“Vietnam Vietlerin Topluluğu demek, 54 etnik grup barındırmakta… Ülke konumu dolayısıyla –iklim, su, ulaşım- stratejik önem taşıyor. 2000 yıllık sömürge yaşamının yarısı Çin hâkimiyeti sonra Fransız, İngiliz… Atalar kültü inancı, Budizm yaygın, Müslüman çok az sayıda. Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam bileşimi Kao Dai dini dışında bir de cehennemden kovulmuş meleğe inanılan Hoa Hoa inancı vardır. Nüfusun %42.5’i bir diğerine bağımlı, bu yüzden aile bağları güçlüdür. Yaşam ortalaması 73 yıl, doğum kontrolü yaygın, anne başına düşen bebek sayısı iki. 2,5 milyon çocuk, çocuk işçi, nüfusun 10.000’de 48’i HIV taşıyor…”
“Komünizmi politika dışında hissedemiyoruz. 1975-86 arası devlet kontrolü, 86 sonrası Varlık Yasası ile devlet halka toprak kiralıyor. ‘95’te ise ülkeye dış yatırım girdi. Genç nüfusun dışarı kaçmaması için ülke dışına çıkış turist olarak bile zor. Evlilik yaşı 18… Yol üzerinde satılan ekmekler turistler için.”
“Son yıllarda Facebook kullanabiliyor ama Amerika’daki Vietnamlılar’ın sayfasına girilemiyor. Basın belli oranda özgür… Pirinç ve kauçuk çok önemli. Ülkenin geliri 18 ise gideri 58. GSM kullanımı %129… Hükümet iletişim kaynaklarını kontrol ediyor.”
Yol üzerinde hamaklar dizili motosiklet mola yeri. Lotus ve pirinç tarlaları, muz bahçeleri arasında bir ayakkabı satış sergisi; bir araba içinde süslü bir tabut.
Lusi, araçtan inmiş katılımcılara, belli bir düzende aralıklarla sıralanmış, ucu görünmeyen arazideki kauçuk (kau=ağaç, çuk=gözyaşı) ağaçları ile ilgili bilgi verir: “Ağaçlar yedi yaşları üzerinde üretime başlıyor, çepeçevre ağacı dolanan eğimli çentik sarmalın amacı sızan kauçuğun yerdeki kâsede toplanması, çiziğin altına çakılı plastik şeritlerse yağmurda kaybı önleme amaçlı. Kauçuk işçisi yıl boyu iki gün ara verip dört gün çentik açıyor.”
Araca dönüp yola koyulan katılımcılara, üç katlı, 200 km’den fazla uzunlukta tüneller ağı barındıran Kuçi Bölgesi hakkında yolda anlatılan: “Tünellerin bir kısmı Amerikan üslerinin altından geçiyor, mühimmat çalıp suikastlar düzenliyorlar. Tarım alanları, köyler belirlenmiş, yukarıda bombardıman sürerken ilk katta hayat, pazar, eğlence dâhil sürmekte… Su ihtiyaçlarını karşılama amacıyla en alt kat, -max. 12 m- su seviyesinde… Bir kişinin sürünerek yol aldığı, bazen çıkmaz sokak, kıvrılıp çatallanan tüneller zehirli hayvanlar türünden tuzaklarla dolu. Başlangıçta Amerikalılar sığamadıkları tünellere Meksikalıları sokmuşlar. ‘66’da Yeni Zelandalıların yardımıyla 260 km’lik tünel ağını anlamaya çalışırken hezimete uğruyorlar; ‘69’da yeniden keşif ve yoğun bombardıman sonucu ilk katı tümüyle imha ediyorlar. İlk tüneller 1938’de, Fransız baskısından kaçmaya çalışan kauçuk işçilerince açılmış.”
Müze girişinde küçük tuvalet molası ardından kaju ağacı altında sigara molası verenlere katılan, girişte omuzlarına birer etiket yapıştırılmış grup orman içinde ilerler: İrili ufaklı turist grupları, rehberlerinin değişik dillerde anlattıklarını dinler, anlatılanı fotoğraflayıp sıradaki müze noktasına ilerlerken, “abla” grubu yapraklarla örtülü ufak alan çevresine dizilir. Kafasından iki parmak geniş kare delikten içeri uygun beden hareketiyle süzülen müze rehberi, başı üzerine koyduğu yapraklı kapak altında kaybolur; dar kuyu bel hizasında çökerek emeklemeyi gerektiren tünele açılmakta…
Yarı açık kapaklı bir başka tuzak; kapak sapına mayın bağlı. Kuru, cilalanmış toprak tek yön tünel, siper bağlantısı.
Öncekilerden daha geniş bir siper girişi daha; amaç aynı zamanda tankların geçişini engellemek. “Amerikalılar üniforma olmadığından gündüz köylü, gece Vietkong’u tanıyamamış.” Bir düzenlemede, paraşüt kumaşından ürettikleri geniş tente altında dinlenmekte görünen, sandaletini Amerikalıların hurdaya çıkmış araç lastiklerinden üretmiş “savaşçılar, sıtmadan da savaş kadar kayba uğramakta.”
Killi topraktan termit yuvası görünümlü bacalar havalandırma olarak kullanılmış; “Amerikalılar keşfedip su, zehirli gaz vs. basıyorlar içeri ama drenaj iyi olduğu için hemen nehre tahliye… Tünellerde köpekler de kullanılmış. Amerikalıların yakaladıkları Vietkong’u helikopterden, 20 m yüksekten atmalarının amacı, sakatlama niyetli işkence.”
Grup, geriden, poligondan gelen atış sesleri eşliğinde ‘70’te mayınla harap olmuş tank önünden geçip kütüklere çakılmış, sivriltilmiş demir çubuk gibi basit ama işlevsel tuzakların sergilendiği alana varır. Savaş gücü eşit olmadığından gerilla tarzı savaşan Vietkong’un büyük yaratıcılıkla ürettiği tuzakları, basılınca ayağa batan, çekmeye çalışanın baldırını parçalayan bir başka basit mekanizmanın harekete geçtiği; aralık kapının itilmesiyle, bedene saplanan tığ gibi uçları kurtulmaya çalışıldıkça parçalayan çivilerin olduğu bir diğeri ve benzerleri izler. Gelgitin olduğu sularda deniz dibine yerleştirdikleri benzer düzenekle Çinlilerin teknelerini de işe yaramaz hale getirmişler. “Biz o dönemde bir ruhla, dağlardan destek alarak yavaşça gelişen bir mücadele yürüttük,” der Lusi, “Amerikalılar hızlı sonuç istedi.”
Sırada, birkaç basamakla inilen, yer hizasının az üzerinde basit çatıyla örtülü -hareketli müze kısmı- savaş işliği var: İki savaşçı karşılıklı oturmuş, patlamamış 250 kg’lik bir bombanın baş kısmını, barutu alma amacıyla, basit bir testereyle, soğutmak için devamlı su dökerek dikkatle kesmekte. Duvarın yüksekçe kısmında, yaptıkları ilkel görünüşlü işlevsel mayınlar dizili. İşliğin dipteki köşesinde birkaç basamakla inilen depo bulunmakta.
Giderek yaklaşan patırtısı rahatsızlık veren, meraklısının eski silahlarla ateş ettiği poligonda gruptan kimse duraklamaz.
Az ötede alnında Rice Paper and Vine yazılı imalat ve satış yerinin bir köşesinde ateş başında bir hanım; sulu pirinç unu, ipek pamuk karışımı kumaş üzerinde birkaç dakika ateşte tutulur sonra karşıdaki güneşe nazır hasır örgü levhalara serilir.
Bir başka düzenlemede birkaç manken, tünel kazılışını temsil etmekte; özel sepetlerle taşınan toprak bomba çukurlarını doldurmada kullanılmış.
Bir dikiş makinesini de barındıran, palaska, hamak, savaşçı giysisi üreten terzi işliği: Bedene çaprazlama takılan iri bir simide benzeyen siyah kumaş rulo, yiyecek taşıma amaçlı; sütle pirinç karışımı közde pişirilir, 1 ay boyunca koparılarak yenirmiş.
Amerikan araçlarından lastiklerle üretilen ters tabanlı sandalet işliği. Lusi elinde yapraklarla anlatır: “Dikine büyüyor, basılınca ezilir, iz süren otu yakıp ayak izlerini bulunca ters tabanlı ayakkabı imal etme yoluna gitmişler.”
B52 bomba krateri önünde Lusi, çöküp bacakları arasına başını alarak bombalama sırasında korunma pozisyonu gösterir. Demesine göre ‘bambu örtülü siperler daha ekonomik ama üçgen çatılar hayat kurtarıcıymış.’
İki üç kez kıvrılan basamaklarla inilen, bir noktasında dizler üzerinde yol alınıp yaklaşık 30 m sonra aynı şekilde dışarı çıkılan beden genişliğindeki tek yön tünele, gruptan tek bir hanım dışında girip çıkışta alkışlanan olmaz.
Çevresinde sıralarla ortasında uzun masa bulunan yine birkaç basamakla inilen yer düzeyinde üstü örtülü, dört bir yanı açık mekân, toplantı salonu.
Birkaç metre ötede bir ağacın
dibinde, deliklerinden dumanın, ormanın sisi gibi yavaşça çıkarak dağıldığı basık
bacasıyla mutfak.
Orman içi açık müze gezisi sonunda grup, dinlenmek üzere, üstü örtülü kenarları açık mekânda masa ve sıralara dağılır; ikram, bandan çayı ile kasava denen haşlanmış, dövülmüş fıstık ve şeker karışımına banılarak yenen bir tür kök. “Kabuğu çok kalın olduğu için bombadan etkilenip kirlenmiyor, bu yüzden savaşta rahatlıkla tüketilmiş. Savaşta kimyasal kullanımı bir sonraki kuşakta kanser ve sakatlıklara neden olmuş. Tarımsal temizlik 15 yıl sürmüş.”
Girişinde Ho Şi Minh’in büstünün bulunan binada 1967 tarihli SB kayıtların izlendiği video gösterisi sonrası grup dönüş yoluna koyulur. Lusi’nin anlattıkları: “Aileler ataerkil, kadına şiddet kanıtlandığında hemen boşanılabiliyor. İki aşamalı boşanma uygulanıyor. Gençler artık çocuk sahibi olmaya karar verinceye dek birlikte yaşıyorlar. Evlilik kararı alındığında şamanlar önce burç sonra evin yapılacağı arazinin uyumuna bakıyor; bir mezar varsa bedeli ödenip mezarın taşınması yoluna gidiliyor. Kapının, pencerelerin yönü saptanıyor.”
Minibüs içinde ekran üzerindeki yazıda ne yazdığını merak eden “abla”, “Hoş geldin saygıdeğer kişi” yanıtı alır. Vietnam halkı Çince ve Sanskritçe yazarken sömürge döneminde, Fransızlar anlaşma gayretiyle dili, Latin Alfabesine uyumlayan aksanlar, imlerle donatmışlar.
Ho Şi Minh’e varıp yine, cırtbantlı etekli kızların kullandığı motosiklet seline kapılan araç içinde Lusi “Polis motosiklet hırsızlığıyla ilgilenmiyor” der, “Vietnam malı motosiklet 500 USD... Pirinç viskisi yüzünden alkolizm oranı yüksek.”
Grup öğle yemeği sonrası Savaş Müzesi’ne gider; üçüncü kattan başlayıp Lusi’nin gir(e)mediği, gözleri dolu dolu yaptığı açıklamayı dinleyenlerin pek azının tümünü gezdiği müze, geçmişi düne dayalı acı belgeleri, fotoğraflarıyla dolu.
Yağmurda sokağa çıkıp araca binenler caddeler boyu, Çin sınırında çiçeklendirilip yılbaşı dolayısıyla tüm ülkeye satılan kiraz ağaçlarını hayranlıkla izler.
Eiffel Şirketi’nce 1886-1891 tarihlerinde yapılan görkemli Postane binasını yetmiş iki buçuk milletle beraber gezip alışveriş yapan grup, sevgi sözcükleri taşıyan kartpostalları ülkeye yollar.
Postaneye sırtını verip uzakta solda yükselen binaya bakanlar, Lusi’nin gösterdiği fotoğrafta da açıkça görüldüğü üzere, ‘savaş sonunda, ‘75’te, artık ülkede barınamayacak olanların, çatıdan Amerikan donanması helikopterleriyle tahliye edildiği’ bilgisi alır.
Otelin karşısında 35 dakikalık ayak masajı -200.000 Dong- ile günün yorgunluğunu önemli ölçüde üzerinden atan “abla”, kız kardeşi, arkadaşı ile oda arkadaşı dörtlüsü, günün son aktivitesi akşam yemeğine neşeyle katılır: La Chateau Restaurant, WF şifresi sekiz tane 8’dir ve lezzetli çorba Hindistan Cevizi içinde sunulur.
“Abla” dörtlüsü dâhil küçük bir grup geceye, Carmen’de Latin müziği ekler; mohito’suna görmüş geçirmişe benzeyen şarkıcının eklediği Adamo’dan Her Yerde Kar Var, “abla”yı fazlasıyla mutlu eder.
Orman içi açık müze gezisi sonunda grup, dinlenmek üzere, üstü örtülü kenarları açık mekânda masa ve sıralara dağılır; ikram, bandan çayı ile kasava denen haşlanmış, dövülmüş fıstık ve şeker karışımına banılarak yenen bir tür kök. “Kabuğu çok kalın olduğu için bombadan etkilenip kirlenmiyor, bu yüzden savaşta rahatlıkla tüketilmiş. Savaşta kimyasal kullanımı bir sonraki kuşakta kanser ve sakatlıklara neden olmuş. Tarımsal temizlik 15 yıl sürmüş.”
Girişinde Ho Şi Minh’in büstünün bulunan binada 1967 tarihli SB kayıtların izlendiği video gösterisi sonrası grup dönüş yoluna koyulur. Lusi’nin anlattıkları: “Aileler ataerkil, kadına şiddet kanıtlandığında hemen boşanılabiliyor. İki aşamalı boşanma uygulanıyor. Gençler artık çocuk sahibi olmaya karar verinceye dek birlikte yaşıyorlar. Evlilik kararı alındığında şamanlar önce burç sonra evin yapılacağı arazinin uyumuna bakıyor; bir mezar varsa bedeli ödenip mezarın taşınması yoluna gidiliyor. Kapının, pencerelerin yönü saptanıyor.”
Minibüs içinde ekran üzerindeki yazıda ne yazdığını merak eden “abla”, “Hoş geldin saygıdeğer kişi” yanıtı alır. Vietnam halkı Çince ve Sanskritçe yazarken sömürge döneminde, Fransızlar anlaşma gayretiyle dili, Latin Alfabesine uyumlayan aksanlar, imlerle donatmışlar.
Ho Şi Minh’e varıp yine, cırtbantlı etekli kızların kullandığı motosiklet seline kapılan araç içinde Lusi “Polis motosiklet hırsızlığıyla ilgilenmiyor” der, “Vietnam malı motosiklet 500 USD... Pirinç viskisi yüzünden alkolizm oranı yüksek.”
Grup öğle yemeği sonrası Savaş Müzesi’ne gider; üçüncü kattan başlayıp Lusi’nin gir(e)mediği, gözleri dolu dolu yaptığı açıklamayı dinleyenlerin pek azının tümünü gezdiği müze, geçmişi düne dayalı acı belgeleri, fotoğraflarıyla dolu.
Yağmurda sokağa çıkıp araca binenler caddeler boyu, Çin sınırında çiçeklendirilip yılbaşı dolayısıyla tüm ülkeye satılan kiraz ağaçlarını hayranlıkla izler.
Eiffel Şirketi’nce 1886-1891 tarihlerinde yapılan görkemli Postane binasını yetmiş iki buçuk milletle beraber gezip alışveriş yapan grup, sevgi sözcükleri taşıyan kartpostalları ülkeye yollar.
Postaneye sırtını verip uzakta solda yükselen binaya bakanlar, Lusi’nin gösterdiği fotoğrafta da açıkça görüldüğü üzere, ‘savaş sonunda, ‘75’te, artık ülkede barınamayacak olanların, çatıdan Amerikan donanması helikopterleriyle tahliye edildiği’ bilgisi alır.
Otelin karşısında 35 dakikalık ayak masajı -200.000 Dong- ile günün yorgunluğunu önemli ölçüde üzerinden atan “abla”, kız kardeşi, arkadaşı ile oda arkadaşı dörtlüsü, günün son aktivitesi akşam yemeğine neşeyle katılır: La Chateau Restaurant, WF şifresi sekiz tane 8’dir ve lezzetli çorba Hindistan Cevizi içinde sunulur.
“Abla” dörtlüsü dâhil küçük bir grup geceye, Carmen’de Latin müziği ekler; mohito’suna görmüş geçirmişe benzeyen şarkıcının eklediği Adamo’dan Her Yerde Kar Var, “abla”yı fazlasıyla mutlu eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder