12 Aralık 2009 Cumartesi

Maldiv Adaları'ndaki üçüncü günlerinde, "abla" ve kızkardeşleri, unutulamaz spa deneyimi öncesi, çok romantik küçük bir düğün törenine tanık olurlar.

29 Kasım 2009 sabahı erkenden kalkıp mevzuata göre giyinerek hazırlanan, kahvaltılarını yapan, saat 9:00'da yola çıkacak Island Discovery turu için, 8:30'da lobide olan "abla" ve kızkardeşlerini bir sürpriz beklemekte: 6 kişiden az -en çok 13 kişi- yapılmayan tur, yeterli katılım olmadığından iptâl edilmiş!

Hayâlkırıklığıyla kaybedecek vakti olmayan ailenin seyahat gurusu küçük kız kardeş, ertesi gün için ilanları taramak üzere, duyuru duvarına koşar. Birkaç kişinin adını yazdığı şnorkel turunu beğenseler de, bu konuda hemen hiç deneyimi olmayan "abla", etkinliği su sporları merkezinin organize etmesini kanıt göstererek, küçük de olsa bir eğitim gerektirebileceği kaygısıyla mızmızlanır.

Yüzmeye giderken uğradıkları, üstü sazlarla örtülü çardakta faaliyet gösteren su ile ilgili tüm sporların yapıdığı, malzemesinin dağıtıldığı merkezdeki genç, araya taraya iki takım şnorkel bulursa da, kızkardeşler, genlerine işlemiş, "bir fındığın içini yar senden ayrı yemem"
duygusuyla, üç takım şnorkel bulabilecekleri bir adres sorarlar. Bu, yanlış anlama sonucu, adanın ucundaki dalış okuluna, esrarını ancak ertesi sabah çözebilecekleri abes bir ziyaret yapmalarına neden olur.

Ada içinde amaçlı-amaçsız dolaşmaları, birkaç gündür ağaç diplerinde gördükleri mikro dinozor kılıklı, kertenkele türü, ince uzun kuyruklu, erkekleri rengârenk, ürkek hayvancıkla tanışmak türünden pek çok keşif yapmalarını sağlar: Lizard. Ardından, bir ağaçta salkım saçak, ayaklarından asılı başaşağı, bir sağa bir sola yürüyüp duran, tabelaya göre -turuncu tatlı tropik meyve- papayayı çok seven, Flying Fox da denen yarasa: Fruit Bat.

Bir başka keşif de, girişindeki binada 1999 ve 2003'te aldıkları ödülleri övünçle sergileyen Family Town: Aralarında düzenledikleri turnuvaları ilân eden afişlerle süslü yemekhane, spor ve toplantı salonları... ile çalışanların barındıkları, -belli bir standarda uyduğunu görmenin "abla"ya çok iyi geldiği- alçakgönüllü mahallenin temiz, tek katlı evlerinin, çiçeklerle gizlenmiş kapıları önünde terlikler ve kapılar üzerinde bu konuda uyarı barındıran yazılar.

Deniz banyosuna ekledikleri havuzda, suda bar keyfi de yaşadıktan sonra kardeşler, sabahtan aldıkları Spa. randevularına giderken, benzerini geldikleri gün gördükleri bir düğün törenine tanık olurlar: İskeleden bir kaç basamakla kuma inerken, çıplak ayakları, -uzun kollu koyu mavi tünik altında pantolonlu, saçlarını ensede topuz yapılmış- iki genç kızın döktüğü suyla yıkanan gelin ve damat, siyah giysili başı kapalı bir başka kadının da katılımıyla, dibi buğday başağı demetleriyle süslü palmiye yaprağı tâk'ın altından geçerek, yolları kadınları serptiği begonvillerle renklenirken, iki sıra dizilmiş beyaz bayrak arasından uzaktaki otağa yürüdükleri sırada, iki genç darbuka benzeri birer enstrümanı hafif tıpırtılarla çalar; üçüncü genç ise, hüzünlü bir ses veren, iri bir deniz kabuğuna üfler. Maldiv Adaları turizminin, çok özel balayı seçenekleri sunmasının bir nedeni ve sonucu görünen alçakgönüllü tören, "abla"ya kalırsa çok romantiktir.

Araamu Spa, girişten başlayarak, çiçeklerin tatlı tatlı koktuğu, suların şırıldadığı, balıklı havuzlar üzerinden geçen minik köprülerle, alçak bambu duvarların ayırdığı masaj bölümlerine ulaşılan, herşeyden çok huzur üretir görünen muhteşem bir yer! Yanık tenler için önerdikleri, önce bedeni kese içinde buzla yatıştırıp sandalağacı tozu ve gülsuyu bulamacı ile sıvadıktan sonra, bir zaman bekletip ovalayarak temizledikleri, Fini Kela denen, 50 dakika süren masaj, çok yanık olmadıkları halde, rahatlatıcı. Günün son eylemi için alındıkları yüksek, geniş kameriyenin, bir pervanenin döndüğü, geçmelerle çatılmış bambudan yapılmış piramit çatısı çok ilginç; sekiz kenarı açık, sade perde, rahat koltuk ve kanepelerle döşeli. Ayaklarındaki bambu kullan at! terlikleri sürüyerek, yumuşak bornozları içinde koltuklara yerleşen kardeşlere, Uzakdoğu'lu kızları yaptığı serin, güzel kokulu havlu ve özel demliklerle servis edilen yeşil çayın yarattığı duygunun,-çok yetersiz- tek karşılığı huzur!

Karanlıkta, dolunayın ışıttığı beyaz deniz kıyısındaki palmiyeler altına yayılmış, mum ışığıyla loş ahşap masalardan birine yerleşen, geceyi birer kahve içerek kapatan kardeşler, çok yüksek palmiyeler arasından gökkuşağı renkli haresiyle büyüleyici dolunayda evlerine dönerler. Gün boyu yüklendiği huzurla, içerilere sığamayan "abla", verandadaki ahşap şezlonglardan biri üzerine serdiği battaniye ile yaptığı yatağa uzanır, çarşafına sarınır; okyanustan gelen esintide, tepesindeki, aralarında bir tek Orion'u tanıdığı, dolunayın solduramadığı ışıl ışıl yıldızları, uykuya düşene dek gözler.

Hiç yorum yok: