27 Nisan 2010 Salı

"Abla" ve akrabaları, ikinci gün Heraklion Tarih Müzesi'ni gezer, Arkeoloji Müzesi'nde Phaistos Diski'ni görür, Kazancakis mezarını ziyaret ederler.

23 Nisan 2010, Cuma sabahı, tatil köyünde, yanardağ etkisiyle iptal olan rezervasyonların yarattığı derin sükûneti şenlendiren "abla" ailesinin, kahvaltı için buluştuklarında masalarda anlatılan, "abla"nın -20 yıl önce kaybettikleri- annesinin bir ufağı, hafızası keskin teyzenin, şakır şakır konuştuğu Rumca'yla aktarıp anında Türkçe'ye çevirdiği -en eski- hikâyelerdir: 100. doğum yılında 1910 doğumlu anneannenin 14 yaşında çarşafa girdikten sonra 1924'te mübadeleyle Girit Hanya'dan Çanakkale Küçükkuyu'ya gidişleri; 1881 doğumlu dedenin, çiftlikte yaşarken komşularından birinin gelip "Rumlar baskın yapacak, sizi kesecekmiş" demesi üzerine, Hanya'ya gidip ertesi gün döndüğünde ambarı boşaltılmış bulması, bunu, "ben 9 kez taşındım, evlenmeyi düşünecek vaktim mi oldu?" diyerek ifade edişi; nihayet anneanne 18, Cumhuriyet âşığı dede 49 yaşındayken, bir Cumhuriyet Bayramı akşamı evlenmeleri; bu evliliğin 5. yılı başında, tam olarak 20 Ocak 1933'te, -"abla"nın annesi- ilk çocuklarının doğumunu "Hüseyin Ağa'nın bir kızı olduuuu!" diye bağırarak haberleyen tellâla kimsenin inanmayışı...

Kahvaltıdan sonra, "abla" ile kızkardeşlerinin 2000'de görüp hayran kaldıkları, hararetle önerdikleri Santorini Adası turuna katılan,
Ada'yı gezmenin en verimli yolu araba kiralayan, farklı rotalar izleyenlerle azalarak 9 kişiye inen gruptan, Heraklion'a gitme kararıyla hazırlanmak üzere odalarına uğrayacak yenge, dayı, kızkardeşler yürürken -annelerinin en küçük kardeşi- dayıları, "anneniz" diye anlatır, "beni çok dövdü, kulağıma yapıştığında bilirdim arkadan şamarı patlatacak, siner beklerdim... Beni yıkarken su sıcak gelir sızlanırsam, o koca zeytinyağı sabunları var ya, onunla küüüüt! diye kafama..." Kızkardeşler kahkahalar arasında "...demek o yüzden biz hiç dayak yemedik, annem seni döverken hevesini almış, bize sıra geldiğinde hızı kesilmiş!"

Büyük aşkla sevdiği
İzmirli eşi Papatya'dan edindiği iki çocuğundan, içtenlikle "iyi insan, topluma faydalı insanlar olsunlar da... zaten biri kız, diğeri oğlan, ne sünnet, ne vaftiz ettirmedik, büyüyünce kendileri karar versinler" diyerek sözeden, Adanın Türkçe bilen kokartlı tek rehberi Yorgo'dan aldıkları tarif üzerine, hafızası keskin teyze ile kızı, dayıyla yenge, annelerinden az bir zaman sonra birdenbire yitirdikleri, dayının ikiz kız kardeşi en küçük teyzeden yadigâr, oğlu ile gelini, "abla" ile kızkardeşleri otelden çıkar; kayalıklı deniz kıyısı boyunca yürür, minik şapelde fotoğraf molası verir, henüz tam hareketlenmemiş tatil kasabasından geçer, yol üzerindeki 16 numaralı otobüs durağına çıkar, gelen şehirlerarası otobüse biner, yaklaşık 45 dakika süren yolculukla, adam başı 2.30 Euro'ya Heraklion'a varırlar.

İlk hedef, uzantısında fotoğraf çektikleri
haşmetle konuşlanmış (Castello del Molo) Koule manzaralı kıyı boyunca yürüyerek ulaştıkları Venizelos Caddesi 27 numaradaki Tarih Müzesi, en alt katından yukarı, Adanın tarihini, eskiden yeniye sergiler: Üzerine düş(ürül)en ışıkla -lokal- aydınlanarak kolayca bilgi edinilen kent maketi, dokuma tezgâhı, üzerindeki kap kacakla tahta masa, raflar, hasır oturaklı sandalyeler, beşik, incecik dantelli, ipek-pamuk yorganlı çeyiz, yatak, silahlar, giysiler, vaftiz ve düğün ekmekleriyle... yaşamın sergilendiği tanıdık pek çok obje ve Nikos Kazancakis'in çalışma odası, kitapları, tanınmış romanı orijinal adıyla Alexis Zorba'dan yapılan Mihalis Kakoyannis'in yönetip, Dünyaca bilinen müziğini Mikis Theodorakis'in yaptığı, Anthony Quinn, Irene Papas, Alan Bates'in oynadığı filmden çarpıcı finalinin aralarında bulunduğu sahnelerin gösterildiği en üst kat, El Greco'nun bir kaç tablosu, freskler, Ada tarihinde yakın dönem politik itiş kakışı sergileyen Osmanlı'nın pek de şirin görünmediği siyasî karikatürler... kendi ölçüsünde zengin müzenin beğendikleri bölümleri...

Yorgun gruptan dinlenmek isteyenler kıyıya, cafelere yürürken "abla" ile kızkardeşleri, bir gün önce dıştan gördükleri mekânları içeriden de görmek niyetiyle kentin göbeğine yollanırlar. Ellerinde, küçük kızkardeşin internetten aldığı çıktılar, kitap, kent haritasıyla yol aldıkları sıra rastladıkları yıkık dökük Osmanlı evi, eski Rum evleri arasında ilk bakışta ayırdedilebilecek kadar tanıdık.

Kahverengi sırlı seramik kiremitli kubbeleriyle ışıldayan
Aya Mina Katedrali içinde göze ilk çarpan, görkemli avize. İçine kondukları cam muhafazalar üzerinde dudak izleri sezilen, gümüş kabartmalarla bezeli ikonalar, "abla" ile kızkardeşlerinin Rusya gezileri sırasında yakından gördükleri, bazıları çok değerli ikonaların alçakgönüllü örnekleri.

Okaliptüslerle gölgeli
Özgürlük Meydanı'nı geçerek yan kapısına dolandıkları, restorasyonda olduğundan, garaj girişiyle inilen geniş alt salonda en gözde örneklerin sergilendiği Arkeoloji Müzesi'ne 4'er Euro ödeyerek giren kardeşler, gezinin son günü gezecekleri Knossos Sarayı fresklerinin asılları yanısıra, Yılanlı Tanrıça heykelleri, parlayan gözleriyle ürkütücü boğa başının aralarında bulunduğu tarih kitaplarından tanıdık pek çok önemli, değerli obje görürler. "Abla"nın en çok ilgisini çeken, Dünya dışı uygarlıkların parmağından şüphelendiği, İ.Ö. 1600-1450'ye tarihlenen, Çin'de icadedilen ilk baskı tekniğinden çoook önce, kil disk üzerinde, her iki yüzde spiral satıra dizili 242 simgeyle "basılan" henüz okunamamış metinle, esrarengiz Phaistos Diski*.

Kente giriş çıkışı denetleyen iki kapının bulunduğu Venedik Surları'nı izleyerek tepeye tırmanan kardeşler, iki odunun bağlanmasıyla yapılmış haç dibinde yatmakta olan,
Ada Osmanlı hakimiyetindeyken Kandiye'de 1883 doğup Almanya'da 1957'de ölen şair, yazar, oyun yazarı, siyasetçi Nikos Kazancakis'in, taşında "Hiçbir şey ummuyorum; hiçbir şeyden korkmuyorum; özgürüm." yazılı mezarının ortasında bulunduğu çepeçevre Heraklion manzaralı ufak parka ulaşırlar.

Dönüşleri
Ayios Titos Kilisesi'nin 18:00'de çanları aracılığıyla duyurduğu akşam duasına rastlar. Güzelim ahşap oymalı avize ardına düşen köşede, zarif ahşap oyma altarın berisine dikilmiş üç erkek sesinden, beyaz uzun yakalıklı papazın savurduğu tütsüyle puslu uzun güzel duayı dinleyen "abla", kızkardeşleri ve dayıları sessizce ayrılırken dikkatlerini çeken, Müslümanlar tarafından alınıp camiye çevrilirken mi, camiden yeniden kiliseye dönüştürülürken mi belli değil, tavanı kalınca boyanmış kubbe; dört köşedeki madalyonlarda dört aziz dışında tek bir motif yok...

Sütunlu geniş görkemli girişiyle
Belediye Binası önünden geçerek, grubun diğer üyeleriyle buluşan "abla" üçlüsü, bindikleri taksiye 30 Euro ödeyerek otellerine dönerler.



*Phaistos Diski hakkında detaylı bilgi için:

http://www.bibilgi.com/ansiklopedi/Tarihten-Gizemler:-Lineer-A-ve-Phaistos-Diski

Hiç yorum yok: