20 Mart 2009 Cuma

Yedinci gün grup, Goritsy’den ayrıldıktan, yaklaşık 22 saat sonra, tüm gezi boyunca “abla”yı en çok etkileyen Kiji Adası’na ulaşırlar.

30 Temmuz 2008, Çarşamba günü; günlük programın altında, gemi doktorumuz Oksana’nın, profesyonel tıbbî masajını denemenizi tavsiye ederiz. Rezervasyon için lütfen resepsiyondan müsait saatleri sorunuz satırlarının az üzerinde belirtildiği gibi, hava, gündüz +13, gece +10 derece, parçalı bulutlu ve yağmurlu…

Gemideki en kalabalık uluslar karması grup, kahvaltı sonrası Rus Şarkıları Dersi’ndeyken rehber, geminin üst katındaki -güneş olsaydı adını hak edecek- güneşlenme güvertesinde çiseleyen yağmur altında, birleştirdiği masalar üzerine yaydığı votka, kornişon, islenmiş balıkla bir tanıtım yapar. Sıvadığı kollarıyla özene bezene ayıkladığı, Turna, Leş… diyerek isimleriyle takdim ettiği islenmiş balıkları parçalayarak tabaklara kor, gruptan aldığı kornişon ve ekmek dilimleme desteği ardından Rusların nasıl yaptığını anlatır; "küçük yudumlarla votka, bir parça kornişon ve ardından ekmek üzeri bir parça balık!"

Rusça Dil Dersi diplomalarının dağıtıldığını duyup geminin başındaki bara giden “abla” ve kız kardeşleri, Dünyanın her yerinde geçerli ve fakat geçerlilik süresi sonu gemiden iniş tarihine denk gelen eğlenceli diplomalarını alır; yemekten önceki bir saati değerlendirip prova yapmak üzere koroya katılırlar.

Kaptan Köşkü ziyareti sırasında kaptan, geminin teknik özeliklerini, hızımızın en çok saatte 25 km olduğunu, ortalıktaki araç gerecin ne işe yaradığını, rüzgârın burada ağırlıklı olarak kuzeybatıdan estiğini, yağışların taşıyıp nehrin zeminine yığdığı toprağın düzenli biçimde temizlenmesi gerektiğini anlatır, bu yazı soğuk bir yaz olarak tanımlar.

Kaptanın, meraklıların sorularını yanıtlamasından sonra, 150 ruble verip içice üç parçalı ham tahta matruşka alan “abla” 36 kişiden sadece 3 kişinin ilgisini çekebilmiş Matruşka Boyama Kursu’na katılır. Hediyelik eşya dükkanını idare eden Politeknik öğrencisi genç kızın, önlerine koyduğu klâsik matruşkaya bakarak önce kurşun kalemle çizip sonra da eşarbını sarı, elbisesini kırmızı, önlüğündeki iri çiçeği pembe guvaşla boyamaya çalışırlarken, gruptan birilerinin salona girip çıkarak koşuşturmalarının nedeni; gemide bir yere gizlenmiş, katılımcıların esrarlı notlarla yönlendirildiği hazine!

Gemi, saat 18:00’de, Rusya Cumhuriyeti’ndeki 80 özerk cumhuriyetten biri olan Karelya Özerk Cumhuriyeti’ne bağlı Kiji’ye varır. Marmara’dan dört kat büyük olduğu söylenen Onega Gölü’nün kuzeyinde, 60. paralel civarında, doğudan batıya 1 km, kuzeyden güneye 6 km boyutlu, taşlı yapısı yüzünden çok az, net olarak 68 kişinin yaşadığı bir ada olan Kiji, barındırdığı yapılar nedeniyle Unesco Dünya Kültür Mirası listesinde…

Kıyıda bir araya gelen grubu karşılayan yerel rehber Aleksi, “abla”ya göre en az ada kadar ilgiyi hak eden, özel bir kişilik. Uzaktan fantastik bir masal şatosunu andıran, efsaneye göre marangoz Nestor’un, testere ve sonra kimse bir benzerini yapmasın diye göle attığı baltasıyla 1714 yılında sadece bir günde yaptığı Tecelli Kilisesi önünde toparlanan gruba haritaların, fotoğrafların olduğu defterinin sayfalarını birer birer çevirerek anlatmaya başlamadan önce sorar: "Hepiniz mi burası?" Uzaktan gümüş ışıltısıyla parlayan, titrek kavaktan yapılmış, 25-30 sene dayandığını söylediği ahşap “kiremit”lerden biri elden ele geçirip, kavisine dikkat çekerek, kubbeler üzerinde bundan 60.000 adet olduğunu belirtir. Ortalama çam ağacı boyu 15-20 m., inşaatta kullanılan kütük boyu ise 10-11 m. iken, yanında 2. Dünya Savaşında ölen askerlerin mezarlarının bulunduğu bir mezarlık olan, Tecelli Kilisesi’nin nasıl bu kadar büyük yapılabildiğini sorar Aleksi; sorusunu, başlar üzerinde tuttuğu defterinden bir sayfa açıp, sekizgen planı göstererek yanıtlar. "…çam çürümez, kışın kesilir, çam reçinesi içinde donmuş olduğundan uzun ömürlü…" "Niye yan yana biri küçük diğeri büyük iki kilise var?" sorusunu, "Cevabı kolay, kışları çok soğuk oluyor, ısıtmak sorunu var" diye yanıtlarken tek çivi kullanılmaksızın yapılan kilisenin restorasyondaki kısmını geçip gruba ikonastasis’i anlatırken "…İsa tabii ki baş adam!" der. İşine duyduğu aşk, titizlik ve içtenlikle, çevresinde bir sevgi hâlesi yaratan, bu kadar güzel Türkçe konuşmasını adayı ziyaret eden 200.000 kişiden 1.200 Türk’e ve kışları tercüme yapışına bağlayan Aleksi, grubun kutlamasını, alçakgönüllülükle "olabilir!" diyerek karşılar…

Zaonejye yarımadası çevresindeki 1650 adadan biri olan Kiji Adası’nın klâsik Zaonejye kültürünü yansıtan, zengin bir köylü tüccarın 1876 yılında yaptırdığı, ortalama 25 kişiyi barındıran, dışı ahşap oymalarla süslü evinde Aleksi’nin anlattıkları; "…ocağın bulunduğu odanın adı izbe. Burası kışın çok soğuk, -25/30 derece, yazlar çok kısa, bir adam arkadaşına sormuş geçen yaz ne yaptın? Arkadaşı demiş o gün ben uyudum!, izbe en önemli oda… İkona köşesi, altında para kutusu, Tanrı’nın gözleri her şeyi görür, hırsız parayı alamaz… Ortadaki -çok ufak bir oda görünümündeki, bir yanı fırın olarak kullanılan- sobanın arkasındaki yatak yaşlılar ve çocuklar için, altındaki tavuklar da sıcakta memnuniyetle yumurtlarlar… Masa, Tanrı’nın avucu, baba baş köşede, yanında büyük oğlu, çocuklar masa altına girerlerse, masa gibi kısa kalırlar… Dokuma tezgâhı yanında asma beşik annenin kokusunu taşıyan bir elbisesi ile örtülü, çocuk huzurlu… Her şey gerek olacak değil mi?.. Odayı çepeçevre kaplayan yüksek raflar, anne fırından aldığı sıcak kabı oraya koyar, çocuklar dokunmasın diye…" Gergef işleyen geleneksel giysili bir kadının bulunduğu Misafir Odasında "...ayna, porselen, petrol lambası, Singer Dikiş Makinesi… ancak zenginlerin evinde…"

Torna tezgâhını barındıran işlik, balık av malzemeler, birisi bayramlık olmak üzere iki kızak, ineklerin otlamak üzere "hiç sevmemişler", başka adalara götürüldükleri kayık, ambar, tuvalet, alt katta ahır… Teşekkürlere, "o kadar övgüyü hak etmiyorum!" diye karşılık veren Aleksi’den derin bir memnuniyet duygusuyla ayrılıp, adanın ortasından geçerek gemiye doğru yürüyen grubu bir sürpriz karşılar: Küçük çan kulesinde uzun saçlı genç bir adam, elleri ve ayaklarını kullanarak irili ufaklı çanlarla muhteşem güzellikte müzik üretmekte! Kulenin dibinde bir sandalye üzerine konmuş eski bir keman kutusu içine bozuk para bırakırken, besteci/icracı İgor’lardan biriyle karşılaşıp teşekkür ederler.

Saat 20:00, gemi Mandrogi’ye hareket ederken akşam yemeğine inen grup gemi personelinin canlandırdığı Korsan baskını yaşarlar; öyle ki, rehber, gemi müdürü, yerel rehberler, her gün “abla” ve kardeşlerinin masasına servis yapan su damlası güzelliğindeki Aliona ve ne içeceklerini öğrenene dek, o gün öğrendikleri Rusçayı üzerinde test ettikleri sabırlı Artem dahil, herkes korsan!

Gecenin son aktivitesi, konser ve klâsik bale eğitimi almış dört dansçıdan oluşan DevÇata dansçılarının ardından, “abla” ve kız kardeşleri, günlerdir bulutlu gök yüzünden net olarak saptayamadıkları gün batımını izlerler ve ardından güneşlenme güvertesindeki saatin altına dizilip bir BEYAZ GECELER fotoğrafI çektirirler: Saat 22:25!

Hiç yorum yok: