3 Ağustos 2014 Pazar, saat 06:15; Toraja’da
ikinci sabah, gece boyu şakırtıyla yağan yağmura karşın önceki sabah kadar
dingin. Horozların tüm gayretleriyle iknaya çalıştıkları güneş nazlı, köyle
otel arasındaki çeltik tarlaları pus altında. Uzun beyaz elbiseli bir adam,
dizlere, dirseklere kadar kapalı mayolu küçük bir oğlanı, erkenci iki
yeniyetmenin şapırtıyla oynadığı havuza, yavaşça sokar. Az ötedeki kareli zeminde
satranç taşları, pinpon masası, masa ve sandalyeler, görevli genç kızlar tarafından
koca havlularla kurulanmakta.
Kahvaltıda
aldıkları ilacın yanı sıra, sinekkovucuyla da savunmalarını güçlendiren “abla”
üçlüsü, Rantepao’da gruptan para bozduranları beklerken gezinir, bir iki bajaj ve
bir baba ile hiç nazlanmadan poz veren küçük kızının fotoğrafını çeker.
Yola
koyulunur; gündem bir gün önceki cenaze töreni: Yerel rehber Matthew’nun da
babası -aile defin için gerekli parayı
henüz toplayamadığından- “hasta” imiş. “Tören
parası denkleşene dek hasta nasıl korunuyor, çok sıcak ve nemli iklimde nasıl
kokmuyor?” sorusu, “eskiden köyün
büyücüsü tarafından yapılan bitki karışımlarıyla sağlanırken, şimdi damardan
zerk edilen ilaçlar yardımıyla…” yanıtı alır.
Benzinin
litresi istasyonda 6000 rupiyken, bakkal önlerinde ahşap raflarda, cam şişede
7000 rupi. Sağlı sollu kerestecilerde, boy boy kereste raflarda
sınıflandırılarak satılmakta. Gümrah orman örtüsü asfalta dayanmasa, -Küba’daki gibi- iki taraftan kavuşup
yolu, neredeyse yutacak.
“Plakalar 32 eyaleti belirtir harfler taşır;
Jakarta B, Bali DK gibi; zemin siyah ise özel, sarı toplu taşıma, kırmızı devlet
araçlarını belirlemekte.”
Yol kıyısında,
manda başı oyulmuş, üstü üç Tongkonan çatıyla süslü iri bir kaya mezarı; boynuzlar
üstü sunak, çerçeveli fotoğraf çiçeklerle süslü. Grubun yürüyüşle geçtiği köyde,
küçük kilise önünde çocuklar “bonbon!”
istemekte.
Yolun
kötü bir kısmında yine, sıklıkla verilen pirinç tarlası fotoğraf molalarından
birinde inmeden “pirinç yarım biçilir,
kalanı toprağı gübreler” bilgisi veren yerel rehber Matthew, blog yazdığını
öğrenince, kendisine, arada ekstra bilgi aktarmak istese de İngilizcesi kıt
“abla”dan beklediği randımanı alamaz.
Grup
tarlalar arasından, bulutların koruyuculuğunda yürüyüşe devam eder; ince
gövdeli sık ağaçlar altında bir minik Katolik şapeli, önünde bir dizi kaya
mezarı, taş bir çift tau tau…
Grup,
tarlasında çalışmakta bir köylüyü ablukaya alıp fotoğraflarken küçük kız kardeş
“sanırsın,” diye dalga geçer, “safaride, aslan çiftleşmesi yakalamışız”.
Az
ötede dönemeçte bir yol çalışması; yanlarında bir damacana su ile beş izleyici
huzurunda iki işçi, iri bir kayanın yola yaptığı çıkıntıyı, bir alttan diğeri
üstten, çekiç ve keskiyle ufaltmaya çalışmakta.
Bambu
direklerde teller; “Bir yılda büyüyor ama
gövdenin dayanıklı hale gelmesi 15-20 yıl alıyor. İlk iki yaşında esnek, set,
çit yapımına uygun… Bu bölgede ağaçlar farklı ailelere ait bölümlerde
büyütülür.”
Kahve
bahçeleri arasında yeniden yürüyüşe geçen grubun, pirinç taraçaları için
vardıkları yeni noktada “abla”, Dünyanın yarısını görüyormuş duygusuna kapılır.
Üzerinde wafat tarihi belirtilmiş
taşlar ötesinde, çeltik tarlaları yanına öbeklenmiş pirinç demetleri sırıklara
asılıp taşınmakta.
Mola
yerinde acentenin ikramı; bolca kahve ile bir gece önce otelde “abla”nın nasıl
yeneceğini bilemediği meyvenin -Tamarillo- çok lezzetli suyu.
Rehberler
birlikte mola çıkışı gruba Pandan -Lat. Pandanus- isimli bitkiyi tanıtırlar; “keskin aroması ile pirince, keke konuyor.” Koklanır, yenenlerden
hatırlanır.
İki
farklı kakao ağacı, yolun iki yanında bahçeler boyu uzanırken Pazar ayininden
dönen temiz, şık, süslü genç kızlar küçük gruplar halinde aracın yanından
geçerler.
Bebek
mezarlarına giderken sorulan “kedilerin
kuyrukları neden kesik?” sorusunu Matthew, “abla” üçlüsünü hiç de tatmin
etmeyen biçimde, “sürünürken pisliğe yol
açtığından…” diye yanıtlar.
Kutsal
Banyan ağacının geniş gövdesindeki, ağızları sazla otla tıkanmış deliklere,
doğumdan hemen sonra ölmüş bebekler konmuş.
“Palmiye ağacı üzerindeki delikten, alttaki kaba
sızan sıvı, kendi kendine fermente oluyor. Palmiye şarabını, günde iki kez
tırmanıp içmeye bayılıyorlar.”
Bir
sıra merdivenin sağı ve solunda kaya mezarları; önlerinde pet şişeler içinde
sular, isli, haçlı, şapkalı fotoğraflar.
Grup
Bori’de: Küçük bir alanı çevreleyen,
-biri çene kemikleriyle tıka basa süslü- verandaları,
cenaze törenini izleme amaçlı Tongkonan tipi -sembolik- evler, ortadaki –ölenin
statüsünü belirleyen- irili ufaklı dikili taşlara bakmakta. Alanın bir
kıyısında, ocaktaki çok iri kayadan kesilerek ayrılmakta uzun bir taş boylu
boyunca yatmakta.
Yolda
bir grup Tongkonan evi daha; bazılarında sütunlar beton, çatı saç ve plastik,
tümüyle ahşap olanlar manda boynuzlarıyla süslü.
Büyük,
temiz yerleşim yeri Bori’de yol
alırken aracın yanından geçen şemsiyeli, elleri çiçek demetli kadınlar “tarlada çalışırken mutlaka maske ve
kapüşonlu giysi kullanırlar.”
Yol
üzerindeki bir tabela Rantebai Jemaat;
az sonra bir diğeri Jemaat Kalambe
hakkında bilgi vermekte.
Bir
köprüden, albino mandasıyla, manzarayı seyretmekte olan köylü, grup tarafından pek
romantik bulunur. “Mandasını alır
gezdirir, yedirir, içirir, çocuğu ile ilgilenmez”
Öğle
yemeğinden sonra grup, Kete Kesu’ya gider; “Kete,
kesmek, Kesu, çömelerek yürümek anlamında; köyün adı pirinç kesmekten
bıktık demeye gelen bir tür protesto…”
400
yıldır ayakta, yaşanan/yaşayan müze Kete
Kesu’da, büyük zahmetle, ailenin tüm fertlerinin katılımıyla yapılan tekne
biçimli çatılı Tongkonan evleri ile aynı özenle yapılmış az ufak pirinç
ambarları bakımlı geniş orta yola bakar şekilde karşılıklı dizili; bir evin
altında, tezgâhta bir genç ahşap oyma yaparken birkaç kız koşuşturarak satış
yapmakta.
Bir
diğer kaya mezarlığında, tepesi bitkilerle sık biçimde sarılı kayalıkta yine
Tongkonan evi modelli dağılmış tabutlar, kurukafalar, kemikler; girintilerde,
duruma sessizce tanıklık eden tau tau. Yüksek bir mezarda, taştan yaşlı çift, -kadın omzunda şalı, başında şapkası oturmakta-
tüm giysiler, bastonlar, gözlük camlarına kadar detaylı, adeta evlerinin
balkonundan bakmaktalar.
Ertesi
sabah 02:45’te uyanıp yola hazırlanacak grup, akşam yemeği sonrası güzel
sohbeti 21:00 civarı sonlandırıp bavul toplama niyetiyle odalara çekilir. Gece,
hiç durmayacakmış gibi yağan yağmur, grup yola çıkacakken hız keser.
“Abla”nın
gezi arkadaşının bol fotoğraflı izlenimleri:
http://gezix.blogspot.com.tr/
Kete
Kesu Köyü görselleri
https://www.google.com.tr/search?q=kete+kesu+indonesia&tbm=isch&tbo=u&source=univ&sa=X&ei=pYwFVPaSC4bR7AaXooHACw&ved=0CCMQsAQ&biw=1138&bih=561
Bori görselleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder