7 Ağustos 2014 Perşembe sabahı
05:00’te uyanıp, kahvaltı yapan grup 06:00’da yola koyulur. “Abla” araçta,
camdaki, Acil Çıkış anlamına gelen Dalam Keadaan Darurat uyarısındaki son
sözcüğün “zaruret” ile kuzen olduğundan
emin.
Trafikte
yitirilen zamanı azaltma amacıyla, bavulları bir gece önceden yola çıkarılan
grup, Mojokerto’ya dört saatlik tren yolculuğu için istasyona gelir.
Kalkışa
yarım saat kala, biletler pasaportlar gösterilerek teslim alınır. “Abla” üçlüsü
kalan zamanı, alacakaranlıkta şık bir avizenin aydınlattığı, eskiliğine karşın
temiz, güzel açık bekleme alanlarında dolanarak geçirirken rastladıkları,
tuvalet kapılarındaki stilize, sıkışmış kadın ve erkek ikonlarını çok eğlenceli
bulurlar.
Fotoğraf
ihtimaline karşı hemen saçlarını düzelten satıcı kadının önünde, birer kiloluk muz
ve salak hevenkleri dizili.
Piyano
müziği yayınlanmakta eski ama temiz trenin, başta çok soğuk, 5 no.lu
kompartımanına yerleşilir, yola çıkılır. Dışarıda çeltik tarlaları akarken,
ekranda siyah zeminde beyaz yazılarla, sessiz film formatında, Endonezya demiryollarının
hikâyesi anlatılmakta.
Küçük
kız kardeşin yanında oturan, bir ara başka kompartımandan gelen bir kadınla
çocuğun ziyaret edip saygıyla elini öptüğü yaşlı hanım, grubun programından,
rotasını inceler ve çok beğenir.
Bazısında
durulmayan istasyonlardan geçerken, barikatlar ardında sıcak sabahta onlarca
motosiklet, kaskları altında sabırla beklemekte.
İkinci
istasyon Solo Balapan’dan, iki hamal
yardımıyla şişkin kocaman bavullarla trene binen Arap kökenli genç adam, grubun
programını soruşturup öğrendikten sonra içtenlikle anlatır: Solo’lu eşi ile Yogyakarta’da okurken
tanışmıştır, iki de çocuklarıyla aile ziyaretinden dönmektedirler; bavullar,
Brunei’de pazarlanmak üzere batik doludur.
Arada
“abla”nın kardeşine poz da veren sempatik yiyecek satıcısının gülümseyerek
servis yaptığı kompartıman, ekranda Doğu estetiğiyle çekilen yeni tür dövüş
filmlerinden biri oynarken, yanında yardımcısıyla kondüktör tarafından ziyaret edilir,
biletler kontrol edilir.
Üçüncü
istasyon Madiun’da çok sayıda
motosiklet, kartonlarla sıkıca sarılı, nakledilmeyi beklemekte. Dördüncü
istasyon Nganjuk ile bir sonraki Jombang arasında bitki örtüsü değişir;
pirinç yerini mısıra, ekrandaki film ise yerini Sting’e bırakır.
Diplerine
tomruklar yığılı, gölgesi geniş, güzel siluetli ağaçlar arkada kalır, ekranda
ABBA çalıp söylerken, temiz, düzenli Stasiun
Mojokerto’ya varan grup tam saatinde, 11:00’de iner, bavullarıyla daha önce
yola çıkmış araçla buluşur.
“Java’nın doğusundayız, Pasuruan’a 1.5 saatlik bir
yolumuz var” bilgisine karşın kilitlenmiş trafik açılacak gibi
görünmez. “2006’da burada yol çalışması
sırasında çok bol miktarda çamur çıkması üzerine, köyler göçe zorlanıyor.
Jeologlar araştırıyorlar, buranın eski bir yanardağın kayıp kraterine yakın
olabileceği fikrine varılıyor. Bunu üzerine yeni bir otoyol yapılıyor. Bu
yüzden bir U dönüşü için bu kadar zaman kaybettik.”
Öğle yemeği sonrası çıkılan yol
yoğun ama akmakta. Dükkân önlerinde salkım saçak torbalarda karides cipsi; sarılar
yumurta, pembeler tapyoka ile renklendirilmiş.
Nehrin denize açıldığı noktada,
medcezir yüzünden iyice çekilmiş suyun çaresiz bıraktığı teknelerle Pasuruan Limanı, zamanında çok önemli
bir ticaret noktası. Tenha limanda çıplak ıslak toprakta zıplayıp duran, su
dolu çukurlara ulaşmaya çalışan balıklar bir zaman sonra yürümeyi başaracak gibi
görünmekteler.
Sağda solda, briket imalatı
yapılan büyük çukurlarla, mısır tarlalarıyla gitmekte yol; aracın filtresine
bakım, bir kez de düşen filtre kapağını bulup yerine koyma amaçlı iki mola ile
kesintiye uğrar. İkincisinde, başında durulan sokak, kısa zamanda çevre
evlerden, bahçelerden çıkıp gelen, operasyonu ve grubu izleyen sevecen
yerlilerce doldurulur.
“Alt
tabaka Müslüman, Hindu’ların alt tabakası da burada, Java’da Bromo’da; üst
tabakası ise Bali’de yaşıyor.”
Yolun iki yanında sıkça görülen
yüksek bambu iskeleler üzerinde güvercinlikler sonrası giderek tırmanışa geçen
araba, bir noktada boğulur. Grup iner yokuşun başına dek yürür; yeniden araca
geçilir. Epey tırmanıldıktan sonra varılan ufak garajın yanındaki camiden
yapılan ezan yayını, -araçta çaresiz
biçimde oturdukları sıra, hanımlardan birinin verdiği bilgiye göre, esnetilmiş,
zenginleştirilmiş, uzatılmış namazı nakletmekte- ülkedekine taş çıkartır,
travma ve işitme bozukluğu garantisi taşır yükseklikte!
18:00; Bromo’da, Java ve elbet Endonezya gezisi son durağı, son otele
varılır. Çevre, “abla” üçlüsünün Peru’da Melek
Borazanı adıyla tanıdığı, muhteşem güzellikte kokusu, çökmekte olan gecenin
serinliğinde dağı taşı sarmış, çiçekli ağaçlarla bezeli.
Dillerin karıştırıldığı Babil
Kulesi atmosferindeki lokantada, her dilden konuşan insanın buluşup akşam
yemeklerini yer yemez ortadan kaybolup, bahçelere bakan serin odalarına
dağılmalarının nedeni bir ihtimal, ertesi sabah gün doğumu için çok erken kalkılacak
olması.
“Abla”nın
gezi arkadaşının bol fotoğraflı izlenimleri:
Melek Borazanı görselleri:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder