktan sonra ilk sınav kendi kasabalarında, ikincisi burada, son sınav ise krala verilmekteydi. Sırtlarında çantaları 1000 km öteden yürüyerek geliyorlar. 1802 tarihli pavyon kentin simgesi…”

Acente kitapçığına göre, Konfüçyüs’ün en yakın öğrencilerine adanmış bölümler bulunan dördüncü avluda, Têt kutlamaları sırasında insan satrancı oynanırmış.

Sokak arasında, alçakgönüllü cephesi sarı boyalı 5 Spice lokantası; birkaç katlı binada güzel bir öğle yemeği ardından grup Etnografya Müzesi’ne yollanır:

Cham topluluğuna ait açık havadaki birebir boyutlu evlerin, çeltik örtülü çatıları her yıl eklenerek yağışa karşı mükemmel korunma sağlamakta, yükseklik hava dolaşımı için.

1.5 m x 25 m boyundaki Kmer teknesi, Musonlar ardından yapılan festivalde, Mekong’da akışın tersine kürek çekerek, en çok 52 kürekçiyle yapılan yarışlarda kullanılıyor.

Su Kuklası, su içinde pirince saklanıp uzun çubuklarla oynatılan geleneksel kuklalar.

Kalabalık aileyi barındırır Viet Evi, Kuzeyde daha çok kiremit çatılı, atalara, aileye ve hayvanlara ait bölümler.

Bana toplumuna ait birkaç basamakla çıkılan, neredeyse dik çeltik örtülü çok yüksek çatısıyla (“göğe yakınlık prestij demek”) görkemli toplantı binası, çok modern görünmekte.

En başta yaşlıların oturduğu, ince uzun Ede Evi; konukların sağ, ev halkının soldan işlediği (“sağ dişiliği, sol ise erkekliği temsil eder”), tek girişteki kabartma memelere dokunmak bereket sağlama amaçlı.

Katu Mezarı; “Ölen gündelik eşya ile gömülüyor. Mezara bir zaman yemek getirilir.” Ahşap çatı, boyanmış desenli hasır kaplı. Dışındaki korkuluk üzerinde aktif cinsel yaşamdan sahneler, hamile eşler, öleni üzgün ya da düşünceye dalmış gösteren ahşap basit heykeller sıralı. Diğer örnek, süslü kabartmalı tabut, dört köşesi hayvan başlı ahşap çatıyla örtülü.

Ocağın, yemek köşesinin, aile fertlerine ve hayvanlara ayrılmış bölümleriyle Tai Evi.

Mong Evi: “Girişteki odalar yaşlılar ve misafir için, gelin arkada; üst kat tarım ürünleri ve ortak yaşam alanı; alt kattan, ocaktan gelen duman, böcekleri tarım ürünlerinden uzak tutuyor. İyi ve kötü büyüye inanırlar, siyah ve kırmızı pirinç tarımı ihtiyaçlarına yetmediğinden alkolizm ve şiddet artmış ama sonra ürünlerine enginar ekleyince ekonomik açıdan toparlanmışlar.”

Köyün merkezinde duran hayat ağacı öyle uzunmuş ki, sergileme amacıyla müze binasına sokarken ikiye bölmeleri gerekmiş.

Bir panoda 5 dil ailesi konuşan 54 topluluktan fotoğraflar. Geleneksel şapka ve balık tuzağı sepetlerin yapımı, 1000 yıllık su kuklası. “Bir kadın ömrünce biriktirdiği 15.000 USD’yi, kızına iyi bir kısmet, iyi bir yaşam beklentisiyle şamana veriyor.” Detaylı bir atalar sunağı, el sanatları (lake), tekstil (baskı), mandarin adayının okul malzemesini koyduğu sırtta taşınan sandık, bambu yemek sepeti, pirinç orağı. “Cenaze ritüelini şaman eşliğinde ölenin kardeşinin oğlu yürütür, tabutu renkli örtüyle örter; taze pirinç şarabı içilir, ortam tütsülenir, matem rengi beyazdır, beyaz giyilir.”

Bizdeki dilek ağaçları benzeri bir ağaç, dokuma tezgâhı, mutfak düzeni, fil aksamı…

Grup akşam yemeğine hareketli, ışıklı kapalı çarşıdan geçerek gider. Yemek sonrası Su Kuklaları gösterisi bir ihtimal, Vietnamlıların izlediğine göre kıyasla, epey turistik: Eğimli salonun hâkim olduğu su dolu sahnenin iki yanında şarkıcı ve müzisyenler yer almakta.

Folklorik bir parçanın geleneksel enstrümanla çalınışıyla yapılan açılışı, palyaço Têu’nın prelüdü, ejderhanın dansı, buffalo çobanı flüt çalıyor, pirinç tarımı, kurbağa yakalamak, balık avı, Anka kuşunun dansı, dönen kılıç efsanesi, tek boynuzun dansı, sekiz perinin dansı ve son olarak dört kutsal yaratığın -ejder, Anka, tek boynuz, kaplumbağa- dansları izler.

Önünde oturan kızın, cep telefonuyla candy crush oynadığı için “abla”dan yediği azar ardından, belli ki zor dayanmış kendi grubuyla kalkıp gitmelerine bakılırsa, çok sevimli bulduğu (bir yanıyla da su içinde teknik olarak bu işin nasıl yapıldığı bir muamma) su kuklası gösterisi herkes tarafından aynı biçimde algılanmamakta.

Otele dönüşte birden önlerine çıkıp onları şaşırtan Notr Dame benzeri kilise, lagün, dolunay, kırmızı ışıklandırılmış köprü fotoları çeken ortancayla “abla”, bir köşede müzik eşliğinde jimnastik yapan bir grup kadına rastlar, onları da çekerler. Sokaklar, binalar yeni yıl süsleriyle ışıl ışıl…

Red River görselleri:
https://www.google.com.tr/search?q=Red+River+Hanoi&tbm=isch&tbo=u&source=univ&sa=X&ved=0ahUKEwictbGh9oHaAhWCiCwKHa03DdgQsAQIQQ&biw=1051&bih=518

Etnografya Müzesi görselleri:
https://www.google.com.tr/search?biw=1051&bih=518&tbm=isch&sa=1&ei=Rq60Wu_TH4SmsgGbipyQCA&q=Etnografya+M%C3%BCzesi+Hanoi&oq=Etnografya+M%C3%BCzesi+Hanoi&gs_l=psy-ab.3...98439.98439.0.99512.1.1.0.0.0.0.243.243.2-1.1.0....0...1c.1.64.psy-ab..0.0.0....0.L3zsnAz2p9k

Su Kuklaları görselleri:
https://www.google.com.tr/search?q=Su+Kuklalar%C4%B1+Hanoi&tbm=isch&tbo=u&source=univ&sa=X&ved=0ahUKEwjCo9mc-IHaAhWHiqYKHdMnCgkQsAQIKg&biw=1051&bih=518