5 Ekim 2010 Salı

"Abla" grubu, Japonya'daki onuncu günlerinde, Kamakura'ya gider, Tokyo'yu gezerler.

13 Eylül 2010, Pazartesi sabahı, otobüse yerleşmiş katılımcılara "günaydınnnnnnnn!" diyen rehber hanım kısa bir şaşkınlık ardından, "dün otobüste Japonlar vardı herhalde, karaokeyi çok severler, mikrofon öyle kalmış. ...Tokyo'nun güneybatısındaki Kamakura'ya gidiyoruz, ilk askerî başkent, küçük entelektüel bir kasaba, yolumuz 1 saat 15 dakika sürecek."

Dünya Judo Şampiyonası nedeniyle otelde kalan -Türkiye dışında- 51 ülkeden sporcuları kastederek, "dün gece parti vardı benim kaldığım katta, çok gürültü yaptılar." der, "memleketten gelen haberlere göre, Kılıçdaroğlu, ikamet değişikliği bildirmediği için oy kullanamamış."

Otobüs, üstü beyaz altı siyah kalabalığın düzenli biçimde akmakta olduğu sağlı sollu kaldırımlar arasında uzanan geniş caddede sakince yol alırken, yolcuların dikkatini, spor salonları, alanları, Rainbow Köprüsü, Kenzo Tange tasarımı TV binası, denizin üzerine yapılan havaalanına (KIX)* çeken rehber, "iki büyük havayolları var," der, "ANA (All Nippon Airways), JAL (Japan Airways), o kadar büyükler ki, havaalanları bile ayrı ayrı... Yokohama limanı çok önemli, 1853'te Amerikalı Amiral Perry buraya geldi, limanlarınızı açın, bu bir uyarıdır dedi, ertesi yıl 8 siyah gemiyle geliyor, böylece Japonya 1854'te yeniden dışarı açılıyor; batan Ertuğrul Denizaltısı da bu limana gelmiş."

Sade bir mezarlığın kıyısına iliştiği ağaçlar arasından dönerek yükselip Kamakura'ya varan otobüsten, bir fotoğrafçı vitrinine gözü takılan "abla", kimonolu küçük kız, samuray oğlan fotoğraflarına, -Anadolu'da bir kasaba fotoğrafçısı vitrinindeki çocuk fotoğraflarının uyandırdığı duyguyla- bakar.

Japonya'nın ikinci büyük Buda'sını görmek üzere Kotoku-in'e varan grup, Budist tapınakların -artık öğrendikleri, geleneksel düzeni- kapının iki yanında duran, kötülüklerin içeri girmesini engelleyen tanrı heykelleri, muhafız köpekler ve arınma yalağını geçer geçmez, bahçenin ortasında tefekküre dalmış koskoca Buda ile karşılaşırlar!

Rehberin, "1243'te önce ahşaptan oyulmuş, bu bir fırtınada dağılmış, bronzdan yapılıp yerine konması 14.yy'ın yarısını buluyor. Yüksekliği 13,35 m., kulaklar 2.35 m, gözler 1'er m., dizler arası 9 m., ağız 82 cm.; ayaklar çapraz, dizler üzerinde Zazen oturuşunda, nefes asker gibi kontrol ediliyor, Hintli bir rahibin bu şekilde 20 gün oturduğu söyleniyor." bilgisi verdiği huzurlu Buda'nın önünde zambakla dolu bir vazo, kaplar dolusu meyve, sırtında, kapakları açık iki pencere, yerde lotüs yapraklarına yazılı kutsal metinler ile 20 yen ödenerek girilen içinde, kafa kısmında, heykelin yapılış bilgisi veren panolar var.

Elektrik mavisi ortancalarıyla meşhur bahçenin kenarına kurulu tezgâhta gözüne ilişen, güçlü ayaklar muskası, "abla"ya kalırsa, çoğunlukla ayakları içe basan, -bunun, yüzlerce yıl süren, yerde oturup dizler üzerinde hareketin genlere işlemiş sonucu olabileceğini düşündüğü- Japon kadınları için en anlamlı muskalardan olsa gerek...

Hasedera Tapınağı'nda rehber, "...hani bir rahip nehirde bulduğu parlayan odundan iki Buda oyup nehre atmıştı da, ilki Senso Tapınağı'nın yapıldığı yerde kıyıya vurmuştu, ikincisi karaya burada çıkıyor. ...Çok tapınak çok dindar demek değil, gençler arasında Ateizm yaygın..."

Benten denen, doğal kadın güzelliğine adanmış tapınak, bambu bahçesi, nilüferli havuzu, kayaya oyulmuş arınma yalağı ve duvarlar boyunca dizili, boynu kırmızı mama önlüklü yüzlerce minik Buda heykeliyle süslü. "Geleneğe göre burada, küçüklerin cehenneme gittiğine inanılır" diye anlatır rehber, "çocukların koruyucu Buda'sı Jizo-san, onları eteği altına saklar cehenneme gitmekten korurmuş"

Önlerinde çiçeklerin yanısıra oyuncaklar bulunan önlüklü ufak Buda'ların ardında rastladıkları, ışıl ışıl altın varak Güneş Buda'sı Amida Buda hakkında bilgi veren rehber, "bu, kutsal metinlar anlamsız, Amida Buda ismini tekrarlayarak Nirvana'ya ulaşabilirsiniz diyen tarikatın Buda'sı" der. (Google yazılışları kontrol eden "abla", Japonya'da uzun süre kalan bir Türk öğrencinin, ziyaret ettiği rahibin, "Amida Buda" sözcüğünün, bizdeki "Allahüekber" anlamına geldiğini söylediği bir blog yazısına rastlar.)

Yekpare ağaçtan, çok büyük tören gongunu geçip vardıkları tapınaktaki, başında kafalarla süslü tacı, göğsünde çark kolyesiyle ayakta duran 11 yüzlü Buda, doğal kadın güzelliğine adanmış.

Arkada Kamakura manzaralı teras yine küçük Jizo-san'larla dolu; bahçede 3 yaşlı Japon, suluboya resimler yapmakta. Bir sıraya serilmiş güneşlenen, iri gri-beyaz kedi, çok uzun süredir kedi görmemiş "abla" grubunun ilgisini ve şevkatini çekmekte gecikmez.

Kamakura'dan Tokyo'ya dönerken gördükleri geniş, uzun kumsallarda, sereserpe güneşlenen, yok! denecek kadar az, dalgalar arasında sörf yapan ise bol...

Öğleden sonra Tokyo'da serbest zamanı iyi değerlendirmek amacıyla, ailenin seyahat gurusu küçük kız kardeşle ortancanın, rehberden alınan tüyo ile çizdikleri rota uyarınca, yürüyüşe, Omotesando'da Anniversaire Cafe'de -rehberin methettiği kadar var!- soğuk sütlü kahve (ıced cafe au lait, caramel flavour) içip başlayan "abla" grubu, mimarî harikası binalarla süslü caddeyi bakınarak, enine boyuna arşınlarlar.

Bir ara önlerine düşen, yüksek topuklu ayakkabı, siyah çorap, pembe jartiyer, pembe dantelli babydoll ile dikkatleri çeken kız, rehberin, Harajuku'nun emsalleriyle dolu olduğunu söylediği, "abla"nın, meraklısına, Google'da Harajuku ile ilgili görsellere göz atmasını önerdiği güzelliklerden...

Konuşa söyleşe yürürlerken kendilerini teşhis eden, yakındaki T.C. Tokyo Büyükelçiliği çalışanı Ayşegül, "...sâkin ülke..." diyerek durumdan memnuniyetini belirtti.

Herşeyin satıldığı, çok eğlenceli alışveriş caddesi Takeshita Dori, bir başka Harajuku, bir âlem!

Yürüyüş sırasında "abla"yı en sevindiren rastlaşma, çocuklarına aldığı çatalkaşık, kıvrak üçayak türünden
-aralarında bir Türk tasarımcının da adına rastladıkları-, ilginç tasarım ürünleri gördükleri MoMa Design Store olur.

20:00'de, akşam yemeği için otelde buluşmadan önce, "abla" grubu, bir de, beyaz eldivenleriyle pek şık, güleryüzlü, kibar şoförün, arka kapısını tam önlerinde otomatik olarak açtığı, kliması çalışır halde, beyaz dantelli koltuklu, tertemiz taksiye biner, daha önce dışarıdan gördükleri Tokyo Tower'a gider.

2012'de bitirmeyi planladıkları 632 m. yüksekliğindeki -telekomünikasyon- kule inşaatı sürerken, 1958'de Eiffel'e nazire olarak, ondan 13 metre yükseklikte yaptıkları 330 m'lik Tokyo Tower'ın, 160 m. ve 250 m.lik gözlem katlarından 250 m.lik olanı seçer, adam başı 1450 yen ödeyerek kuyruğa girerler. Çevrelerinde, hiç rahatsızlık vermeden, gölge gibi dolanarak ellerindeki biletleri kontrol eden görevlilerin yönlendirmesiyle asansöre biner, birkaç basamak merdivenle 250 m.'ye ulaşırlar. Dört yön ile, o yönde görülen ("abla"nın da candan gönülden katıldığı fikir, ruhları olduğuna inandıkları) binaların adları yazılı tabelalar yanında, örn. Fujiyama, 94 km. türünden bilgilendirmeler, "sergileme ustalığı, becerisi ve inceliği"nin üstün örneklerinden sayılsa gerektir.

Kulede, grubun yüreğini en oynatan deneyim, bakanı, havada duruyormuş ya da düşerken donup kalmış dehşetine uğratan, zemindeki pencereden bakmak! Ailelerin, minik bebeklerini yere bastırarak çektikleri fotoğrafların bir benzerini yapar, -yolculuklarının diğer duraklarında gördükleri, yönlerle cadde isimlerini gösteren, döküm, baskı vs. kanalizasyon kapaklarına basarak poz verdikleri gibi-, boşluğun kıyılarına basarak fotoğraflamayı ihmâl etmezler.

Grubun beraber yediği, "abla"nın tadını pek beğendiği (erik rakısı) ume-şu'nun keyfe saldığı son geleneksel akşam yemeği, çok neşeli geçer. Ertesi gün İstanbul'a dönüleceği için toparlanmak üzere, yürüyerek geldikleri otele dönerken rastladıkları Üsküdar Turkish Restaurant, Kiremitte Köfte 1.575, İskender Kebap 1.680, Lahmacun 1.575, Döner Kebap 1.680 yen... şeklindeki Türkçe mönüsüyle, hoş bir sürpriz olur.


*KIX Kansai Uluslararası Havaalanı üzerine detaylı bir yazı: http://www.japonya.org/haberler/4621

Hiç yorum yok: