13 Kasım 2009 Cuma

29 Ekim 2009, "abla"nın Dalaman seferi üçüncü günü: Ölüdeniz, Gemile Koyu, Kayaköy, Yalçın Restaurant, İngiliz yerlilerden yol sormak

Sabah saat 07:00 sularında, kasabanın ortasındaki yüksek okaliptüslü çay bahçesine sırtını dayamış alçakgönüllü otogara gelen "abla" ile kuzeni, İstanbul'dan gelecek olan, ailenin seyahat gurusu küçük kız kardeşi beklerken, gözlerine, bir kuytuda günün anlam ve önemi doğrultusunda hazırlık yapan baloncu ilişir. Şişirdiği beyaz ay-yıldızlı, kırmızı, büyük balonun dibine üç adet küçük pastel renkli balonu bir sopaya bağlamakla meşgul baloncudan siftah yapar, yolcularını "Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun!" diyerek karşılarlar.

Kahvaltı, bir araya gelmenin sevinçli sohbetiyle uzar. Perşembe günü Dalaman'ın pazarı; bir göz atılmazsa olmaz! Kocaman marullar yığılı tezgâha seğirten teyzenin hızını, kızı, "seradır..." diye kesecekken, yığının ardındaki satıcı, sıcak saca oturmuş gibi fırlar, "hadi gidelim tarlaya bakalım!" der, "ama benzin paramı alırım..." Teyze, abartmasız 5-6 kilo gelen marulu, onu kendilerinin ektiğini söyleyen 2-3 genç kadından atik davranıp alır. Çok taze, tanesi belli belirsiz seçilen bezelye alışverişinden sonra dörtlü, bitek toprakları resmeden bereketli, bazıları -yörenin İngiliz yerlisine yönelik- ürün adının İngilizce okunuşunun yazılı olduğu etiketlerle süslü, bu şekliyle de kimin ne işine yaradığı belirsiz tezgâhlar arasından geçerek, taze yaşam kokulu pazarı geride bırakırlar.

Fethiye, Ölüdeniz'i çeyrek yüzyıl önce bıraktığı gibi bulan "abla", güzel düzenlenmiş çevrede o yıllarda tek tük rastlanan yabancının, yerini, şimdi kendileri de dahil üç beş Türk'e bıraktığı saptaması yapar. Üzerine, Babadağ'dan yağan yamaç paraşütçüleri ile rengârenk, turkuaz denizde bir saate yakın kalan kuzenler, programın geri kalan kısmı için yeniden yola düşerler: Ön koltukta bu kez, küçük kız kardeş oturmaktadır.

Tabeladaki yazılışı ile Gemiler, Gemile Koyu, "abla"nın aklında, karşısındaki, üzeri kilise kalıntılarıyla, dibi zarif yelkenli silüetleriyle süslü -mevsiminde teknelerle ulaşılabilen- ada ile, bir fotoğraftan çok, hayâl gücü ürünü muhteşem bir tablo olarak kalır. Kıyıda, ayakları dibinde kedisi ile balık avlayan kadın, kalın giysiler içinde, gitmeye henüz hazır olmayan bir kaç kampingciden biri...

Kayaköy'e giderken gözlerine ilişen sarı tabeladaki Af Kulesi Manastırı, kâşif ruhlu kuzenin ilgisini çeker; arabanın burnunu o yana döndürür; toprak yolda sabırla bir zaman yol aldıktan sonra iner, mis gibi nemli bitki-toprak kokan ulu ağaçlı ormanda, keyifle 15 dakika kadar da yürürler. Ufak bir alanda karşılaştıkları, manastırdan dönen aileden "denizin de göründüğü, sarp, Sümela'nın el değmemişi, tuvaleti bile olan manastıra gitmek için patika ile 20 dakika kadar tırmanmalarına değdiği..." bilgisini alırlar. Ne yazık, güneş batma hazırlığı içindedir; Af Kulesi Manastırı ziyareti bir başka gelişe ertelenir.

Kayaköy girişindeki tabelada, küçük kız kardeşin fotoğrafını çektiği tabelada yazılanlar:

Kayaköy
(Karmylassos)
Kentin tarihi geçmişinin M.Ö. 3 binlere kadar gitmesine rağman günümüze ulaşan az sayıda lahit ve kaya mezarları M.Ö. 4 yy'a tarihlenmektedir.
Yamaca dayalı mevcut yapı gruplarının tamamı 19. yy.'ın 2. yarısı ile 20. yy.'lın ilk çeyreğinde yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarında bölgede yaşayan Rumların Batı Trakyadadaki Türkler ile mübadele edilmesi sonucu evler boşaltılmış, yapıların ahşap unsurları doğal etkenler sonucu tahrip olarak kent bugünkü görünümünü almıştır.
Kentte her biri 50 m2 ölçülerinde birbirlerini manzara ve ışık açısından engellemeyen 350-400 civarında ev ile yapılar arasında serpiştirilmiş çok sayıda şapel, 2 büyük kilise, bir okul ve bir gümrük binası bulunmaktadır.
Siz değerli konuklarımızdan kentin temiz tutulması, tahrip edilmemesi konusunda ilgi ve yardımlarınız beklenmektedir. Teşekkür ederiz.


Girişte bilet almak isteyip bir görevli bulamayan dörtlü, batmakta olan gün ışığıyla daha bir güzel Kayaköy'de yavaş yavaş tırmanarak 17. yy. yapısı kiliseye ulaşırlar. Zamanında kimbilir ne güzel avlunun, taş mozaik döşemesindeki iri boş yuvarlaklar, tabeladaki ...kentin temiz tutulması, tahrip edilmemesi konusunda ilgi...'nin ne anlama geldiğini göstermekte.

Günün son durağı, kuzenin "etleri çok lezzetli" dediği Yalçın Restaurant: Toprak zeminli güzel bahçedeki masalardan birine yerleşip kırmızı et siparişi veren dörtlü, kısa zaman sonra başını kazların çektiği, kediler, tavuklar ve hindilerden oluşan, ekmek ikramını hiç geri çevirmeyen neşeli, yaygaracı hayvanlarca sarılır. Yıldızlı gök altında, -bir kişinin İstanbul'da ödeyeceği fiyata dört kişi - güzel kırmızı şarap eşliğinde yemeklerini yerler, grup eve dönmek üzere yola koyulur.

Bir sürpriz! 29 Ekim kutlamaları dolayısıyla kapatılan Hisarönü kasaba meydanından ara bir sokağa sapan dörtlü yolunu yitirir. Fethiye yönünü sormak üzere durdurdukları sarışın, çocuklu aile, küçük kız kardeşe, net biçimde, İngilizce bilip bilmediğini sorar! "Abla" bir yana, bereket! kız kardeşi, teyze ve kızı, adres tarifi alacak kadar iyi İngilizce bilmektedir de alınan tarif üzerine yol bulunur ve Fethiye üzerinden salimen eve ulaşılır.

"Abla" ile kız kardeşi, izleyen günlerde, kuzenlerinin, karşılaşıp tanıştıkları arkadaşlarının da, buna benzer, İngiliz yerlilerden yol tarifi aldıklarına dair anıları olduğuna tanık olurlar.

Hiç yorum yok: