23 Mayıs 2009 Cumartesi

52. yaşının ilk gününde, kendine hediye ettiği Şirince ziyaretinin sonunda "abla"...

Selçuk'taki üçüncü günü sabahında, bir gece önce pansiyoncu hanımın verdiği puf yorgandan sıyrılmakta zorlanan "abla", "mekânlarından uzakta, tamamen yalnız, ilk doğum gününü yatakta mı geçireceksin" der, "fırla!". Kahvaltıda, sevecen pansiyoncu karı-koca ile, ilkokula giden oğullarının büyükanne etkisiyle yoldan çıkması, alınası tebdirler, babanın "pazarda çalıştığımız gün ne istersek yerdik, onun dışında haftada yalnızca bir tane, ya gazoz, ya kara gazoz derdik o zaman kolaya, ya da şeker; bir çeşidine izin vardı, seçerdik, öteki için öbür haftayı beklerdik, şimdi bir gün içinde hepsini birden..." diye dile getirdiği deneyimleri konulu sohbetin ardından toparlanıp garaja giden "abla"nın hedefi Şirince.

Saydığı kadarı beşinci gidişinde "abla", Şirince'yi, iki yıl önce Şubat sonunda gittiğinde bıraktığı gibi bulur. Yaşlı teyzelerin derin bir köşesinde üretime devam ettiği sağlı sollu elişi tezgâhları arasından, şarap tadımı önerilerini nâzikçe reddederek yavaş yavaş tırmanır, kiliseyi gezer, harikulâde iğde kokusuyla tıkanmış bayırı tüketir, diğer ucu ormana varan köy yolunda, beyaz atıyla bir aşağı bir yukarı koşuşturan oğlanın "çınarın ordan..." diye tarif ettiği küçük düzlüğü bulur. Bir saat belki daha fazla, düzgün desenlerle işlenmiş tepelerin arasına tam bir uyumla, bol pencereli bembeyaz güzel evleriyle serilmiş güzelim köyü seyreder.

Acıkır; tırmanırken okuduğu tabelalardan birinde gözüne ilişen kabak çiçeği dolmasının çağrısına uyar, köye iner. Yanında yaprak sarma, bir de tanışmak üzere peynirli biber dolması isteyen "abla", ev yapımı hafif şuruplu ev baklavasıyla taçlandırdığı öğle yemeğinden, özellikle ilk kez denediği, yanında yağda şöööyle bir çevrilip üzerine çörek otu serpilmiş domatesle sunulan, çökelek doldurulduktan sonra kızartılmış çarliston biber dolmasından pek memnun kalır. Koca bir gaz tenekesi aslanağzı dibindeki masasında, püfür püfür esintili taraçada, aşağıdan gelen geçeni gözleyerek yediği yemeği öder, kenarda harıl harıl yaprak saran hanımlara teşekkür eder, köyün merkezine doğru inmeye devam eder.

Yere döşeli taşları ışıl ışıl parlatan güneş tepededir: İlk gelişinde dikkatini çeken, her defasında bir avuç toplayıp götürdüğü ışıltılı taşlar, "abla"nın, anında, yarı değerli taşlarla üretim yapan bir dükkâna dalıp, adının gnays olduğunu öğrendiği ufak çaplı bir araştırmaya neden olur. Gnaysın, granitin yüksek sıcaklık ve basınç altında değişime uğraması yani metamorfize olması sonucu oluştuğunu öğrenen "abla"nın hayâl gücü, tüm yaratıcılığıyla, bilcümle imkânlarını seferber ederek ayaklanır; bildiği kadarı burası volkanik bir bölge değildir! "O zaman" der kendi kendine, "yüksek sıcaklık ve basıncın kaynağı ne ola?" Yeni Çağ literatürüne dalıp, Şirince'nin çok önemli kozmik bir merkez olduğunu öğreneli, kaynakla ilgili açıklamalara da ulaşan "abla"nın merakı tatmin olsa da bu, onun konuşmaya/anlatmaya/paylaşmaya bayıldığı konu, çoğunlukla hafif ürkek bir tebessümle karşılanır.

İnternetten yaptığı araştırmayla, Şirince'de pansiyonda geceleme fiyatlarının, ortalama 100 TL olduğunu gören "abla", göze daha alçakgönüllü görünenlerin, keseye de uygun olabileceği fikriyle sokak aralarında dolaşarak telefon numarası toplar. Köy meydanındaki asmalı, loş, serin kahvede mola verir, orada çoktandır, hayâlkırıklığına uğramaktan korktuğu bir projeyi gündeme getirir, tüm cesaretiyle damla sakızlı Türk kahvesi ısmarlar; korktuğuna uğramaz, hatta bu kadar kritik bir karışımın başarısına şaşar!

Okul gezilerinin neşeyle tıkadığı sokaklarda, adım başı rastlanan şarap dükkânlarından birine giren "abla", sonradan dükkânın adından esinlenip uzun bir Giritlilik sohbeti tutturduğu oğlana "en hatırlı misafirinize hangisinden ikrâm ediyorsanız" der, "o şaraptan alacağım". "Öküzgözü..." diye başlayan oğlanın hızını, meyve şarabı istediğini söyleyerek kesen "abla", vişne şarabı önerisini de evde nasıl yaptığını anlatarak karşılar ve bir sonraki seçeneğin ne olduğunu sorar, "karadut!" yanıtı alır.

Çantası ağırlaşan, 52. yaşının ilk gününde kendine hediye ettiği, her yönüyle muhteşem!, Şirince ziyaretinin sonuna yaklaşan "abla", onu getiren arabayla, aura görme yeteneği taşıyanların lâcivert ışıdığını gördüklerinin söylendiği tepeler arasından kıvrıla büküle, Selçuk'a döner.

Hiç yorum yok: