30 Temmuz 2014 Çarşamba sabahı yine, vurmalı
iki çalgıya eşlik eden bir nefesli ile canlı müzikli; iri sarımsak dişlerine
benzeyen sert ince kahverengi kabuklu, lezzetli Salak adlı meyveli, kahvaltının ardından yola çıkan grup adanın
doğusuna yönelir.
Taş
işçiliğiyle tanınan Batubulan Köyü’ne
varıp ünlü Barong Dansı’nı izleme
amacıyla dağıldıkları sıralarda, -bir
kenarında müzisyenlerin oturduğu sahne- üç yanı açık, üstü kapalı alanda izledikleri,
1930’larda turistlerin bir gece gösterisini beğenmeleri üzerine gündüze de alınan
oyundan, ne “abla” ne ortanca, ellerine verilen İngilizce metne karşın, pek bir
şey anlamaz. Sonradan rehberin yaptığı “Dansta
el figürleri çok önemlidir, çocuklukta başlayan çalışmalarla parmaklar geriye
doğru açılır, evde denemeyin!.. İyi ile kötünün bitmeyen mücadelesini anlatan oyunda,
koruyucu ruh, kırmızı maskeli Barong yanında, mezarlıkları gezen, hastalıkları
yöneten dul cadı kraliçe Randa, büyüleri kutsal suyla temizleyen bir rahip
vardır; dansın sonunda kazanan kaybeden olmaz, her şey dengede biter”
açıklamasına bakarak “abla”, giderek tek yöne, para ile ölçülen başarıya
şartlandırılmış toplum olma yolundayken, kazanan/kaybedenin olmadığı bir
anlayışı kavramakta zorlanmalarını hoşgörüyle kabullenir. Yine de, oyunu
binlerce yıldır aynı heyecanla, sempatiyle izleyen yerel halka bakarak,
rehberle aynı bakış açısıyla, “Peki biz,
Karagöz’den, Kavuklu ile Pişekâr’dan, -“abla”nın kısırlaşma korkusu toplu
terapisi dediği- erkek cinsel organının
kesildiği eğlenceli sahne türünden paralellikler taşıyan geleneksel seyirlikten
nasıl, ne zaman soğu(tul)duk?” diye sormadan edemez.
Dansçı heykelleriyle süslü
bulvarda yol alınırken rehber anlatır: “Batu
Ay, bulan taş anlamında; köy, hayal gücünü zorlayan formlarda, incelikli taş
işçiliği ile tanınır. Paras, nehirlerin
daraldığı yerlerden toplanan volkanik malzemenin, basınç altında bloklar haline
getirilmiş taşın ismidir.” Yoldaki uyarı tabelası üzerine “Hati kalp demek, HATİ HATİ DİKKAT.”
Bir araya gelmiş ince
gövdelerden oluşan, kutsal ruhları barındırdığından dipleri her zaman sunak ve
ibadet yeri, geniş gölgeli Banyan Ağacı
yakınında bir taş işleme atölyesinde
grup çalışanları izler: “Gri, siyah ve
açık sarı beyaz renkte taşlar, usta tarafından model kullanılmaksızın
şekillendirilir, çıraklar tarafından pürüzler giderilir, rötuşlanır.”
Caluk
Köyü’nden
geçerken “altın ve gümüş bu adada yok,
diğerlerinden çıkarılıyor ama bu köy altın ve gümüş işçiliğiyle ünlü.”
Yol boyunca adım başı, bir ağaç
kovuğunda, şemsiyeli, siyah beyaz kareli saronglu iki aslan yontusu önünde
hasır örme kaplarda pirinç, çiçek vb. cililer.
Bir
ağaç işleme atölyesinde ise,
yine ustaların ana hatlarını belirlediği desenleri çıraklar zımparalayıp
cilalıyor; derinlemesine kat kat iç içe geçmiş ağaç dalları, hayvanlarıyla bir
ormanın derinlemesine resmedildiği pano gibi ustalık eseri pek çok oyma için kullanılan
ağaçlar arasında dayanıklı Teak, Abanoz ve Sandal Ağacı yanında en ilginci, açık
sarı renkli, kabuğu kabaralı Krokodil
Ağacı.
Ubud’a doğru yol alınırken rehber
anlatır: “1920’lerde Alman ve Hollandalı
iki ressam, müzisyen ‘30’larda prensten aldıkları destekle, büyük yaşam gücü
zindelik anlamına Pitamaha’yı
kuruyor, genç sanatçıları eğitiyorlar. Bu hareket 1942’de Japon istilası
sırasında kesintiye uğruyor. Julia Roberts’ın oynadığı Eat, Pray, Love, burada çekildikten
sonra Ubud iyice popüler olmuş. 1890’lı yıllardan kalma bir saray var, Pitamaha
hareketi uyuyan bir köyü sanat kenti haline getirmiş… Halk gelecek bilgisine
önem veriyor, pirinç tarlasına konan sıska ördek, orayı satın alıp Bebek Bangil
isimli lokanta açan adam için bir işaret sayılmış. Buraya 30 yıl önce gelmiş
olsaydık, sadece pirinç tarlaları bulacaktık, trafik böyle olmayacaktı.”
Kıymetli
şeylerin konduğu çanak
anlamına Pundi Pundi Lokantasında sergilenen eski, marka bir motosiklet, servis
edilen ördek kızartmasından daha çok beğenilir. Pazara göz atıp caddede
yürümeyi seçen kardeşler, aşırı sıcağın verdiği zahmete karşın ufak tefek
alışveriş yapar, dükkânların giriş kapısı önüne konmuş, alışık olmayan
turistlerin kazaen basıp dağıttıkları pirinçli, çiçekli cililerin fotoğrafını
çekerler.
11. yy. Hindu Tapınağı Gunung Kawi’yi görmeye yollanan grup,
hangisinin nerede başlayıp bittiği belirsiz, yakın düzen köyler arasında patlamış
su borusunun iyice ağırlaştırdığı trafik yüzünden epey zaman yitirir.
Bir gün öncesinden “yanınıza örtünmek üzere şal alın ya da
pantolon giyin” uyarısı üzerine gayet tedbirli grubu karşılayan tapınak
görevlisi, şaşkınlığa aldırmaksızın ve ayırmaksızın şortlar, etekler,
pantolonlar üzerine, kadın erkek herkesi fuşya çiçekli sarongla donatır.
Çiçekler içinde huzur noktaları
gibi, arkadaki kaynağın yüzyıllardır beslediği, ortası kutsal sunaklı havuzlar
arasından geçilir, beş aslanın ağzından bir başka havuza şırıltıyla akan şifalı
olduğu söylenen suya gelinir. İri kıyım turuncu balıkların salındığı, dilek
paralarının şavkıdığı havuzun şifalı suyunu, sıcağı umarsız Ubud’dan getirdiği
baş ağrısına çare gören “abla”, küçüğün belgelediği biçimde sudan içer, tepe
çakrasını ıslatır, faydasını da görür.
Meyvesiyle beraber Mangosteen ağacı
ile bahçede asaletle salınmakta iri kıyım bıldırcınlar, dağları simgeleyen
yapılardan en yükseği, tepeden aşağı salınan uzun sarı kumaşla süslü olanı
fotoğraflanır. “Kutsal taş yapıların
kumaşlarla süslendiği, 210 günde bir yapılan 3 gün süren törenlerin, başı ile
aşamaları ahşap çanlarla duyuruluyor. 30 tapınak alanı kapsayan 23 tapınak var.
1917 depreminde ikisi hariç zarar görmüş ama 1963’teki patlamadan 6 km uzakta
olmasına karşın hasar görmemiş.”
Grup yola, doğuya, rehberin “1963’te patlayıp 3142 m olan yüksekliği
3000 m’ye düşen yanardağ, Doğu Bali’nin sembollerinden. Evlerini yataklarını
buna göre yerleştirirler” diye anlattığı Agung Dağı’na doğru devam ederken yol, kalabalık bir grup
tarafından doldurulur.
Şık kadınlar, erkekler,
omuzlarındaki sopalara bağlı hasır sepetlerde kümes hayvanları, meyveler,
yiyecekler taşımakta. Müzik eşliğinde güle oynaya yol alan grup, bir toplu ölü yakma
töreni için yürümekte: “100 ailenin
katılımı ile üç farklı -Şiva, Brahma, Vişnu- tapınağı ziyaret edip mezarlığa gidecekler, tabutlarını çıkardıkları,
bir gece evde misafir edecekleri ölülerini ertesi gün krematoryuma
götürecekler… Başrahip olmak için Brahman sınıfı üyesi olmak gerekiyor; dört
kast var, bir üst sınıftan biriyle evlenen kadın, sınıfını ve çocuğunu
yükseltir, alt sınıftan evlenen düşürür, pek tercih edilmiyor, yıllar öncesi
geçiş mümkün değildi. Köylerde yaşayanlar birbirlerini isimlerinden biliyorlar
ama okumaya şehre gidenler bu işi eskisi kadar izlemiyorlar… Kutsal hayvanı,
sembolü beyaz fil olan Brahma yaratıcıdır; kutsal kuş Garuda ile simgelenen
Vişnu yürütücüdür; beyaz bir boğa ile tanımlanan Şiva yok edicidir; Hindu
tanrıları bir bütündür.”
Atatürk Çiçeği’nin ağaç
versiyonları arasından geçen yol yükselirken bir sokak başında, yerel halkın
bayıldığı ve Temmuz’da festivalini yaptığı uçurtmaların siyah naylondan ilkel
ama gayet işlevsel bir biçimini, iki oğlandan biri salıverirken, diğeri koşarak
yükseltir.
Mandalina bahçelerini, uzun
aradan sonra bir benzin istasyonu böler.
“Birçok
grup, din var, keskin ayrımlar kalkmış. Okullarda çocuklar kendi dinlerini
öğreniyorlar, teoloji okuyup tapınaklarda görev alabiliyorlar. Öğrenim 9 yıl
sürüyor, yeni başkan 12 yıla çıkarmak istiyormuş. Devlet okulları parasız,
özelleri de devlet yarı yarıya destekliyormuş.”
“Abla”nın Peru gezisinden
tanıdığı muhteşem kokulu, salkım saçak Melek Borazanı ağaçları ardında 1730 m Batur Volkanı.
Kutsal
Dağ anlamına
başı bulutlu Agung Dağı eteğindeki taraçalara yerleşmiş, ana tapınak olarak da
kabul edilen Besakih Tapınağı’na
giden, çok yüksek ağaçlı yol epeydir, sıklıkla rastlanan doktor tabelalarıyla -Dokter Umum, Dokter Prakter, Dokter Gigi
(dişçi)- inişte.
Alacakaranlıkta ulaşılan, yoldan
aranıp beklemesi sağlanan biletçiden alınan bilet ve hızlıca sarong sarınma sonrası,
serinde, yüksek merdivenlerle bir üst taraçaya tırmanılan, yine dağları
betimleyen üç tanrıya adanmış tek sayılı çok katlı taş yapıların sessiz
siluetleri huzurunda tapınakta; karanlık iyice çöktüğünden tanıtımında sözü
edilen manzara görülemese de, gecenin
kendine özgü ses(sizliğ)ine karışan ziller, birkaç ampulün puslu aydınlığında
beyaz giysili bir ailenin çoluk çocuk katıldığı, okunmuş su, pirinçli tam
tekmil küçük tören, “abla” için muhteşem bir şölen!
Adım başı olsa da, medeniyete
uzaklık oranında pahalanan tuvaletler burada 5.000 rupi; -bir ihtimal daha ufak tefek insanlar olduklarından- az ufak
alaturka taşlı, yanı başında da içinde plastik bir maşrapa ile temiz su dolu,
yaklaşık 1x1x1 m’lik bir sarnıç.
Aksamalar yüzünden programın
bir eksiğiyle tamamlandığı yoğun günün dönüşünde otobüste tek ses çıkmaz;
yorgun grubun uyuyarak vardığı otelde, akşam yemeği sonrası dinlenmeye
çekilinir.
“Abla”nın
gezi arkadaşının bol fotoğraflı izlenimleri:
http://gezix.blogspot.com.tr/
Barong
Dansı
Gunung Kawi görselleri:
https://www.google.com.tr/search?q=gunung+kawi+bali&biw=1188&bih=585&tbm=isch&tbo=u&source=univ&sa=X&ei=mTURVMipJ4i6ygPO7IAo&ved=0CBoQsAQ
Besakih Tapınağı görselleri:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder