5 Eylül 2010, Pazar sabahı, Türkiye ile 6 saat fark yüzünden mahmur grup, kahvaltıya iner inmez Japonya gerçeği hakkında bir fikir daha edinir; salona, -rehberin bir gün önce anlattığı gibi, Japonların kendi ülkelerinde gezme mevsimleri de açılmış olduğundan- sakince bekleyen saygılı insanlarla birlikte 15 dakika süren kuyruk sonrası girip kahvaltılarını yapar, otobüste, acentenin, -önceki geziler boyunca katılımcıların yer tutma eğilimi yüzünden arkalarda oturmak zorunda kalan "abla" grubunu sevindiren- kararıyla, kurayla otobüs içinde değişen yer planı uyarınca koltuklara yerleşir yola çıkmaya hazırlanırlar:
Rehber hanımın "kaptan, herkes oturmadan kalkmaz!" uyarısı ardından, Osaka Kobe arasındaki 40-45 dakikalık yolda anlattıkları: "Japonya 9 bölge, irili ufaklı adaların sayısı 4000 civarı... Avaci Adası'nı Honşu Adası'na bağlayan 1991 metrelik Akaşi Köprüsü'nü geçeceğiz, kulelerin yüksekliği 298 metre, 95'de yapıldı, daha uzunu ayakları 5 adaya uzanan, Hiroşima yakınındaki köprü, 13 km... Kobe ikinci önemli liman, yabancı şirketler burada... 17 Ocak 1995, 5:46'da Kobe'de 5 bin kişi öldü, 1999 İzmit depremiyle çok benzerlikler var, ölümler yıkıntıdan çok yangın ve dumandan oldu... Devletle, polisle içiçe çalışan, 15.000 üyesi olan Yakuza (Mafya) depremde hemen organize oldu, çok yardım ettiler. Su İşleri Müdürü zamanında su veremediği, bir üst düzey yetkili de evleri zamanında teslim edemediği için intihar etti."
Kobe Liman Kulesi'ni gören Meriken Park'ta ikinci el pazarı kurulmakta, tişört 500 yen (yarım litre su 100-120 yen)... Meydanda, biri bir yana diğeri öbür yana hüzünle eğilmiş iki sokak lambası ile, nehir kıyısında, sızan suların yosuna boyadığı kırık uzun beton platform, deprem anıtı, grup tarafından fotoğraflanır; dehşet verici detaylar sergileyen fotoğrafların bulunduğu, video gösterisini de kapsayan açık hava müzesi gezilir.
Hanım rehberin "Kobe'de elektrik telleri, ana arter dışında, ara sokaklarda makarna gibi sallanır" diyerek dikkat çektiği, "abla" grubunun "çatılara üç beş maymun poposu eklesek Hindistan'da gördüğümüzün aynı olacak" dediği manzara, Japonların, mimarîde, alt yapı teknolojisinde Dünya'daki yerlerine bakıldığında anlaşılması zor bir durum.
Öğle yemeği Kobe Beef: Rehberin "okşanan danalar" diyerek anlattığı sığırlara doğar doğmaz nüfus cüzdanı verilir, kesime dek, yağın, düzenli masajla ete yayılması sağlanırmış. Sokakta kendilerini karşılayan, beyaz yüzlü uzun siyah takma kirpikli genç kızın ardına takılan grup, kendilerine ayrılan, turşu, salata, soya sosu konmuş minik kapların olduğu -bir çeşit ocakbaşı- masalara dağılırlar. Az sonra gelen aşçı kepli tek kulağı küpeli delikanlı, temiz bir havluyla sildiği, üç kenarına "abla"dörtlüsüyle toplam altı kişinin yerleştiği masanın ortasındaki sıcak metal zeminde önce bir avuç sarımsak cipsini yağda çeviririr, ardından sırayla lokum boyutunda, yumuşaklığında, lezzetinde doğradığı eti önce, soya filizini sonra, katı ve sıvı yağ desteğiyle, danseder gibi pişirip buharda pişmiş pirinç kaseleri yanına, tabaklara dağıtır.
Yemekten sonra Avaci Adası'na yollanan gruba rehberin yolda anlattıkları: "M.Ö. 1000'lere dayanır tarih... arkeolojik buluntular, Güneş İmparatoru'nu ve birliği korumak adına, 30-40 yıl öncesine dek, halka açıklanmazdı... İlk imparator, M.Ö. 11 Şubat 660'ta... Dinleri, herşeyin Tanrı sayıldığı Şintoizm ile 552'de Kore üzerinden, "Konfüçyüs bile çözemedi" notu ve bir Buda heykeliyle gelen Budizm... İktidardakiler, 4.-5. yy'dan beri tarikatlarca desteklenir... Lady D'den sonra kilisede beyaz gelinlikle evlenmek de moda oldu...Şinto olarak doğar, kutsanır, Budist törenlerle gömülürler, en ucuz tören 25 bin Dolardan başlar, bir kutsal kişi adıyla kutsanmak istediklerinden, öneme göre bedel artar. 33 aşamalı / görünümlü reenkarnasyona inanırlar. Şinto'da, Ağustos'un 15'inde atalarının aileleri ziyaret ettiği 3 günlük bayramı kutlarlar, birbirine karışmıştır, kendileri bile net ayıramaz. 800-1000 kadar Müslüman nüfus vardır... Orta direk, nüfusun %85'idir. 30 metrekareden başlayan evlerde otururlar, zenginliği göstermeyi sevmezler, müdür 90 metrekare evde oturuyorsa patronun evi 120 metrekare... Asgarî ücret yok, min. 250 bin yen ile işe başlanır, yıllık gelir ortalama 38 bin USD, kredi kartı kullanımı az, yastık altı gelenekleri var."
"Japonya'da yemek standardı vardır, hem temiz, hem de lezzetlidir... Yiyecek kültürleri çok gelişmiştir, hem göze hem sağlığa hitabeden zenginlik... 160 gr. çok özel etin 300 USD'ye satıldığı, ilk çıkan kasımpatı goncasının sanat gibi kızartılarak yüksek fiyatla servis edildiği durumlar varsa da esas, yoksulluğun zerafeti Wabi Sabi felsefesidir, "Yeteri kadar olan bir şölendir." derler...
"Karaciğerleri bir enzim eksikle çalışır, domuz gribi bu yüzden yıkıcı olmuş."
Avaci Adası'nda, klimalı serin otobüsten inip yıkıcı sıcakla burun buruna gelen, az zaman sonra beyazlıklarını özenle sakınan Japon kadınları gibi -yağmurdan çok şems'ten sakınma amacıyla- şemsiye kullanmaya başlayan "abla"nın dikkatini ilk çeken, ilk bakışta otobüs durağı gibi görünse de dışarı süzülen dumanın ele verdiği sigara içme noktası, üç tarafı kapalı şeffaf bir kabin.
Kobe'yi Avaci Adası'na bağlayan, Dünyanın en uzun asma köprülerinden Akaşi Kaikyo Köprüsü bol bol fotoğraflanır; grup, Japonların çoluk çocuk gezmeye geldikleri, yeşillikler, bakımlı bahçelerle sarılı, bir yanı dönmedolaplı bu eğlence adasında, yerde, kıyıda köşede, -tüm yolculuk boyunca olduğu gibi- tek bir çöp görmeksizin, Osaka'ya dönmek üzere otobüslerine binerler.
Yaklaşık 20 km.de bir, adım başı görünen gişelerden birinden geçerken, "değişik firmaların yaptığı paralı yollar eskiden -3000 yen- pahalı idi, şimdilerde ucuzluyor." diyen rehber hanım "Japonlar duygularını belli etmezler" diye devam eder, "arada bir mesafe vardır, bizimki gibi değil, bir başkasının hakkına saygılı, kalabalıkta dokunmadan, şemsiye ile birbirlerinin gözünü çıkarmadan... Başlarını sallamaları "evet!" demek değil, "seni dinliyorum" anlamına gelir."
"Ana babaya yaşlılıkta büyük oğlan bakar, ölümlerinde aile yadigârı, kutsal nesneler oğlanın evine gider... Miras konusunda kız evlât eşit haklara sahip değildir, çalışma hayatında erkek eleman önceliklidir, kadın, annelik vs. gibi nedenlerle geride kalır, aldıkları ücret eşit değildir. Güçlü feminist hareketler de var... 2009'da 54 yıllık iktidarı yitiren parti "kadınlara, erkeklerle eşit ücret!" vaadinde bulunmuştu... Bildikleri kötüyü bilmedikleri iyiye tercih ederler."
Rehber hanım "Emeklilik yaşı erkeklerde 65, kadınlarda 60..." derken otobüsün anî frenle durmasının nedeni bariyeri kaldıran sensörün çalışmaması; defalarca eğilerek özür dileyen görevli, rapor etmek üzere şoförün ifadesini kaydeder.
"Ortalama yaş kadınlarda 86, erkeklerde 80; 5 bini erkek, 40 binin civarı 100 yaş üzeri Japon var... Doğum oranı hızla düşmekte, 1.37, teşvik veriyorlar... Japon kadınları yabancı erkekleri çok beğeniyorlar... 10.000'e yakın hastane var, yaşlılara iyi bakılıyor, bütçeden %25 yaşlıların bakımına... Beden teması yok, eğilerek selam verirler*. Gençlerin sözleri bozarak "oha!" diye selamlaşmaları Amerikan etkisinden... Nagaya, Kobe ve Osaka biraz taşra olup, gençlerde saçlar, makyaj, abartılı... Tokyo'da çizgi film tiplerini taklit ederler, gözler, burunlar ameliyatla büyütülür, hatta gözkapağı yapıştırılır."
"Dört imparator Tanrı anlamında" Şitennoji Tapınağı'na yürürken anlatılan: "İmparatoriçe Suiko'nun 16 yaşındaki yeğeni, faziletli insan anlamında Şotoku Taişi'nin naipliği sırasında, 6. yy'da, Kore'den bir paket çay ve bir notla birlikte bir Buda heykeli geliyor. O sıralar her derebeyi kendi ailesini, atasını en kutsal sayıp vergi vermediğinden, imparator zayıflamakta. Bu yüzden Şotoku, Budizm'i destekliyor. Kore asıllı siyaset bilimi hocası Şotoku'yu eğitiyor. 8. yy'a dek resmi dil Çince'dir. Şotoku daha 10 yaşındayken tüm sorulara yanıt veriyor, aynı anda 10 kişinin sorununu dinleyip çözümlüyor. Savaşı kazanırsam... deyip burada bir ağaç dikiyor."
"Bu ilk Budist tapınaktır." Grubun altından geçtiği her zaman parlak turuncu ahşap sütunlar üzerine yatay olarak konan yumuşak hatlı ahşap kolonları "bir Şinto kapısı" diye tanımlayan hanım rehber, girişteki sağlı sollu, korkutucu ifadeli, öfkeli iki muhafız heykelinin görevinin "kötülüğü içeri sokmamak" olduğunu söyler.
Grup, yolun iki yanına dizili, bağışçının adını taşıyan taş fenerler arasından, ortada, içinde tütsü yakılan, böylece tapınağa girmeden dumanıyla arınılan bir çeşit şadırvana ulaşır. Zen Budizm tarzında tırmıkla taranmış, basılmayan çakıl bahçelerle sarılı bina kompleksi, akan su gibi yumuşak hatlı çatılar, beş katlı bir pagoda...
Kutsal alanları belirleyen, çevresine gerili halata kedimerdiveni benzeri beyaz, özel olarak katlanmış kağıt/kumaşlar takılı. Ahşap plakalara yazılı dileklerin asıldığı panoları geçerek, önüne kaplar içinde elma, fasülye, pirinç, ambalajlı yiyecekler konmuş Buda heykelinin bulunduğu tapınağa giren gruba hanım rehber, Şotoku'yu anlatmaya devam eder: "Buda ile özdeşleştirilmiş, doğumları aynı biçimde... 620'lerde öldüğünde geride 12 çocuk bırakan Şotoku'nun ardından "sen öldüğünde Dünya karardı" diye ağıtlar yakılmış... Kadastro, anayasa, keyfi vergi ve bedensel hizmeti de düzenleyen çok önemli reformlar yaptı."
400 çeşit çiçeği olduğu söylenen -meyve vermeyen kiraz- sakura ağaçları arasından yürüyerek, iri taşlarla örülü, su dolu hendeğin sardığı, taş beden üzerinde yükselen ahşap yapı, Osaka Kalesi: Girişte, bu defa, oluktan akan temiz suyun özel kepçelerle alınarak ellerin, ağzın yıkandığı arınma yalağı var. Taş duvarlarda restorasyon farklı renkte -sarı- taşlarla yapılmış. Kaleye çıkan basamaklar, ortadaki düzenekten incecik püsküren suyla serinletilmekte.
"Beylikler döneminde, çevresinde "aptal!" diye çağırılan 17 yaşında Nobunaga isimli bir bey..." diye anlatır rehber, "topraklarından geçen zengin bir derebeyi öldürünce yıldızı parlıyor... Arkadaşı 18 yaşındaki Hideyoşi ile öldürülen beyin yardımcısı 22 yaşındaki İeyasu, bu üçü birlikte 272 beyliği tek bayrak altına topluyorlar. Burası Hideyoşi'nin evi, kısa boylu çirkin bir adam, aile bağı olmadığından şogun olamıyor, Hıristiyanlığa ilgi duyuyor, Portekizli'lerle ticaret yapıyor, Kore ve Çin'i zaptetmek istiyor ama ömrü yetmiyor. Amerikan Sineması'na çok katkısı olan Kurosawa filmlerinde anlatılan dönem... Birkaç kez yandıktan sonra son restorasyon 1930'da, çatılardaki balıklar yangına karşı koruma."
Grup asansörle en üstkata çıkar, Eschervari merdivenlerle, Hideyoşi'nin yaşamının, hologramlarla üç boyutlu olarak anlatıldığı, giysi, kap kacak, ayı postu giysi vs. sergilenen katları gezerek iner.
Günün son durağı, otele yakın eğlence semti Dotonbori: Alnını yavaşça hareket eden koskoca bir yengecin süslediği dükkân önünden başlayan yürüyüş, rehberin içeriğini anlatıp, grubun tatmasını önerdiği yiyecek tanıtımıyla sürer; "krep gibi olan okonomiyaki, içinde deniz ürünleri vs. olan yuvarlaklar takoyaki, kuşiage, suşi deneyebilirsiniz."
"Abla" grubu, Ganko isimli suşicide karar kılar; bereket 5 kişilik yer için beklemeleri gerekmez, içerideki Japonlar arasında, bir büyük tabak suşi, 2 bira, 3 tatlı -tofu cheescake- yer, lezzetli, temiz yiyecekler, sevecen servis ve çatal istedikleri garsondan aldıkları hızlandırılmış çubuk kullanma kursu dahil, 6.300 yen öderler.
*Seyahat acentesinin katılımcılara dağıttığı katalogdan ek bilgi: (Eğilerek yapılan Japon selamı) Ojigi'de hafif bir baş eğmesinden, tüm vücudu 90 derece eğmeye varan değişik teknikler vardır... Japonlar yabancılardan uygun selam kuralları beklemediğinden hafif bir baş eğmek şeklinde selamlamanız yeterli olacaktır. Bu baş eğerek selamlama, beceriksizce yapılan bir ojigi girişimiyle karşılaştırıldığında daha yerinde olur.
18 Eylül 2010 Cumartesi
"Abla" grubu, Japonya'daki ikinci günlerinde, Kobe ve Osaka'yı gezerler.
Etiketler:
Avaci Adası,
Budizm,
Kobe,
Kobe Beef,
Osaka Kalesi,
Şintoizm,
Şitennoji Tapınağı,
Wabi Sabi,
Yakuza
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder