Birmilyonkalem'den sevgili editörünün "Kahramanmaraş EKİNÖZÜ Yatılı İlköğretim Bölge Okulu'nda okuyan 340 öğrenci için birer ayakkabı, eldiven almaya ne dersiniz? Önceliğimiz ayakkabı... Sonra eldiven.... "Ben armağan yollamak istiyorum." diyen dostlar lütfen birmilyonkalem@gmail.com adresine e-posta yazsınlar ki kardeşlerimizin ayakkabı numaralarını paylaşalım..." diyen maili uyarınca, -altıncı sınıf öğrencisi Duygu, Yasemin ve Rukiye için- aldığı iki çift 38, bir çift de 37 numara botu, ilk sayfalarına yeni yıl iyi dilek mesajları yazdığı üç kendi yapımı defter ilâvesiyle ayrı ayrı ambalajlayan; kutuya bir de bu işleri Ekinözü'nde düzenleyecek öğretmene yine kendi yaptığı kartlardan birine iyi yıllar mesajı yazarak koyup, kargoya vermek üzere sıkıca bantlayan "abla"nın bir sonraki eylemi, kendisi için küçük bir yol çantası hazırlamak.
60'ların sonunda Soma'dan Kilis'e tayin olup göçerken yolları üzerindeki Konya'ya uğrayıp yaptıkları Mevlâna ziyaretinden, o sıra altıncı sınıfta olan "abla"nın aklında hemen hiçbir şey kalmaz.
70'li yılların sonlarında Konya'da vali muavinliği yapan babasının hayranlıkla aktardığı Mevlevîlikle ilgili bilgileri, yıllarca merakla dinleyen, yaşamın harala gürelesi içinde, ancak 30 yıl sonra, yavaşlamak üzere çekildiği köşesinde fırsat bulup, son zamanlarda, biri sevgili bir arkadaşının hediyesi Muinüddin Çişti'nin yazdığı Sufi Tıbbı, diğeri Sınır Ötesi Yayınları'ndan, John Baldock araştırması Sufizm olmak üzere, iki kitabı bir arada okuyup bitirdiği sıra, bir dileği kabul olunur gibi Şifa Çemberi'ndeki dostlarından gelen, Sufi Tur, Konya Gezisi, 10-12 Aralık başlıklı mail üzerine "gün bugün!" deyip hazırlanan "abla", Aralık'ın 9. günü yola düşer.
Bitmeyecek görünen baharın sonuna gelinmiş olmalı ki, internetten göz attığı hava durumu, Konya'da üç gün için 12, 3 ve -1 derece gibi sarsıcı iniş göstermekte. "Abla", buna göre hazırladığı çantası sırtında Burhaniye'ye ulaşır, Kahramanmaraş paketini kargoya verir, Akçay'dan kalkıp Edremit'e uğrayacak Konya otobüsüne binmek üzere Edremit dolmuşuna seğirtir.
Otogar karşısındaki parkta, bitirmesine az kalmış Ahmet Ümit polisiyesi Kavim'e dalan, heyecanla okurken bir buçuk saatin nasıl geçtiğini anlamayan "abla", perona yanaşan otobüste yerini bulup oturur oturmaz yine kitaba gömülür. 17:30'da başlayan yolculuk, kitabı bittikten sonra kurcaladığı mini ekrandan, bu rotaya uygun görülmüş Hababam Sınıfı serisinden bir film ve bir gayret izlediği Recep İvedik 3 ile, Balıkesir, Susurluk, Bursa, İnegöl, Afyon, Kütahya, Akşehir, Ilgın üzerinden, sabah 06:00'da girdikleri alçak binaları, bisikletler için birer bant ayrılmış geniş caddeleri, yeşil alanları ile güzel, planlı kent, Konya'da sona erer.
Bitirdiği kitabı önündeki koltuğun ardındaki fileye bırakan "abla", inerken unutmadığını, bıraktığını söylediği şoförün, ...kızı olduğunu söyleyip bin teşekkür ettiği kısa sohbet sonunda otogardan çıkar, karanlıkta, açılma hazırlığı yapan çorbacıdaki garsonun işaret ettiği yönde minibüse yönelir.
Cep telefonu kullanmadığından, yola çıkmadan arayıp, minibüse Mevlâna'ya gideceğini söylemesi, Balıkçılar Oteli önünde inip arka sokağa geçerek Dervish Brothers'ı bulduktan sonra karşısındaki siyah kapıyı çalması gerektiğini öğrenen "abla", talimatlara uyar ama çaldığı zili duymayınca, çok erken gelmiş olmanın mahcubiyetiyle sokağın diğer ucundaki çorbacıda bir çorba içerim, biraz zaman geçer... diye düşünerek, o yana yürür; ne mümkün?! Geniş dükkân karşı cinsle tıklım tıkış, uğultunun taştığı buğulu camların berisi de sıra bekleyenlerle dolu...
Girmeyi gözü yemediğinden çorba hayâlini askıya alan, arkada restorasyon gören eski sokağı arşınlarken kapısı önüne dikilen bir kadının "seni bilemedim?" diye seslendiği "abla", yüzünü yarıya kadar örten atkısını sıyırır, "sen" der, kısa kollu giysili kadına "böyle üşümüyor musun?". Sabah ayazında eşikteki kadınla, Konya nüfusuna katılalı bir buçuk saat olmuş "abla"nın dialogu, kadının "benim sıpayı okula yolladım, ona bakıyorum" sözleri üzerine karşılıklı iyilik dilekleriyle sonlanır.
İkinci kez siyah kapının önüne dikilen "abla" bu kez hiç beklemez; kapıyı beyaz eşofmanı içinde zarif, yaşlı bir bey açar. Bir önceki çalışında namazını hızlıca sonlandıran bey, anlaşılır ki, tez canlı "abla"ya yetişememiş.
Serin, loş sahanlıkta halı kaplı yüksekçe zemine basmadan, botlarını çıkarıp, raflardan aldığı terlikleri giyen, yukarıdaki odalarda uyuyanları uyandırmamaya çalışarak, sessizce, beyaz eşofmanlı beyin ardı sıra sıcacık mutfağa ilerleyen "abla", Konya'daki ilk günü için, bir gece önce gelmiş misafirlerin uyanmalarını bekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder