17 Ağustos 2012 sabah kahvaltısı tropik meyve suyuyla başlar; otel, klasik turist kahvaltısına istek üzerine peynir, yağ, reçel ekler. “Abla”nın ülkesindeki saksı bitkilerinin ağaç boylarında olduğu, taze hayat kokan küçük bahçe gezilir, 8:30’da grup şehir turu için kentin eski yerleşimine doğru yola çıkar.
Hanım rehber yerel rehber Cristian’dan nakleder: “Tarihte dört ana dönem var, İnka öncesi, İnkalar, Kolonyal İspanyollar ve bağımsızlık dönemi. İnka öncesi burada birçok kasaba varmış; Quito, Safike dilinde orta anlamına gelen kitus’tan geliyor. İnkalar geldiklerinde –piramit gibi algıladıkları- tepeler üzerine Güneş Tanrısı yanı sıra, kutsal saydıkları puma, akbaba, aslan… adına da tapınaklar yapmışlar.”
Notre Dame’a benzetilerek 1872’de yapılmış Neogotik kilisenin gargoyle/oluklarında Ekvador, Amazon canlıları; kaplumbağa, tapir, maymun… Üstlerini Galapagos kuşlarının süslediği yuvarlak pencerelerin içi boş. “Bitirilmediği için hala Yeni deniliyor. Kilise, eyalet sayısı kadar, 24 adet şapel barındırıyor. İspanyollar 1534’te geldiklerinde Fransisken rahipler aracılığıyla Hıristiyanlaştırma çabasına girdiler, önceki inancı kazıma amacıyla her İnka tapınağı kiliseye çevrildi.”
“Kuzey Amerika’ya İngilizler eşleriyle geldiler, buraya İspanyollar yalnız geldi, savaşlarda erkekler de ölünce yerli kadınlarla evlendiler. Böylece yeni bir ırk, Mestizo’lar doğdu. Safike ile karışık Quechua konuşurlar.”
Arabanın yol aldığı caddeler boyunca ferforje balkonlu beyaz cepheli “…kolonyal evler 17-18. yy’a ait, 6 Aralık’taki festivalde bayraklarla süslenir, sokaklara çiçekler atılır.”
Tipik Güney Amerika tarzı Özgürlük Meydanı’nı çepeçevre saran görkemli binalar, Katedral, Başkanlık Sarayı, üst düzey rahiplerin barındığı mekân… Başkanlık Sarayı karşısında, birkaç pankart önünde bekleşen hüzünlü küçük kalabalık, annesinin işyerine giderken kaçırılan, 7 Temmuz’dan beri kayıp 19 yaşındaki genç kız hakkında, başkanla konuşmak için beklemekte.
Özgürlük Meydanı ortasındaki anıt, “Ekvador’un bağımsızlığı için savaşan Mestizolar anısına; ilk zafer 1809’da… Anıtın bir yüzündeki akbaba yerliler için çok önemli, burada sadece 27 adet kaldı, dağlarda kurulan büyük çiftlikler, küçük hayvanları yedikleri iddiasıyla akbabaları zehirliyorlar, oysa akbaba yalnız leş yer.” Böğründe bir delik, bıçak yarası olan “…vahşi görünüşlü aslan, ardında özgürlüğü simgeleyen palmiye yaprağıyla, yerlere serilmiş bayrak ve flamalarla İspanyolların kötü sonunu anlatıyor.”
Çok sayıda kilise volkanik aktiviteye kurban gitmiş, eski yerleşim bölgesindeki yaklaşık 40 kilisenin ise çoğu kapalı. İnkalar iki yükseklik arasına sonradan kiliseye dönüştürülen yedi tapınak sıralamışlar; büyük miktarda altın İspanya’ya yollanırken, bir kısmı da kiliselerin süslenmesinde kullanılmış. İlk gelenlerin neden olduğu, Hindistan’da çok altın var, bilgisi El Dorado mitinin ortaya çıkmasına neden olmuş.
Grup, ilk üniversite –şimdi kütüphane- önünden geçip loto, koka yaprağı, şekeri satıcıları ile ayakkabı boyacısı çocukların şenlendirdiği caddede yürüyerek, Cizvitlerin yaptığı 1605-1765 tarihli, Barok Compania Kilisesi’ne girer. Ağırlıklı olarak, İspanyolların İnkalardan yağmaladığı, yangın sonrası küçük altarın onarımında Almanya’dan gelen altının da kullanıldığı kilise, göz kamaştırıcı. Ana altar altında, İspanyollarla savaşan bir azize yatmakta.
Roma’daki San Pietro Kilisesi model alınarak volkanik malzeme ile yapılan kilisenin, ana altardaki ışıl ışıl karakteristik büklümlü sütunları Hz. Süleyman Tapınağı esinli. Ahşap üzerine varak tekniğinin de kullanıldığı bezemede, yaklaşık 4 bin ton altın -İnka altını çok ağır-, kullanılmış. Kilise aynı zamanda manastır olarak da kullanıldığından, eğitim sürecindeki rahibelerin yüzlerini göstermeksizin ilahiler seslendirdikleri balkonlar altında çıkışa yürürlerken burada nikâh törenleri yapıldığını ama çok pahalı olduğunu aktaran Cristian, gruptan gelen Hıristiyanlık dışındaki dinlerin inanırları sorusunu hayranlıkla karşılar: “Fransisken, Dominiken, Katolik, Cizvit, Musevi, az miktarda Müslüman… Yerliler dağlarda doğa varlıklarına tapınarak, işlerini onlara göre düzenleyerek yaşarlar.”
Sağlı sollu duvarlarda, Cizvit ve Mestizo anonim sanatçıların doğal renkli tabloları bitiminde, orgun bulunduğu balkon altında, görkemli kapının sağı ile solundaki iki spiral merdivenden biri gerçek, diğeri ise boyama; bir merdiven resmi.
Depremler sırasında hasar gören kulelerden alınan büyük çanlar bir odada sergilenmekte. Giriş/çıkışta karşılıklı cennet cehennem konulu çok büyük tablolar yerlilerin inanışlarını baskılama amaçlı.
Belli günlerde pazar kurulan San Francisco Plaza’da San Francisco Kilisesi ve Müzesi: İspanyolların gelişlerinden bir yıl önce, 1534’te kurdukları ilk kilise önünde yiyecek yardımı alan yoksul köylüler oturmakta; içeride bitmekte olan ayinin sonunda birlikte söylenen ilahiler, grubun ziyaretini kısıtlar.
Santo Domingo’ya “güvenlik açısından” birlikte yürünür. Yükseklik etkisiyle düşen grup performansı rehberin dağıttığı –Cristian’ın söylediği kadar var; kakao oranı yüksek, “abla”nın bayıldığı türden- bitter çikolata ile toparlanmaya çalışılırken İspanyollara karşı bağımsızlık mücadelesi komutanlarından Mariscal Sucre’nin heykeli dibinde toplanılır. 16. yy tarihli Neoklasik Santo Domingo Kilisesi’nde bir de ayazma var.
Barlar, sanat atölyeleri, müzik, gösteri yanı sıra çeşitli sokak oyunlarının gereçleri dizili, trafiğe kapalı Ronda Sokağında, Canelazo denemek isteyenler, akşama doğru yanıtıyla hayal kırıklığına uğrar.
Grubun sürekli süpürülen tertemiz sokaklardan yürüyerek ulaştığı 24 Mayıs Meydanı ortasında, zaferi sağlayan Pichincha Savaşı’nın adsız kahramanları yerliler anıtını geçip arabayla, kenti en iyi gören, yaklaşık 100 m. yukarıdaki Panecillo’ya (İnka Güneş Tapınağı noktası) ulaşan grup, şeytanı zincirle zapt eden -zamanında zenginlerin su ihtiyacını karşılayan sarnıca tepeden bakan- görkemli Meryem heykelini görür, fotoğraflar.
Değişik lezzetlerle, kişnişli sebze çorbası ve domates tatlısının sunulduğu öğle yemeği sonrası Cochabamba Restaurant’da uzun bir masada tropik sebze, tahıl ve meyve sergisi: Muz, ananas, papaya, kavun, babaco, passion fruit, maracuja, -ağaçta yetişen- domates, kahve, kakao, mısır, yer fıstığı, triqo, chocho…
Öğleden sonra Quito’nun 10 km kuzeyindeki Midad del Mundo (Dünyanın Merkezi)’ya giden grup, Cuidad Midad del Mundo yapıldıktan sonra dijital aletlerle asıl ekvator çizgisinin 5 derece ötede olduğunun anlaşılmasıyla düzenlenen, yeni parka girerler. Güneşin Yolu anlamına Intı-Nan Güneş Müzesi, Carolina’nın rehberliğinde gezilir.
Ekvator çizgisi çevresinde yaşayan hayvanlar; 6 m. boyunda doldurulmuş Anaconda ile formaldehit içinde birkaç metrelik yılanlar, iki iri zehirsiz örümcek (Migala, Tarantula), karada suda yaşayan yenebilen kurt, -grupta dehşet yaratan- cinsel organlardan girip büyürken kan emerek insan bedenini tüketen Candiru yavrusu, rengârenk kuşlar… “Amazon çevresinde yaşayan 7 etnik gruptan biri, gücünü edinmek için düşmanın kafasını kestikten sonra yüzüp bitkilerle kaynattıkları saçlı derinin deliklerini –öç almasın diye özellikle ağzı- dikiyor, sıcak taşlarla kurutup doldurularak kolye yapıyorlar.” 12 yaşındaki oğlanın limon büyüklüğündeki kafasına bakılırken Carolina, geleneğin hayvanlarla sürdürüldüğünü söyler.
Amazon’da yaşayan 3000 kişilik bir topluluk Wuaoranilerin 5 yıl önce gelip hediye olarak yaptığı tipik Amazon evi: Gerçek boyutlu eli mızraklı çıplak yerli maketinin cinsel organı iple beline bağlı, kulak memesinde -büyüklüğü saygınlık göstergesi- odun parçaları var. “Çatısı suyu tutmayan ot döşeli evin zemini sürekli yağan yağmuru tahliye için konkav, köşedeki çanak çömlek akşam kenara çekiliyor, dörder kişilik dört ailenin kullandığı tek mekân uyku için kullanılıyor… 40-50 m. öteye üfürdükleri ucu zehirli oklarla, yemek üzere maymunları paralize ediyorlar”
Karı, metres, çocuk ve hizmetçileriyle gömülen ölülerin, anne karnını temsilen çömlek içinde embriyo biçiminde katlanarak defnedildiği kat üzerinde yaşanılan, benim toprağım anlamında tola denen 8m x 3m boyutlu evler 1500 yıl öncesi Kitukara Medeniyeti’ne ait.
Kaktüs ağırlıklı bitkilerle süslü, çevresindeki uygarlıklardan, Rapanui, Kolombiya, Hawai, Arjantin, Ekvador, Meksika…dan totemlerin sıralandığı; yere, kırmızıyla çizili Ekvator Hattı üzerinde, ortasında demir çubuk bulunan taş iki ayrı güneş saati, tarım takvimi var. Gözler kapalıyken kollar açık yürüyememenin, el ve kollarda güçsüzlüğün, kuvvetler dengede olduğu için yumurtayı çivi üzerinde sorunsuz yerleştirmenin deneyimlendiği çizgide Carolina, yerkürenin merkezine en uzak noktada bulunduğumuzu, -yerçekimi en az-, dolayısıyla daha hafif olduğumuzu söyler. “Fransız matematikçinin adıyla anılan Coriolis Kuvveti uyarınca, Dünyanın dönüşüne bağlı hava akımları ekvatorun altında ve üstünde ters yönlerde hareketlenerek fırtına ve siklonlar yaratır. Kuvvetin birbirini dengelediği dar alan sakindir.”
Alta koyduğu kovaya lavabodan boşalan suya attığı yaprakla Carolina, suyun, Güney yarıkürede saatin tersi yönünde, çizgiyi geçtiği bir adım ötede, Kuzey yarıkürede saat yönünde dönüşünü kanıtlar.*
26 yıl önce ölen Rita Hanım’ın, bir köşesinde beslediği Guinea Pig yiyip Chica içerek 130 yaşına dek yaşadığı evi, 1875’ten beri ayakta; yapımında ahşap olarak agave, harç olarak volkanik toz ve lama dışkısı kullanılmış: Depreme karşı esnek, havadar, kışın sıcak, yazın serin. “Et tütsülerken yayılan duman çatıyı su geçirmez yaparken böcekleri uzaklaştırıyor. Duvara asılı güzel kokulu ot demeti de sivrisinek kovucu.”
Pasaportlarına INTI-NAN 00 derece, 00 dakika, 00 saniye damgası basılan grup, Otavalo’ya gitmek üzere yola koyulur.
2007 Şili depremi sonrası inşaat maliyetleri arttığı için tepelere doğru gecekondulaşmanın sürmekte olduğunu anlatan Cristian, en önemli gelirin petrol olduğunu söyler; bunu muz ihracatı, 2003’ten beri yurtdışında –çoğu vasıfsız işçi, çoğunlukla Amerika’da- çalışanlardan gelen para ve turizm gelirleri izlemekteymiş. Asgari ücret 200 USD.
Gaz maskeli trafik polisinin başa çıkamadığı belli, plakalara göre sınırlanmış olduğu halde çok sıkışık trafiğin nedeni, Cristian’a göre “Çin yapımı arabaların piyasaya girmiş olması…” Pan-Amerikan otoyolunda hız kazanan araba konaklamak üzere, geçmişte çiftlik olan, ortası şırıl şırıl fıskiyeli havuzlu küçük avluları, minik şapeli, geniş alana yayılmış binalarıyla Pinsaqui Hacienda’ya varır.
Bir karış genişliğindeki demir anahtarlarını alıp akşamın serinliğinde, Meleğin Trompeti çiçeklerinin tatlı kokusunun yayıldığı taş döşeli avludan geçerek geniş, temiz, sade odalarına varanlar, beyaz önlüklü hizmetlileri gülümseten şaşkınlıkla, harıl harıl yanmakta sobalar bulurlar. Oda, banyo ve salonlar orijinal halleri korunarak, en eski eşyalar da dekoratif amaçla kullanılmış.
Duvarları at koşumları, madalyalar, kupalar, fotoğraflarla dolu küçük odada, tarçın, şekerkamışı ve anasonlu sıcak Canelazo ikram edilen yorgun turistlere, iki gitar, bir davul, bir flütten oluşan Kardeşler Grubu güzelim And müziği çalarken, yemek hazırlanana dek, işletmeci Victor Bey’in anlattıkları: “1790’de Salvador Ailesi için inşa edilen 6 bin hektara yayılmış çiftlikte gezerseniz, arazi ucunda bir kule bulacaksınız, oradaki çan çaldığında 1000 kişi işbaşı yapardı. Koyun yününden incecik kadife dokuma ile salonlarda şömine ve sobayla kuruttukları mısır üretirlerdi. Aile 7 kuşak süresince burayı idare ettikten sonra 1868’de, toprak reformu sonrası devlet bu çiftlikleri sahiplerinden alıp çalışanlara satınca 6 bin hektar alan –Pinsaqui, Quechua dilinde iki dağ arasındaki çiftlik anlamına gelir- bölünüp 8 hektara düşüyor.” Sahipleri çiftliği 18 yıl önce otele dönüştürmüş.
Victor Bey’in “Kendimizi bir büyük ailenin çocukları hissederek bir şarkı daha…” davetini, düğünlerde üç gün boyunca içilen, ev yapımı, tek seferde içilmesi gereken şekerkamışı likörü ikramı izler. “Burası Simon Bolivar’ın gizli cennetiydi, sevgilisi Manuelita ile burada buluşurdu…”
Uzun günün bitiminde akşam yemeği sonrası sobayı harlayan “abla” güzel bir banyo yapar; ilk günlerde yakasını bırakacağa benzemeyen yükseklik arızası, hafif baş ağrısını sağaltan derin bir uykuya dalar.
Quito görselleri:
Intı-Nan görselleri:
*Coriolis deneyi:
YouTube - Bu e-postadaki videolar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder