24 Eylül 2014 Çarşamba

Onbirinci gün Endonezya, Java’da “abla” grubu, Mojokerto’ya gider, Pasuruan Limanı’na uğrar, Bromo Tengger Semeru Ulusal Parkı’na varır.



7 Ağustos 2014 Perşembe sabahı 05:00’te uyanıp, kahvaltı yapan grup 06:00’da yola koyulur. “Abla” araçta, camdaki, Acil Çıkış anlamına gelen Dalam Keadaan Darurat uyarısındaki son sözcüğün “zaruret” ile kuzen olduğundan emin.

Trafikte yitirilen zamanı azaltma amacıyla, bavulları bir gece önceden yola çıkarılan grup, Mojokerto’ya dört saatlik tren yolculuğu için istasyona gelir.

Kalkışa yarım saat kala, biletler pasaportlar gösterilerek teslim alınır. “Abla” üçlüsü kalan zamanı, alacakaranlıkta şık bir avizenin aydınlattığı, eskiliğine karşın temiz, güzel açık bekleme alanlarında dolanarak geçirirken rastladıkları, tuvalet kapılarındaki stilize, sıkışmış kadın ve erkek ikonlarını çok eğlenceli bulurlar.

Fotoğraf ihtimaline karşı hemen saçlarını düzelten satıcı kadının önünde, birer kiloluk muz ve salak hevenkleri dizili.

Piyano müziği yayınlanmakta eski ama temiz trenin, başta çok soğuk, 5 no.lu kompartımanına yerleşilir, yola çıkılır. Dışarıda çeltik tarlaları akarken, ekranda siyah zeminde beyaz yazılarla, sessiz film formatında, Endonezya demiryollarının hikâyesi anlatılmakta.

Küçük kız kardeşin yanında oturan, bir ara başka kompartımandan gelen bir kadınla çocuğun ziyaret edip saygıyla elini öptüğü yaşlı hanım, grubun programından, rotasını inceler ve çok beğenir.

Bazısında durulmayan istasyonlardan geçerken, barikatlar ardında sıcak sabahta onlarca motosiklet, kaskları altında sabırla beklemekte.

İkinci istasyon Solo Balapan’dan, iki hamal yardımıyla şişkin kocaman bavullarla trene binen Arap kökenli genç adam, grubun programını soruşturup öğrendikten sonra içtenlikle anlatır: Solo’lu eşi ile Yogyakarta’da okurken tanışmıştır, iki de çocuklarıyla aile ziyaretinden dönmektedirler; bavullar, Brunei’de pazarlanmak üzere batik doludur.

Arada “abla”nın kardeşine poz da veren sempatik yiyecek satıcısının gülümseyerek servis yaptığı kompartıman, ekranda Doğu estetiğiyle çekilen yeni tür dövüş filmlerinden biri oynarken, yanında yardımcısıyla kondüktör tarafından ziyaret edilir, biletler kontrol edilir.

Üçüncü istasyon Madiun’da çok sayıda motosiklet, kartonlarla sıkıca sarılı, nakledilmeyi beklemekte. Dördüncü istasyon Nganjuk ile bir sonraki Jombang arasında bitki örtüsü değişir; pirinç yerini mısıra, ekrandaki film ise yerini Sting’e bırakır.

Diplerine tomruklar yığılı, gölgesi geniş, güzel siluetli ağaçlar arkada kalır, ekranda ABBA çalıp söylerken, temiz, düzenli Stasiun Mojokerto’ya varan grup tam saatinde, 11:00’de iner, bavullarıyla daha önce yola çıkmış araçla buluşur.

“Java’nın doğusundayız, Pasuruan’a 1.5 saatlik bir yolumuz var” bilgisine karşın kilitlenmiş trafik açılacak gibi görünmez. “2006’da burada yol çalışması sırasında çok bol miktarda çamur çıkması üzerine, köyler göçe zorlanıyor. Jeologlar araştırıyorlar, buranın eski bir yanardağın kayıp kraterine yakın olabileceği fikrine varılıyor. Bunu üzerine yeni bir otoyol yapılıyor. Bu yüzden bir U dönüşü için bu kadar zaman kaybettik.”

Öğle yemeği sonrası çıkılan yol yoğun ama akmakta. Dükkân önlerinde salkım saçak torbalarda karides cipsi; sarılar yumurta, pembeler tapyoka ile renklendirilmiş.

Nehrin denize açıldığı noktada, medcezir yüzünden iyice çekilmiş suyun çaresiz bıraktığı teknelerle Pasuruan Limanı, zamanında çok önemli bir ticaret noktası. Tenha limanda çıplak ıslak toprakta zıplayıp duran, su dolu çukurlara ulaşmaya çalışan balıklar bir zaman sonra yürümeyi başaracak gibi görünmekteler.

Sağda solda, briket imalatı yapılan büyük çukurlarla, mısır tarlalarıyla gitmekte yol; aracın filtresine bakım, bir kez de düşen filtre kapağını bulup yerine koyma amaçlı iki mola ile kesintiye uğrar. İkincisinde, başında durulan sokak, kısa zamanda çevre evlerden, bahçelerden çıkıp gelen, operasyonu ve grubu izleyen sevecen yerlilerce doldurulur.

“Alt tabaka Müslüman, Hindu’ların alt tabakası da burada, Java’da Bromo’da; üst tabakası ise Bali’de yaşıyor.”

Yolun iki yanında sıkça görülen yüksek bambu iskeleler üzerinde güvercinlikler sonrası giderek tırmanışa geçen araba, bir noktada boğulur. Grup iner yokuşun başına dek yürür; yeniden araca geçilir. Epey tırmanıldıktan sonra varılan ufak garajın yanındaki camiden yapılan ezan yayını, -araçta çaresiz biçimde oturdukları sıra, hanımlardan birinin verdiği bilgiye göre, esnetilmiş, zenginleştirilmiş, uzatılmış namazı nakletmekte- ülkedekine taş çıkartır, travma ve işitme bozukluğu garantisi taşır yükseklikte!

18:00; Bromo’da, Java ve elbet Endonezya gezisi son durağı, son otele varılır. Çevre, “abla” üçlüsünün Peru’da Melek Borazanı adıyla tanıdığı, muhteşem güzellikte kokusu, çökmekte olan gecenin serinliğinde dağı taşı sarmış, çiçekli ağaçlarla bezeli.

Dillerin karıştırıldığı Babil Kulesi atmosferindeki lokantada, her dilden konuşan insanın buluşup akşam yemeklerini yer yemez ortadan kaybolup, bahçelere bakan serin odalarına dağılmalarının nedeni bir ihtimal, ertesi sabah gün doğumu için çok erken kalkılacak olması.

 

“Abla”nın gezi arkadaşının bol fotoğraflı izlenimleri:


Melek Borazanı görselleri:

Hiç yorum yok: