10 Kasım 2009 Salı

27 Ekim 2009; "abla", ülkenin güneybatı ucuna iner, Dalaman'a kuzenine gider.

Ölümlerinden uzun yıllar sonra, bir anlamda varlığının sebebi anne ile babasının 52. evlenme yıldönümü 27 Ekim 2009 sabahı saat 04:00'te, gecenin ikisine dek büyük sadakatle -bir kaç CD'lik- vampir dizisi izlediklerinden yorgun çocukları uyandırmamaya özenerek, çantasına bir elma atıp evden çıkan "abla", kırmızı bavulunu sürüyerek asansöre biner, beş kat aşağı iner, onu Taksim'e götürecek kuzenini beklemek üzere serin sabaha, sokağa çıkar.

Hava karanlık; bir aşağı bir yukarı yürüyerek elmasını yeyip, çöpü, içinden bir kedinin fırladığı konteynere atmasından az sonra, sokağın başından beliren arabaya yönelen "abla", kuzeniyle kucaklaşır. Arabada, "abla"nın birlikte, diğer kuzenini ziyaret edeceği gezi arkadaşları teyze ile, bavul gördüğünde terkedileceğini sanıp feryat figan havlayan köpek Köpük var. Kuzen, "abla" arabaya yerleşene dek, bu küçük molayı Köpük için çiş fırsatı olarak değerlendirdikten sonra araba, Köpük'ün kaygılı feryatları arasında yola koyulur. Taksim'e ulaşır, teyze ile "abla" kuzenle vedalaşır, Sabiha Gökçen Havaalanı'na gidecek 05:00 otobüsüne binecek yolcular arasına karışırlar.

Uçakta pencere kenarına oturan "abla", kuzeninin, biletlerini internet alışverişiyle otobüs ulaşımının yarısı fiyata aldığı, 55 dakikalık yolculuğun, kalkış ile iniş arasındaki bölümünü hiç hatırlamaz. Uyandığında deniz üzerinden, uygun hava koridoruyla Dalaman Havaalanı'na inmek üzeredirler.

"Abla"nın, Dünyaya kendisiyle aynı yıl gelen iki kuzeninden biri olan teyzenin kızı, havaalanında çalışmaktadır; onları körüğün başında karşılar, arabasına yerleştirir, yakında, lojmanlardaki evine götürür. Gezmeyi gezdirmeyi, en az "abla"nın, ailenin seyahat gurusu diye anılan küçük kız kardeşi kadar seven kuzenin, misafirleri için sıkı bir gezi programı var.

Üçlü, "abla"nın Marmaris'teki çocukluk anılarında önemli yer tutan, baharda çizilen kabuğundan sızan salgının ecza ve parfüm yapımında, kuru yongalarının tütsü, Mısırlıların mumyalamada, Kleopatra'nın aşk iksiri olarak kullanıldığı, endemik genç bir sığla ağacının ortasında olduğu bahçenin ardına serili çok geniş bir panoramaya bakan mutfak balkonunda keyifle kahvaltılarını yaptıktan sonra, seri biçimde yola koyulurlar, hedef Köyceğiz!

Teyze, buraları daha önce gördüğü için, öncelikli misafir konumundaki "abla", arabada kuzeninin yanına oturtulur. Geniş, bol şeritli, bakımlı yollardan, tünellerden geçerek keyifle varılan, yaz sonrası net nüfusuna kavuşmuş Köyceğiz sakin; göl kıyısına yumuşak yastıklı oturma gruplarıyla birbiri ardına sıralanmış -brüt tatilci nüfusunun şenlendirdiği- cafe'lerin pekçoğu kapalı. Öteki ucundan denize bir çıkış olduğunu anlatıp izleyen günlerde, oraya da gideceklerini söyleyen kuzenin, kıyısında adaçayı içerken, ışıltılı, çırpıntılı güzelim Köyceğiz Gölü'nün dayandığı tepelere çöken, aralarından sızan güneş ışıklarıyla muhteşem bulutların "getirdiği ânî yağmurlar"la ilgili kehaneti gerçekleşmez.

Küçük grup, "abla"nın bayılıp, "gelip burada kalmalı..." diyerek adını not aldığı göl manzaralı otelin ardındaki, beyaz, şarap rengi, turuncu begonvillerle süslü bahçe duvarları arasından yürüyerek arabalarına ulaşır dönüşe geçerler.

Hiç yorum yok: