6 Ekim 2010 Çarşamba

"Abla" grubu, Japonya'daki son günlerinde, Narita Havaalanı'nda bir macera yaşar.

14 Eylül 2010, Salı sabahı, otel görevlilerinin, sağa sola koydukları mesajlarla günler öncesinden belirttikleri, Dünya Judo Şampiyonası'nın sona ermesi dolayısıyla, oteli terkedecek ekiplerin sebebiyet vereceği sıkışıklık'tan pek de etkilenmeden kahvaltılarını yapan grup, yerel rehber Takao Nakazato'nun, otobüsün kapısı dibine dikilen patronu tarafından, -bademciklerinden rahatsız olmasına karşın-, tek tek eğilip selamlanarak uğurlanır.

Türk Havayolları uçaklarının kalktığı Narita Havaalanı'na yollanan gruba, rehber, "İngiltere, Oxford'ta sanat tarihi eğitimi alan Prenses Akiko'nun arkadaşları prenses olduğunu bilmiyorlar" diye anlatır, "öğretmen, öğrencilerin yaşamlarını anlatmalarını istediğinde prenses, 6 köpeğiyle, bahçeli bir evde oturduğunu söyleyince, Japonya şartlarını bilen öğretmen şaşırmış. ... Prens çok mütevazi, yılda iki kez Türkiye'ye gelir, derneğe* bağışta bulunur, kendisi ekonomik uçarken yanındaki en yaşlı misafiri business class'ta yolculuk eder, Beyoğlu'nda yürümeyi, balıkekmek yemeyi sever."

"...Şimdi Takao bizlere bir şarkı söyleyecek, 1985'te düşen Japon uçağında ölen Sakamoto'nun, Sukiyaki şarkısı çok meşhur oldu, onu söyleyecek, iyi dilek, sağlık dileyen bir şarkı..."
Sempatik Takao'nun, ülkenin köklü karaoke geleneğinin izini taşıyan güzel yorumu güçlü alkışları hakeder.

Havaalanında işlemlerini tamamlayanlar, Takao ile vedalaşır uçuş öncesi alışveriş için sağa sola dağılırlar. Ahşap, lâke, ipek kimono türünden hediyelik eşya satan dükkân, "abla"nın görüşüne göre daha çok sanat galerisi statüsündedir.

Son dakikada, memlekete yen döndürmeyeyim fikriyle, minik bir çanta almak üzere tezgâha yanaşan küçük kızkardeşin yaşadıkları; topladığı tüm bozuk parası 20 kuruş kadar kısa kalır; bozdurmak üzere kağıt para önerdiğinde tezgâhtarlar, kasanın yanında içinde bozuk paralar bulunan kutudan 20 kuruş alıp ekler, satış işlemini böylece tamamlarlar!

Dakik Japonlardan ziyade, zamanında kalkmadıklarında yüklü paralar ödeyen THY, yolcularını zamanında alır; son dakikada, iri kıyım bir kaç adamla gelip yanlarına oturan ufak tefek Azerbaycan'lı spor yazarı jurnalist dahil, kalabalık uçağın yolcuları, rahat bir yolculuk için hazırlanırlarken kendilerini salona davet eden** anons üzerine fora ettikleri ayakkabılarını giyer, toparlanır ve üzerinde koca harflerle Manchester United Partneri yazılı uçaktan inerler.

3 saat 15 dakika süren gecikmeyle yeniden uçağa binilir, 12 saat süren sorunsuz bir yolculuk sonunda Yeşilköy Atatürk Havalimanı'na konulur. Yeni edinilmiş ahbaplarla vedalaşılır, değişik yönlere doğru dağılınır.

Sonradan anlaşılır ki, yolculuk o kadar da sorunsuz değildir: -İşgüzar "abla"nın damada vereyim de CD'ye aktarsın diyerek alıp bel çantasına koyduğu-, küçük kızkardeşin emek emek çektiği 1000'e yakın fotoğrafı depoladığı hafıza kartı, ikinci x-ray taraması sırasında epey hasar görmüş. Uzun çalışmalar sonucu, -pil yetersizliği yüzünden aldıkları üç kullan at makineden çıkanlar dahil-, ancak, 400 civarı resim kurtarılır.

"Abla" ile telefon konuşmasında teyze, açılıp kontrol edilen bavulundaki tansiyon cihazı arızasından çok, çekilmemiş görünen film makarasından yana, acı acı dert yanar "bahçede çekmiştim," der, "hasta ağacı sargı bezleriyle sarmışlardı, bir de enjektör saplamışlardı, dayına gösterecektim, o fotoğraf da silinmiş..."

*Japonya'nın desteklediği Kaman kazılarıyla ilgili bir yazı:

http://www.kaman.bel.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=64&Itemid=91

**Türk Havayolları uçağının aranışı ile ilgili haber:
http://www.haber2b.com/2010/09/14/japonyadaki-narita-havaalaninda-thy-ucaginin-kalkistan-once-polis-tarafindan-aranmasinin-sebebi-ortaya-cikti/

Hiç yorum yok: