Pazar sabahı saat 7:00'de, kızını Bodrum'a uğurladıktan sonra Karapati'yi bir iki okşayıp, hem kendisi, kem de kedisinin uykusunun açılmasına izin vermeden gidip yatan, 9:00'da uyanıp ilk iş İzmir'i arayan "abla"nın, öğrenmek istediği, babasının ikinci eşi hanımın, Girit Hanya'dan getirilen topraktan birazının, -Bornova'ya yakın mezarlıkta yatan- "baba tarafı Hanya'lıların mezarlarına serpilmesi konusunda ne düşündüğü..."
Girit gezisi Hanya ayağında, ellerindeki torbalarla araziye yayılıp ata toprağı dolduran akrabalar arasında, Kapalı Çarşı önündeki parkın epeydir su görmemişe benzeyen sert toprağını tükenmez kalemle kazıp, avuçlayarak ortancanın yanında getirdiği minik torbaya dolduran "abla" da vardır.
Dönüşe geçtikleri sıra, havaalanı görevlilerinin, x-ray'de el bagajlarında gördükleri hatrı sayılır miktarda toprağı kabine alamayacaklarını bildirmeleri üzerine, toprak dolu torbalar çantalardan bavullara aktarılır. Bereket "abla" ta baştan küçük naylon torbayı bavuluna atmıştır da, bu angaryayı savuşturur.
İstanbul'a döndükten sonra, iki avuç toprağın bir kısmının, Hanya eşrafından Yağcı... dedesinin oğlu babasının mezarına serpilmesinin anlamlı olacağı fikrine varan "abla", bir kısmını İzmir'e gitmek üzere küçük plastik bir kutuya ayırdığı toprağın artanını, öğlenden sonra Karacaahmet Mezarlığı'nda bir araya gelecekleri akrabalarıyla, anneanne ve dedesine yakın yatan annesinin mezarına serpmek niyetiyle bel çantasına koyar.
Kızkardeşler, sıkışık Boğaz Köprüsü trafiğini aşıp, otobüsten Zeynep Kâmil'de inerler; Karacaahmet Mezarlığı kapısından girip, modern görünüşlü görkemli cami önündeki bakımlı ana caddeyi 5. Ada yazılı tabelaya dek iner, sağa sapar, kaybolurlar! Kalp doktoru ya da telekız olmadığı için cep telefonuna ihtiyacı olmadığı iddia ve ısrarındaki "abla"nın tersine, kardeşinin telefonu yanındadır, bağlantı kurduğu akrabalarla, birkaç zigzag çizdikten sonra, nihayet bir araya gelinir. Son gelişlerinden bu yana, yeni yollar, şırıl şırıl fıskiyeli havuzlar, cıvıl cıvıl menekşeli çiçek tarhları, tabelalar ve -elbette düzenli- bakımla güzelleşmiş, tanınmaz hâle gelmiş mezarlıkta meğer, 5. Ada'nın üst değil alt sokağından sapmaları gerekirmiş!
Annesinin, -ucundaki defin yapılamayacak kadar ufak yeşil alanı da satın almalarıyla- upuzun mezarı başında, teyzelerden biri dua eder, küçük kız kardeş çektiği Girit fotoğrafları CD'lerini dağıtırken, sevecenliği sıskalığıyla ters orantılı sarman kedinin, sağ elini dirseğine dek yalayıp hafif hafif ısırdığı "abla", -gayet tuhaf bir manzara sergileyerek bin zahmet- torbadaki Hanya toprağını annesinin mezarına serper. Birbirine yakın aile mezarlarındaki küçük tören böylece tamamlanır, sevgiye doyamayan sarman geride hüzünle bırakılır, sabırla bekleyen akrabalar arabalara biner, Kalamış'ta, dayının, balkonundan caddenin karşı kaldırımını işaret ederek "şu palmiyelerin oradan denize girerdik..." diye anlattığı muhteşem manzaralı, akrabadan ileri ahbaplarının evine giderler.
Güzel Mayıs başı öğleden sonrasını, Girit anılarını, mümkün olsa hemen yeniden toparlanıp gitmeye hazır hevesle, paylaşarak geçirirler. Bir dahaki sefere, bir minibüs kiralamak, pansiyonlarda konaklamak, çok yaşlı Adalılarla iletişim kurmak ve Osmanlı arşivine bir göz atmak... fikir birliğine varılan konular arasındadır.
3 Mayıs 2010 Pazartesi
"Abla" ve akrabaların, Girit gezisi finali: Hanya'dan getirilen toprak mezarlara serpilir.
Etiketler:
gezi,
Girit,
Hanya,
Karacaahmet Mezarlığı,
Karapati,
senbilirsinabla
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder