25 Eylül 2009, Cuma sabahı, Kazablanka'daki otelde, bir termit sürüsü geçmişe benzeyen açık büfede, gayet mütevazi bir kahvaltı yapan grup, Marakeş'e gitmek üzere, tam zamanında otobüste yerini alır. Görünüşte herşey yolundadır ama, yarım saati aşkın bir süre geçer, otobüs 10 cm. yol almaz.
Nedeeeen sonra, kol kırılır yen içinde kalır tur rehberi, bir anlaşmazlığın ipuçlarını verir, grup otobüsten iner. Anlaşılan, Fas acentesi ile bağlantılı bir problem vardır ve otobüs değil 10 cm, 1 cm bile gitmeye niyetli değildir. Lobiye dağılıp, iletişim sektörünün ne kârlı bir sektör olduğunu gösteren, cep telefonları ile -yaklaşık iki saat boyunca- sürdürülen telefon trafiği boyunca, bir akşam önce keşfedip keyfini sürme fırsatı bulamadıkları Andaluz Odası'nda oturan "abla" grubu, "abla"nın kendisini bile şaşırtan bir sükûnet içinde gelişmeleri izler, sonucu bekler.
Tavan ve duvarlardaki ahşap oyma kafeslerden süzülen gül desenli ışığın vurduğu yumuşak taba renkli duvarlardan biri, cirit sahnesi canlandıran güzel, büyük bir tabloyla kaplı. Diğer duvarda ise vitray bir pencere var. Bir köşede pırıl pırıl parlayan ayaklı koca çaydanlık, uzun saçaklı bordo kadife yastık ve döşemeyle kaplı rahat sedirdeki misafirlerin hizmetinde gibidir. Sarı, lacivert seramik zemin üzerindeki altı küçük, bir büyük oymalı ahşap sehpayı, köşelerden birinde -olmazsa olmaz- koca bir plazma TV tamamlamakta...
"Abla" grubu Andaluz Odası'nda demlenirken galeyana gelen diğer 20 katılımcı, dönüşlerinin öne alınarak Kazablanka'dan memlekete dönmek niyet/kararlarını belirtip imzaladıkları bir kâğıdı Andaluz Odası'na getirirler. Ailenin Seyahat Gurusu lâfı boşuna değil, küçük kız kardeş, gayet net biçimde imzalamayacaklarını, gerekirse küçük grubuyla Marakeş'e giderek seyahatlerini tamamlayacaklarını bildirir.
Sonunda, ömründen ömür giderken -kendisine kritik bir soru yönelten "abla"nın küçük kız kardeşine, tişörtündeki kedileri göstererek "kedi seviyoruz galiba?" diyecek kadar- profesyonelliğini koruyan tur rehberi, görüşmeler sonucu, adam başı 135 Euro ödeyerek turu tamamlama önerisi getirir. Artık bayram tatili uzunluğunun iki ülkedeki farklılığından mı, ilk kez çalışılan Fas acentesinin güvensizliğinden mi, ya da başka nedenlerden mi bilinmez, tıkanıklık giderilir, 10:55'te yola çıkılır.
Katılımcılardan avukat hanım, ödenen paranın geri alınabilmesi için bir belge düzenlerken, bir kaç gün önce doktor hanım, hasta bir katılımcıyla ilgilenir, Fransızca bilen bir başka hanım ise tur rehberinin gönüllü yardımcısı gibi çalışır; böylece yaratılan iyi niyetin itişiyle, arada yağmura da tanık olarak varılan Marakeş, "1060'ta kurulmuş... 18 bin hurma ağacına sahip, gelir kaynakları ticaret ve turizm... Nüfus ağırlıklı olarak Berberî... Sahra'nın Atlas Dağları'ndaki kapısı Marakeş, şimdilerde rallilerin düzenlendiği Timbuktu'ya, eskiden 56 günde ulaşılan kervan yollarının kesişme noktasında... Soygunlar dolayısıyla "ilerle ama dikkatli ol!" uyarısı Marakeş isminin kökeni... Marakeş'te dört üniversite var."
Bir tören dolayısıyla kapalı, kapısından baktıkları Menara Bahçeleri'nden otobüse doluşup yöneldikleri, 1934 tarihli Alfred Hitchcock klâsiği, James Stewart ve Doris Day'in oynadığı Çok Şey Bilen Adam'ın çekildiği Marakeş'te hava sıcak, güneşte 39, gölgede 33 derece. Yahudi Mahallesi Mellah'ı geride bırakarak Bahia Sarayı'na ulaşan grubu, zeminin ufalanmasından, bahçelerden... gözlenen bakımsızlığına karşın, Endülüs'tekiler kadar muhteşem bir saray karşılar.
"Vezirin dört resmi eşinden ilkinin adı Bahia'nın adını taşıyan saray 1880'de yapılmış, veliaht prens küçük olduğundan vezirin sorumluluğunda... Evsizlere de bir bölüm ayrılmış, sedir oyma, Kûfi yazı, yerde Moorish tarzı seramik kullanılmış. 11-19.yy arasında süren köleliğe 5. Muhammed son vermiş. Dört eşe hizmet eden -hiç evlenmemiş kadın ve erkek (hadım)- altışar hizmetlinin kaldıkları odaların mobilya ve dekorasyonu, kendi aralarındaki hiyerarşiyi ortaya koymakta... Sarayı vezirin ölümünden sonra, 1956'ya dek Fransızlar kullanmış, bir dönem, 2. Hasan'ın Kraliyet Muhafızları için karargâh olmuş. Çok Şey Bilen Adam, Arabistan'lı Lawrance, Büyük İskender, Gladyatör, Mumya serisinin bazı sahneleri... bu sarayda çekilmiş." ("Abla"nın aklında kaldığı kadarıyla genel müzecilik anlayışında, mobilyalar zarar görmesin diye, değil film çekimine, flaşlı çekime bile izin verilmezken, Bahia Sarayı'nda mobilyalar, film çekimi için yerlerine konuluyormuş!)
Bitkilerden elde edilen (örn. lantana -üçkızkardeş çiçeği- yaprağından yeşil), indigo, safran... gibi renklerle boyalı Kabul Salonu tavanı el değmediği için korunabilmiş. Dört resmi eşin odalarının açıldığı havuzlu avlu, Bahia adının bir motif biçiminde çepeçevre dolaşarak duvarlarını süslediği bir başka oda, hiyerarşik açıdan diğerlerinin üstündeki ikişer nedimenin yaşadığı, işlemeli gömme dolaplı 12 oda, çocuk medresesi, -1978'e dek haklarını kullanamamış- kadınlar şadırvanı ve ibadethanesi, vezirin dört resmî eşiyle katıldığı kutlamaların yapıldığı Vezir Dairesi, altında insan boyunda bir ikinci kapının da olduğu görkemli büyük ahşap kapılar...
Saraydan çıkıp Sadien Türbeleri'ne yürüyerek giderken "abla"nın tanık oldukları; öne şoförün yanına 2, arkaya 3-4 kişinin bindiği Mercedes dolmuş, Sultanın 24 sarayından birinin tertemiz bakımlı duvarı, İspanyollardan kalma bir top, El Muvahhit'in yaptırdığı 12. yy. tarihli cami ve onun 18. yy.'da Alavit Sülâlesinin yaptırdığı minaresi...
Yerde, seramik mozaik değişik desenlerle süslü mezarlarla ve daha önemli şahsiyetlerin türbeleriyle dolu, yüksek duvarlı geniş avluya yayılmış Sadien Mezarlığı'nda bebek, genç kız, hanım... diye gruplandırılmış mezarlarda, ölüler ile ilgili bilgiler var. 16 yy. tarihli mezarlık, kardeş kavgaları ardından bölünen Alavit Sülâlesi başı İsmail tarafından tamamıyla gömdürülüp, 1917'de paşadan aldıkları izinle kazı yapan Fransızlar tarafından ortaya çıkarılır.
Çarşıda, arı dolu cam vitrindeki ağız sulandıran, değişik, güzel şekilli, şuruplu tatlılarla dolu tezgâh fotoğraflanılır, 1 dirhem ödenerek girilen temiz tuvalet molası verilir; güneş batarken, serin bulutlu gökyüzü altında varılan, El Muvahhit'in, 12. yy.'da, -11. yy.'da yaşanan büyük deprem sonrası- yaptırdığı, kitaplar, kütüphane anlamına gelen Kutubiye Camii, Fas'ın ikinci büyük camii...
Sokak aralarından, gündelik yaşamı fotoğraflayıp tanıklık ederek, girişteki tabelada Epices Ibn Albaytar yazılı handa ulaştıkları Baharatçı/Herbalist, tüm rafları renkli kavanozlarla, değişik kokularla tıklım tıklım dolu bembeyaz bir mekân. Sıralara oturan gruba 60 yaşında olduğunu söyleyen beyaz önlüklü delikanlı, "baharatların kralı" dediği (1 gr'ı Türkiye'de 15 TL, burada 3 TL), kavanozda kırmızı görünüp, suda eritilince sarı olan, bağışıklık sitemini güçlendirdiğini söylediği safranla başlar; fotoğraf çekmek için -bir telâş- ayrılan bir kaç kişiden, grubun kalanına yaptığı detaylı sunum, çırakların dolaşarak koklattıkları, uykusuzluğa çare portakal, yasemin yağı, baş ağrısı için -kuzenin koklayarak deneyip başarılı bulduğu- çörek otu ile yağı... ile renklenir. Ortanca kardeşin, sonradan yaptığı araştırmaya göre "...yalnızca Fas'ın güneybatı bölgesinde yetişen Argan ağaçlarının iri yeşil zeytin şeklindeki meyvelerinin sert çekirdeğinin içindeki etli kısımdan, oldukça zahmetli bir şekilde elde edilen ve mutfakta, kozmetikte, eczacılıkta kullanılan Argan yağından..." mamûl krem alışverişi sonrası, Loreena McKennitt'in Night Market parçasının ilhâm kaynağı, çok geniş, ışıklı, şenlikli meydana giderler.
Meydanın bir bölümü, dumanların tüttüğü açık hava lokantaları, bir başka köşesi, büyük bir çadırda halıdan, tatlıya herşeyin satıldığı ufak çaplı panayır, ortada yılan oynatıcılar, maymunlar... Türk oldukları anlaşılınca "Hasan Şaş yavaş yavaş, Kasımpaşa, Atatürk.." sözleriyle ilgi çekmeye çalışan satıcılar arasından ulaştıkları hurma tezgâhından, -sonradan üçer kez yıkayarak yedikleri- iki ayrı kalite, (kg, 140 ve 50 dirhem) hurma ile, -"abla"nın tek küpe şeklinde taktığı, küçük kız kardeşin Tunus gezisinden hediye- uğur, bereket ve şans getirdiğine inanılan (Hz. Muhammed'in kızı) Fatma'nın eli figüründen -tanesi 100 dirhemken, 4 tanesi 200 dirheme- alınır. Şıkır şıkır ışıklı meydan -daha çok gece yaşanan- fıkır fıkır haliyle, adına yakılan şarkıyı, alnının akıyla haketmiş görünür.
Otele giderken bir markette durduklarında, yemekte servis edilmediğinden odada tadına bakmak istedikleri Fas şarabından almak üzere, karanlık bir merdivenle alt kata inip, alışveriş ederek, karanlık bir iş yapma macerası/duygusu yaşayan "abla"nın iki kız kardeşi, yüzlerinde esrarengiz bir tebessümle otobüse dönerler.
Akşam yemeği, kör, genç bir delikanlının içli sesine eşlik eden iki çalgıcının ürettiği müzikle yenir. Küçük grup daha sonra, "abla" ile ortancanın odasında, şarap tadımı için buluşurlar; TV'de, yapımını Türk isimlerin üstlendiği kliplerle, -Arapça dublajlı hâli çok tuhaf- Türk dizisini izleyerek, tadını beğendikleri kırmızı şarabı içerler.
6 Ekim 2009 Salı
"Abla"nın Endülüs-Fas Gezisi, 7. Gün: Seyahat Gurusu, çok net "gerekirse küçük grubuyla Marakeş'e giderek seyahatlerini tamamlayacaklarını" bildirir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder