3 Eylül 2010'u 4 Eylül'e bağlayan gece saat 01:20'de havalanıp, 11 saat sonra, -kolundaki saate göre 12:20-, yerel saatle 18:20'de Osaka'ya varan 25 kişilik turist kafilesinde yer alan "abla", kızkardeşleri ve teyzeleri dörtlüsünün amacı, bu kez, Japonya'yı gezmek.
Parmaklarını koydukları cihaz, turistlerin izleri kaydederken, birer adet de fotoğraflarını alarak işlemlerini hızlıca tamamlar; grup yine sade ve gayet açık biçimde yönlendirilerek para bozdurmak üzere banko önüne dizilir. Çevrelerinde zarifçe dolaşıp, hafifçe öne eğilerek doldurmaları gereken formları, tebessümle işaret eden görevliden sonra seğirttikleri, ellerindeki euro'ları iki eliyle tuttuğu bir tepsicik içine alan, karşılığı yenleri (1000 Yen=17 TL) yine aynı tepsicik içinde, yine iki eliyle, vermekten çok sunan, tüm diğer personel gibi gülümseyen görevli, bu andan sonra sürekli karşılaşacakları karakteristik Japon nezaketi ile zerafetinin bir örneği gibidir.
İşlemlerin tamamlanmasını beklerken -ülkenin tümünde olduğu gibi ücretsiz, temiz- tuvalete giren "abla" küçük grubu, teknolojik bir sürprizle karşılaşır: Oturma kısmının sağ kısmına bağlı bir panelde, gürültüyü gizleyen gürül gürül sifon efekti "flush sound" düğmesi, stop'a basıldığında kaybolan ince bir taharet borusunun yavaşça görünüp, el değmeden temizlik sağladığı, fıskıye çizimi üzerinde yan oturmuş kadın piktogramlı bir başka düğme, üfürerek kurutma sağlayan bir düğme daha, oturulan yeri ısıtan bir tane daha, nihayet stop düğmesi, su basıncının, sesin, ısının ayarlanabildiği birtakım düğmelerle yanyana. Tüm bu konforun rehavetine kapılan grubun, seyahatin tümü boyunca bir şakaya dönüşen, -kimi duvara gömülü düğme, birkaçı önünden el geçirilerek çalıştırılan, kollu ya da sensörlü...- asıl sifon düğmesinin nerede olduğunu bulma mücadelesi. Bu arada tuvaletler içinde, bebek oturtma sandalyesi, küçük çocuklar için kapağı ufaltan gereçler, lavabolarda genellikle sensörlü musluklar... Tuvalet konusunda sürprizlerden biri de, izleyen günlerde görecekleri, çok kabinli tuvaletlerde yerleri girişte krokilerle belirtilen -"abla" grubunun Çin'de ve Nepal'de de rastladıkları cinsten-, önü yüksekçe yarım kubbeyle örtülü, deliği arkada değil de önde olduğundan bazı yerlerde dikey ve yatay iki tutunma borusunun olduğu duvarda gülen bir yüzle "front" diye işaretlenen, basma yeri olmayan, derince Japanese Style yer tuvaleti.
Turistleri, doğuştan gibi görünen tebessümüyle karşılayan, daha sonra "abla" küçük grubuna adını "Takao, kakao gibi..." diyerek belleten yerel rehber Nakazato eşiliğinde grup, ters işleyen trafik yüzünden sağda oturan şoför Fujino'nun kullandığı otobüse biner, Osaka'ya doğru yola koyulur.
İstanbul'dan birlikte geldikleri, şakır şakır Japonca konuşabilen rehber hanımın yolboyu anlattıkları: "Bekletmezler, biz de zamanı dikkatli kullanalım... Kansai Havaalanı'nı denizi doldurarak yaptılar, kazık çakma işlemi 10 yıl sürdü, pırıl pırıl bir sanayi bölgesidir Kansai... Osaka nüfusu 3,5 milyon, çevresiyle birlikte 13 milyon... Alışverişlerde yen kullanılıyor, POS makinesi pahalı, işlemleri elle yapıyorlar, kredi kartıyla alışveriş çok uzun sürüyor... Bakkal anlamına kombinilerden su alıp içelim... Cep telefonu kiralayanlar Türkiye'yi 0061010/90/212.... diye arayacaklar... Sigara içilen yerler özel olarak belirlenmiştir... Ülkenin %30'unda oturulur, %70 dağlıktır, yüksek binalar, aralara parklar, bahçeler koyduklarından rahatsız etmez... Merkezde 18 metrekare evlerde yaşarlar... Greenpeace'in en sinir olduğu millet Japonlar, suşi yiyeceğiz diye... Lunapark severler her şehirde dönmedolap vardır... Osaka Türkiye'nin Kayseri'si gibidir, ticaretin bir geleneği vardır... Maskeyi genelde kendilerini değil, nezle falansalar, diğerlerini korumak için takarlar... Taksiler çok temizdir, göreceksiniz beyaz dantelli koltuklu, arka kapıyı otomatik olarak açarlar, pahalı değildir... Japonların kendileri seyahat yaptıkları için Eylül'den itibaren oteller doludur... Pazarlık yoktur, iyi muamele görürsünüz, müşteri Tanrı'dır derler... Geç saatlere kadar çalışırlar, patron çıkmadan işten çıkmazlar..."
Otele varıp, tüm Japonya gezisi boyunca beyaz eldivenli görevliler taşıdığından, bavullarını odalarında bulan "abla" grubu, yemekten sonra -doğru söylenişinde O'nun uzunca okunduğu Osaka'nın- eğlence muhiti Dotonbori girişine dek yürür, ışıkla süslü tâk altında fotoğraf çektirir, iş çıkışı 18:30 sularında yemeklerini yeyip erken yatan geleneksel Japonlar dışında kalan, yoluna çıkanı zille değil de ışıkla uyaran bisikletli, yaya, tümü jöleli saçlı oğlanlar ile "abla"nın kızıyla damadının dergi çekimlerinden gördüğü dantelli, tüylü, pullu payetli tuhaf giysiler içindeki beyaz yüz-siyah uzun takma kirpikli kızların oluşturduğu kalabalık arasından yürüyerek otele dönerler.
Japonya gezisi boyunca yataklarının ayak ucunda buldukları, rahat, geleneksel ev giysisi yukatasına sarınıp, uyumadan önce, -her yolculukta olduğu gibi- ülke ve insanları hakkında ipuçları yakalamak üzere, TV izleyen "abla", yaşlılar için tasarlanmış, asılan çamaşırları az çabayla pencere yüksekliğine kaldırıp indiren bir gerecin tanıtımına tanık olur. Odanın kök sökmeden, kolayca kullanılan kliması, son derece işlevsel olması yanında basit banyo bataryası, "insan için tasarım" fikrindeki "abla"nın, ilk günden hayranlığını kazanan konulardandır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder