2 Ağustos 2014 Cumartesi 6:30’da
uyanıp gece boyu ahşap duvar aralıklarından sızan, bilinmedik gece
hayvanlarının, sesleriyle azıcık örselediği sisli sabahın tadını çıkarmak için
erkenden balkona çıkan “abla”, kapı üzerinde yüksekte, ahşap, orijinal boyutlu bir
manda başı ile süslü bir horoz figürünün altında bir süre, odanın tüm mobilyası
gibi bambu kerevette oturur, derin sessizliği dinler.
Kahvaltıda,
gün içinde görülecek tau tau’nun bir örneği; ahşap oyma bir karış boyunda,
yaşlı bir erkekle kadın bilgece, açık büfenin meyve masasını gözetmekte.
Yola
çıkılır; rehber “Altı günde bir açılan,
halkın alışveriş ettiği pazarda, para üzeri veremeyeceklerinden Dolar
geçmeyecek” der, cüzdanlara dikkat
uyarısı yapar.
Köy
merkezlerine kondurulmuş, manda, minare, işçi heykeli ya da Tongkonan evi gibi
anıtlardan biri önünden geçerken bir gün önce rehbere “abla”nın sorduğu, “Mayalar’ınki gibi kehanetleri var mı?”
sorusuna yerel rehber Matthew üzerinden –Peru’da
da tanık olduğu gibi,- temkinli bir yanıt gelir: “Yazılı kaynak yok; kaya mezarları ve doğa içinde uyumla yaşıyorlar.”
Önce,
tabelasında PASAR HEWAN BOLU yazılı, girişinde pembe üzerine siyah lekeli, su
yeşili gözlü, burnu hızmalı Dünya güzeli albino bir mandanın övünçle
sergilendiği hayvan pazarına gidilir. “Manda
fiyatı 3.000 USD iken, albinolar, –alındaki tüylerin kıvırcıklığına göre değişen
bedellerle- Ferrari fiyatına satılmakta.
Genç mandalar çok pahalı değildir ama cenazelere pahalı olanlar, prestij
amacıyla götürülür; yerli araba alabilecekken cip edinmek gibi.”
Önünde,
üstü örtülü tezgâhlar yayılı bir dizi yapı, art arda Tongkonan evi çatısı ile
süslü; tokyolu bir oğlan, dibine karton döşediği el arabasını “taksiii!” nidasıyla sürerek geçerken
girilen pazarda, öbek öbek camgöbeği yeşil (ördek)
yumurtalarından daha şaşırtıcı olan, bir travesti!
Ardına
bağdaş kurmuş kadınların oturduğu sebze, meyve, kök ve ot yığınları arasında
tanıdık olanlar azınlıkta; yayın da yapan müzik-film CD’leri satan tezgâhın
yanında kahve; plastikler içinde %20 alkollü palmiye şarabı, meyve suları,
benzin; dibinde, plastik her türlü gereç oyuncak satıcısı; beride deniz
ürünleri, balık; ötede çerez yığınları… Fotoğraf konusunda hiç nazlanmadan, her
biri kendi üretimini satarken, Dünyanın tüm renklerinde yiyecekler organik mi şüphesinden çok uzak; çatıdan
sallanan kara naylon poşetlere konup neşeyle, uzanan ele verilmekte. Pazardan
çıkan grup, SAMAN KIOSK tabelası altında, hayvan yemi çuvalları dolu dükkân
önünden yürüyüp araca varır.
“Toraja’da turizm ‘90’larda başlamış… Cenaze
törenleri, hasadın kaldırıldığı, yağmur mevsimi sonrası Temmuz-Ağustos
aylarında, pazarın olmadığı günler, boks, boğa güreşleri, kurban törenleri ile
günlerce sürer. Yüzlerce kişi hediye olarak, -rahmetlinin kalanları
kollaması dileğiyle- sigara, şeker
getirerek katılır.”
Grup
pirinç tarlaları arasından geçen ince yolda ara sıra inip bolca fotoğraf
çekerek yürürken, “abla” da, elinde defteri kalemi, kardeşlerine modellik eder.
“Suyla dolu tarlada çalı gibi görünenler
yeni ekilmiş pirinç, giderek yeşillenir, sonra da olgunlaşıp sararır, ardından
demetler halinde biçilip çırpılır.”
Yerel
rehber Matthew aracılığıyla kurulan bağlantı sonucu, hediyelerin getirildiği ikinci
aşamasına yetiştikleri bir cenaze töreni izlemek üzere incecik yağmurda çamurlu
yokuştan tırmanıp, insanların oturduğu -bölgenin
adı ile Toraja evi diye anılsa da, aslında birlikte oturma anlamına Tongkonan
evleriyle- tören için geçici olarak oluşturulmuş köy alanına varan grup,
direkler üzerinde, birkaç basamakla ayakkabılar çıkarılarak girilen verandalardan
birine davet edilir; ilerleyen zamanda (orta
gelirli aileye mensup) cenaze sahibi, merhumenin oğlu tarafından da ziyaret
edilir.
Dikdörtgen
alanın karşılıklı iki dar kenarından birinde, cenaze ailesinin tümü makyajlı
genç kızları ile kız çocukların koyu mavi geleneksel giysiler ve yas
gerdanlıklarıyla son derece süslü, oturdukları köşk; diğerinde ise alt katında,
ses ekipmanıyla çevrili, gelen hediyeleri yüksek sesle anons eden adamın ve üst
katında fotoğraflı bir tabutun bulunduğu iki katlı köşk yer almakta. Aşağıda
önde, merhumeyi temsilen, siyah bol pantolon,
-göğüste kalın beyaz iplik takılı çuvaldız saplı- siyah ceket üzerinde
omuzlarda iki beyaz eldiven, konik geleneksel şapka altında vesikalık fotoğraftan
büyütülmüş renkli fotokopi yapıştırılmış iri ahşap istavroz.
Bazı
yerlerinde küçük kan gölleriyle meydanın ortasında, törenin son günü kesilmek
üzere; bir ağaca bağlı at ile karaca dışında, ağırlıklı olarak bambulara
ustalıkla bağlanmış, iki kişinin taşıdığı domuzlar; gelir gelmez anons
edilerek, kameraman tarafından kaydedilirken yatırıldığı yerde bir genç
tarafından renkli spray boya ile -hediye
sahibi ailenin adını belirtir- harflerle işaretlenmekte.
Turkuaz
giysili bir grup kız, lokmaya benzer kızarmış hamur ile porselen şık
fincanlarda çay ikram ederken, bir başka köyü temsilen yeni bir grup, hediye
mandalar önde tören alanına girer: Önce, yaşlı, sonra daha genç, geleneksel konik
şapkalı, siyah giysili, mücevherli, şallı şık kadınlar cenaze sahibi genç kız
tarafından karşılanır; hediyeleri anons edilirken, hamaset tonlu konuşmalar
eşliğinde, ritmik müzik eşliğinde tek sıra, son derece yavaş adımlarla alana
girer, cenaze ailesinin köşküne yürürler. Ardından erkekler de yaşlılar önde
gençler arkada, aynı tempoyla ulaştıkları köşkün üst katında sigara ve çay
ikramıyla ağırlanır.
Alana
son olarak dansçılar girer; bir kadın sesinin önde olduğu güzel müzikle genç
erkeklerin oluşturduğu sık halka, horon başlangıcı/benzeri ritmle yerinde
dalgalanırken sekiz kadın iki sıra halinde, kendileriyle aynı giysili bir
adamın komutlarıyla öne arkaya dönüp, çöküp kalkarak, ellerinin tüm inceliği ve
zarafetiyle şarkı söyler, dans ederler. Ardından köşkten çıkan erkeklere
eklenir -sonra da kadınlar-, alanı
terk ederler.
Yokuştan
kaymamak için birbirine tutunarak inen grup araca biner Palawa Köyü’ne gider.
Tepelerine tekne konmuş gibi görünen, geçen zamanın yeşerttiği
çatılar altında uzunlamasına yaşanan kat altında fareler çıkmasın diye
cilalanmış sütunlarla yükseltilmiş önündeki küçük verandadan merdivenle yukarı
çıkılan 25-30 Tongkonan evi, manda
boynuzları dizili dar yüzleriyle küçük meydana ve birbirlerine bakmakta. Tümü
geçmeli ahşap kütüklerle, bambu ile üretilen evlerin dış yüzeyleri geometrik
şekiller, helezonlar, manda ve horoz motifleriyle süslü.
Eskiden
evlerin önünde, manda boynuzları yanı sıra -ölenleri
temsil eden ahşap kuklalar-tau tau
yer alırken, Batılıların bunlara çok para vermesi üzerine çalınmaya başlayınca,
artık tau tau evlerde saklanıyormuş. Büyük evler aile yaşamı için, küçükler ise
pirinç kurutma amaçlı. Ellerinde torbaları, başlıklarıyla ahşap oyma yaşlı çift
alışverişi sırasında -50.000 rupi-
kardeşlerince fotoğraflanan “abla”, bir dizi çocuğun kuklalarla çevrelerini
sarmalarına neden olur. El tezgâhında sarong dokuyan kadın, bebeğe bakan yaşlı
adam, rengârenk sarongları gere gere dolaşan çocuklar da fotoğraflanır, köyden
ayrılınır.
Rantepao’ya 10 km uzaklıkta, eski bir yerleşim yeri, kaya
mezarlarının bulunduğu Lemo’ya
varılırken, rehber anlatır: “Mezar
soyguncuları yüzünden kaya mezarlarına ihtiyaç duyulmuş.” Toraja
şeflerinden birinin, çok etkileyici aile mezarlığı; yekpare kayalar üzerine
oyulup, definden sonra kulplu ahşap kapaklarla kapatılmış delikler; enlemesine,
bir küpeşte ardından bakan, –en iyileri
boyalı ve gözlük camına dek detaylı olan-
tau tau’nun sıralandığı birkaç kaya girintisi.
Güzel
örneklerle dolu bir tau tau dükkânı geçilir, pirinç tarlası içinden araca
dönülür.
Öğle
yemeği için girilen lokantada, kaşıkların baş dışarıda kalacak şekilde
giydirilmiş olması, peçetenin elbise biçiminde katlanışını merak edip öğrenen
hanımları, bir zaman neşeyle oyalar.
Yola
koyulan gruba anlatılan: “Ezan, başı sonu
Arapça, ortası Endonezya dilinde, Hıristiyanlar ayinlerini Latince yapıyorlar…
Çatıda horoz motifi ise, gün ağarmasının sembolü, Hıristiyanlık öncesi adak,
bir de cennet-cehennem konusunu sembolize ediyor.”
Ağaçlar
arasından düzgün bir patikayla varılan yekpare blok üzerinde, 7. Kralın mezarı
girişte, sonrakiler ise aile üyelerinin konulduğu, en eskisi 700 yıllık kaya
mezarları; bazısı taş, ahşap tau tau’nun bakmakta olduğu balkonla arasında bir
de, -Cumhuriyetle idare ediliyor olsalar
da, saygıdan- kraliyet ailesinin yeni bir kaybını defnetmek üzere, açılmakta
bir delik için kurulu iskele bulunmakta.
Demeye
kalmadan yukarıdan, toz toprak arasında, çatırtıyla düşen, en az 2 m
uzunluğunda bir yılan, geniş bir helezon çizer, az önce gruptan birilerinin
altında dolandığı iskeleye çarpar, zıplar, havada dönerek indiği bitkiler arasında,
hışırdayarak kaybolur!
Şaşırtıcı
olayın konuşulduğu yolda, ışığın güzel düştüğü bir noktada pirinç tarlaları yeniden
fotoğraflanır.
“Otel yönünde bir saat mesafede bir mezarlık daha
göreceğiz” diyen rehber, anbean program bilgisi vermede gayet
yetkin.
Dik
bir çatlakta dikeylemesine, belli bir hiyerarşi gözetilerek oyulmuş kaya
mezarları, çatlaklara bambular saplanıp yukarı ulaşılarak yapılmış. Bu kez tau
tau bir loca içinde oturmakta. Bambu raflara manda, domuz, Tongkonan evi
şekilli tabutlar dizili; bazı tabutlar uzun askılara bağlı bambu sırıklarda
durmakta; daha sonra sıkıştırılmayı bekleyen bir kaç fotoğraflı tabut sıra sıra
konmuşken bazıları dağılmış, içindekiler saçılmış durumda.
Sarp,
dik merdivenlerle epeyce inilen meydancıkta, yanık fenerlerle, mağaraya girecekleri
bekleyenler, alacakaranlıkta muhteşem bir görüntü yaratmakta. Daraşmalık mağara
girişi geçilir; basılmaktan perdahlanmış, derin eğimler yapan zeminin yüksek
koyaklarında kurukafalar ziyaretçileri gözlemekte. Yenice bir tabut üzerinde “Wafat” tarihi, çiçeklerle süslü bir
yenisi; yarıya dek erimiş dağılmakta bir tabut içinde de, beline dek sargılar
içinde, başı bantlı kurukafa çevresine sigara ve bozuk para saçılı.
Definlerin
derinlere doğru devam ettiği mağara mezarlığının bulunduğu minik vadi, koyu
yeşil akşam karanlığında, hafif yağış altında, fenerlerin gaz kokulu ışığında
çok etkileyici.
Dönüş
yolu üzerinde “abla”nın gözlemine göre; biri normal ev üzerinde, diğeri bir
başka evde, girişin solu üzerinde asimetrik Tongkonan çatı, hafiflemiş de olsa
geleneğin sürdürülmesindeki ısrarı göstermekte.
“Abla”nın
gezi arkadaşının bol fotoğraflı izlenimleri:
http://gezix.blogspot.com.tr/
Tau
tau görselleri:
Tongkonan
evleri görselleri:
https://www.google.com.tr/search?q=tongkonan&tbm=isch&tbo=u&source=univ&sa=X&ei=50n_U5_LEqae7Ab4qIGIAQ&sqi=2&ved=0CB0QsAQ&biw=1138&bih=561
Palawa
Köyü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder