11 Kasım 2009 Çarşamba

28 Ekim 2009, "abla"nın Dalaman seferi ikinci günü: Katrancı Koyu, İnlice Koyu, Tersakan Çayı, yerli malı kivi, avakado...

Sabah, şıpır şıpır yağmurla uyanan ana-kız "abla" üçlüsü, -ne yazık, yakında golf sahası olması olası- Dalaman Devlet Üretme Çiftliği'nde üretilen kivi ve avakadolu kahvaltı sonrası, aralanan bulutlardan süzülen gün ışığının ışıldadığı Okaliptüs yapraklarının gölgelediği bahçeyi geçer, arabalarına binerler; "abla" yine ön koltuktadır.

Katrancı Koyu, bir Dünya cenneti; önü kumluk küçük plajıyla, tepelerin derinlerine uzanan, çamlarla, okaliptüslerle gölgeli küçük vadide, halâ karavanları önünde tavla oynayan, yağmur sonrası hırkalı ceketli insanlar, belli ki burayı bırakıp gitmeye kıyamamışlar! Bitimindeki korkuluklu, düzgün taş döşeli küçük patikayla diğer -daha bâkir görünen- koya geçen üçlü, oradaki -daha minik- kumsalı da keşfedip, manzarayı neredeyse tümüyle gören taraçadan, huzur dolu bir zaman boyunca bakınır, koyun yazın yaşadığı dehşetli kalabalığın yarattığı travmadan uzak olmaktan büyük memnuniyet duyarlar.

İnlice Koyu, bir başka cennet; Katrancı Koyu'nun tersine geniş kumsala yayılmış, ilkinin içine kapalı mizacı yerini, dışa dönük şen şakrak ruh haline bırakmış. Ötede beride birkaç kişi, yazla sonbahar karışımı havanın günbatımına dek tadını çıkarma derdinde. "Abla", teyzesi, kuzeni bir masa çevresinde, hırkalarına bürünür, uzun aralıklarla bir araya gelen akrabaların yaptığı türden, anılar arşivine derinlemesine dalar, güzel bir sohbet üretirler.

Sakin, serin, mis gibi toprak kokan hava kararırken Tersakan Çayı üzerinden geçen köprüyü aşan üçlü evlerine dönerler.

Hiç yorum yok: