16 Eylül 2014 Salı

Endonezya’daki yedinci gün “abla” grubu, yine Toraja’da gezer, Kete Kesu’ya giderler.


3 Ağustos 2014 Pazar, saat 06:15; Toraja’da ikinci sabah, gece boyu şakırtıyla yağan yağmura karşın önceki sabah kadar dingin. Horozların tüm gayretleriyle iknaya çalıştıkları güneş nazlı, köyle otel arasındaki çeltik tarlaları pus altında. Uzun beyaz elbiseli bir adam, dizlere, dirseklere kadar kapalı mayolu küçük bir oğlanı, erkenci iki yeniyetmenin şapırtıyla oynadığı havuza, yavaşça sokar. Az ötedeki kareli zeminde satranç taşları, pinpon masası, masa ve sandalyeler, görevli genç kızlar tarafından koca havlularla kurulanmakta.

Kahvaltıda aldıkları ilacın yanı sıra, sinekkovucuyla da savunmalarını güçlendiren “abla” üçlüsü, Rantepao’da gruptan para bozduranları beklerken gezinir, bir iki bajaj ve bir baba ile hiç nazlanmadan poz veren küçük kızının fotoğrafını çeker. 

Yola koyulunur; gündem bir gün önceki cenaze töreni: Yerel rehber Matthew’nun da babası -aile defin için gerekli parayı henüz toplayamadığından- “hasta” imiş. “Tören parası denkleşene dek hasta nasıl korunuyor, çok sıcak ve nemli iklimde nasıl kokmuyor?” sorusu, “eskiden köyün büyücüsü tarafından yapılan bitki karışımlarıyla sağlanırken, şimdi damardan zerk edilen ilaçlar yardımıyla…” yanıtı alır.

Benzinin litresi istasyonda 6000 rupiyken, bakkal önlerinde ahşap raflarda, cam şişede 7000 rupi. Sağlı sollu kerestecilerde, boy boy kereste raflarda sınıflandırılarak satılmakta. Gümrah orman örtüsü asfalta dayanmasa, -Küba’daki gibi- iki taraftan kavuşup yolu, neredeyse yutacak.

“Plakalar 32 eyaleti belirtir harfler taşır; Jakarta B, Bali DK gibi; zemin siyah ise özel, sarı toplu taşıma, kırmızı devlet araçlarını belirlemekte.”

Yol kıyısında, manda başı oyulmuş, üstü üç Tongkonan çatıyla süslü iri bir kaya mezarı; boynuzlar üstü sunak, çerçeveli fotoğraf çiçeklerle süslü. Grubun yürüyüşle geçtiği köyde, küçük kilise önünde çocuklar “bonbon!” istemekte.

Yolun kötü bir kısmında yine, sıklıkla verilen pirinç tarlası fotoğraf molalarından birinde inmeden “pirinç yarım biçilir, kalanı toprağı gübreler” bilgisi veren yerel rehber Matthew, blog yazdığını öğrenince, kendisine, arada ekstra bilgi aktarmak istese de İngilizcesi kıt “abla”dan beklediği randımanı alamaz.

Grup tarlalar arasından, bulutların koruyuculuğunda yürüyüşe devam eder; ince gövdeli sık ağaçlar altında bir minik Katolik şapeli, önünde bir dizi kaya mezarı, taş bir çift tau tau…

Grup, tarlasında çalışmakta bir köylüyü ablukaya alıp fotoğraflarken küçük kız kardeş “sanırsın,” diye dalga geçer, “safaride, aslan çiftleşmesi yakalamışız”.

Az ötede dönemeçte bir yol çalışması; yanlarında bir damacana su ile beş izleyici huzurunda iki işçi, iri bir kayanın yola yaptığı çıkıntıyı, bir alttan diğeri üstten, çekiç ve keskiyle ufaltmaya çalışmakta.

Bambu direklerde teller; “Bir yılda büyüyor ama gövdenin dayanıklı hale gelmesi 15-20 yıl alıyor. İlk iki yaşında esnek, set, çit yapımına uygun… Bu bölgede ağaçlar farklı ailelere ait bölümlerde büyütülür.”

Kahve bahçeleri arasında yeniden yürüyüşe geçen grubun, pirinç taraçaları için vardıkları yeni noktada “abla”, Dünyanın yarısını görüyormuş duygusuna kapılır. Üzerinde wafat tarihi belirtilmiş taşlar ötesinde, çeltik tarlaları yanına öbeklenmiş pirinç demetleri sırıklara asılıp taşınmakta.

Mola yerinde acentenin ikramı; bolca kahve ile bir gece önce otelde “abla”nın nasıl yeneceğini bilemediği meyvenin -Tamarillo- çok lezzetli suyu.

Rehberler birlikte mola çıkışı gruba Pandan -Lat. Pandanus- isimli bitkiyi tanıtırlar; “keskin aroması ile pirince, keke konuyor.” Koklanır, yenenlerden hatırlanır.

İki farklı kakao ağacı, yolun iki yanında bahçeler boyu uzanırken Pazar ayininden dönen temiz, şık, süslü genç kızlar küçük gruplar halinde aracın yanından geçerler.

Bebek mezarlarına giderken sorulan “kedilerin kuyrukları neden kesik?” sorusunu Matthew, “abla” üçlüsünü hiç de tatmin etmeyen biçimde, “sürünürken pisliğe yol açtığından…” diye yanıtlar.

Kutsal Banyan ağacının geniş gövdesindeki, ağızları sazla otla tıkanmış deliklere, doğumdan hemen sonra ölmüş bebekler konmuş.

“Palmiye ağacı üzerindeki delikten, alttaki kaba sızan sıvı, kendi kendine fermente oluyor. Palmiye şarabını, günde iki kez tırmanıp içmeye bayılıyorlar.”

Bir sıra merdivenin sağı ve solunda kaya mezarları; önlerinde pet şişeler içinde sular, isli, haçlı, şapkalı fotoğraflar.

Grup Bori’de: Küçük bir alanı çevreleyen, -biri çene kemikleriyle tıka basa süslü- verandaları, cenaze törenini izleme amaçlı Tongkonan tipi -sembolik- evler, ortadaki –ölenin statüsünü belirleyen- irili ufaklı dikili taşlara bakmakta. Alanın bir kıyısında, ocaktaki çok iri kayadan kesilerek ayrılmakta uzun bir taş boylu boyunca yatmakta.

Yolda bir grup Tongkonan evi daha; bazılarında sütunlar beton, çatı saç ve plastik, tümüyle ahşap olanlar manda boynuzlarıyla süslü.

Büyük, temiz yerleşim yeri Bori’de yol alırken aracın yanından geçen şemsiyeli, elleri çiçek demetli kadınlar “tarlada çalışırken mutlaka maske ve kapüşonlu giysi kullanırlar.”

Yol üzerindeki bir tabela Rantebai Jemaat; az sonra bir diğeri Jemaat Kalambe hakkında bilgi vermekte.

Bir köprüden, albino mandasıyla, manzarayı seyretmekte olan köylü, grup tarafından pek romantik bulunur. “Mandasını alır gezdirir, yedirir, içirir, çocuğu ile ilgilenmez”

Öğle yemeğinden sonra grup, Kete Kesu’ya gider; “Kete, kesmek, Kesu, çömelerek yürümek anlamında; köyün adı pirinç kesmekten bıktık demeye gelen bir tür protesto…”

400 yıldır ayakta, yaşanan/yaşayan müze Kete Kesu’da, büyük zahmetle, ailenin tüm fertlerinin katılımıyla yapılan tekne biçimli çatılı Tongkonan evleri ile aynı özenle yapılmış az ufak pirinç ambarları bakımlı geniş orta yola bakar şekilde karşılıklı dizili; bir evin altında, tezgâhta bir genç ahşap oyma yaparken birkaç kız koşuşturarak satış yapmakta.

Bir diğer kaya mezarlığında, tepesi bitkilerle sık biçimde sarılı kayalıkta yine Tongkonan evi modelli dağılmış tabutlar, kurukafalar, kemikler; girintilerde, duruma sessizce tanıklık eden tau tau. Yüksek bir mezarda, taştan yaşlı çift, -kadın omzunda şalı, başında şapkası oturmakta- tüm giysiler, bastonlar, gözlük camlarına kadar detaylı, adeta evlerinin balkonundan bakmaktalar.

Ertesi sabah 02:45’te uyanıp yola hazırlanacak grup, akşam yemeği sonrası güzel sohbeti 21:00 civarı sonlandırıp bavul toplama niyetiyle odalara çekilir. Gece, hiç durmayacakmış gibi yağan yağmur, grup yola çıkacakken hız keser.

 

“Abla”nın gezi arkadaşının bol fotoğraflı izlenimleri:
http://gezix.blogspot.com.tr/

Kete Kesu Köyü görselleri
https://www.google.com.tr/search?q=kete+kesu+indonesia&tbm=isch&tbo=u&source=univ&sa=X&ei=pYwFVPaSC4bR7AaXooHACw&ved=0CCMQsAQ&biw=1138&bih=561

Bori görselleri

Hiç yorum yok: