24
Ocak 2016 Pazar sabahı,
az sayıda ama iyi niyetli, gayretli personelin koşuştuğu kahvaltı çok zengin;
et yemekleri, fasulye, tako, tropik meyveler, yoğurt, peynir…
Mexico
City’nin 2200
m. rakımı yüzünden hava soğuk; Patricia, “ü”
sesi üzerinde çalışıp “günaydın”
demeye uğraşırken ikinci rehber Jose ile tanışan grup şehir turu için yola
koyulur. Oteller gibi araçlarda da ısıtmaya ihtiyaç duyulmuyor, soğukla nasıl
başa çıktıkları sorusunu Jose, “Giyinerek!”
diye yanıtlar.
“1940’larda
ilk otel restoranın açıldığı Zona Rosa
(Gül Semti), Ripley Modern Sanat Müzesi… Pazar mangal günüdür, kuzu eti kaktüs
yaprağında pişirilir. Mısır yaprağında baharatlı mısır bulamacı tipik
kahvaltıdır.” Eski
Yunan izi taşıyan 18-19. yy. Kolonyal bölge; “…burası modern kentin başlangıcıdır…”
1862-1865 arası Napolyon’un
emriyle Reforma Meydanı ortasına
dikilen Kolomb heykeli, Pazar günleri 15:00’e dek trafiğe kapalı geniş
caddelerden buraya akan bisikletlileri, koşucuları gözlemekte.
“Dört
ayak üzerindeki kubbe, Devrim Anıtı… 1966’dan bu yana metro var…” Başı kalabalık -“abla”nın Peru’dan tanıdığı- Tamales tezgâhını işaretle, “Mısır unu lavaşa, kıyma sebze konup
kapatılır, kızartılır…” Geniş caddede dizili büyük eski binalar, “Son Aztek kralının hapsedildiği zemini çökmüş
kilise, Cortes’in evi, Santa Cruz Kilisesi, vitrayları 1904’te Amerika’dan
getirilmiş Güzel Sanatlar Binası… Ada üzerine kurulan, kamışlarla yükseltilen
toprakta tarım yapılan kentin ağırlığı arttıkça şehir çökmekte, 3 m aşağıda su
var…”
Oniks, siyah, yeşil mermer ve
bronzla yapılmış, -%80’i Katolik, %10’u
Protestan, %5’i Musevi- halkın, çocuklarını, 6 Ocak’ta ilk mektuplarını
postaya vermek üzere getirdikleri, son Bond filmine de ev sahipliği yapmış 1904
tarihli görkemli Posta Binası’nı, 1921’de
ilk anayasayı yazan sömürgecinin -adamı
görmezden gelen ahalinin AT dediği- at üzerindeki, kuytuya konmuş heykeli
izler.
Alt katındaki pasaja zengin bir
eczanenin yerleştiği, taş oymalı Çinili
Ev’in üst katları, saçları filede parlak renkli yerel giysili kızların
servis yaptığı, duvarları Cortes’in yerli karısının resimleriyle süslü, yüksek
tavanlı, aynalı, şıkır şıkır avizeli geniş lokanta ve pastane salonlarıyla
dolu. (Kahve 22 Peso, kaktüs ananas suyu
49 Peso)
Çökmekte Aziz Francis Kilisesi içinde altın varak ışıltısında, yerli
kültürlerle harmanlanıp yeniden yorumlanmış Koruyucu Meryem düzenlemesi süregelen
ayini dinlemekte.
1910’da niyetlenilen anıtın
sadece kaidesi yapıldığından, -kaide
anlamına- Zocalo, bir yanda Metropolitan Katedrali, diğer yanda Hükümet
Sarayı ile kuşatılmış; Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun toprak reformu
konulu toplantısına 840 km öteden gelen 100.000 yerlinin katıldığı, Dünyanın en
büyük meydanlarından biri.
Görülesi Hükümet Sarayı bahçesi, gelişkin, çeşidi bol kaktüs düzenlemesiyle çok
zengin. Duvarlar boyu Meksika tarihini anlatan detaylı resimler Meksikalı
ressam Diego Rivera’nın elinden
çıkma.
Merdivenlerin karşısına gelen
duvar resmiyle başlayan Jose anlatır: “Farklı
yerli kabileleri arasında yüzü tek açık atlı Cortes, mağlup yerlilerin yüzlerinin
kölelikle damgalanışı… Daire Tanrısal sembol olduğu için tekerlek
kullanılmamış… Komünist devrim, Meksika Devrimi, Sanayi Devrimi başlangıcı,
rahibin hayat kadınını öptüğü sahne kilisenin yozlaşmasını simgelemekte… Daha
iyi bir hayata inşaatla geçilir
fikrindeki Rivera’nın düzenlemesi altında Rus ilk eşi ve ikinci eşi Frida Kahlo…
1862’de Fransızlara yenilen yerlilerin toprak verişi… 1910 Zapatist Devrim…
Fetih öncesi ada üzerindeki kentin, üç kapıdan girilen, kanallar üzerindeki ilk
yerleşimi, İspanyolların tanımadığı domates, patates, kakao takas sahnesi,
dokunan kumaşın doğal malzemeyle boyanışı, altın, gümüş hasadı, işlenişi;
tropik meyve, mısır, kakao tarımı panoları yanında 30 günden fazla dayanmadığı
için ticarete sokulmayan chico sapote; dokumacılık, kâğıt vs. yapımında
kullanılan kaktüs… Yerlilerin aile armalarıyla damgalanışı… Diego frengiden
ölen Cortes’in yüzünü çirkin ve yeşil çizmiş… Hıristiyanlığa direnenlerin
asılışı, servetin el değiştirmesi…”
Bağımsızlığın ilan edildiği, kubbesi,
ışınlar yayan piramitten bakan gözle süslü, yarım daire düzenli Kabine Toplantı
Odası’ndan çıkışta devlet adamları portreleri, eşyaları sergilenmekte.
İki çan kulesinden 24 çanın
şenlendirdiği, yorgun kapıları orijinal, Peter’a adanmış kilise avlusundaki, 3
m derinde, eğreltiler arasından suyun, net biçimde göründüğü camla örtülü
dikdörtgen delik, kentin batmakta
oluşunun kanıtı!
Gece aydınlatılan Işık
Anıtı’nı, iri taş Olmek kafaları sıralı –interaktif
çocuk, müzik, teknoloji- müzeler alanı, lunapark, su bisikletlerinin
yüzdüğü yapay göl izler.
Öğle yemeği için gidilen Ulusal Antropoloji ve Tarih Müzesi’nde,
mimarı Pedro Ramirez’in avlu ortasına diktiği, tepesindeki tekerlekten şakır
şakır sular akan devasa, gövdesi yılan, kartal, jaguar kabartmalı hayat ağacı
düzenlemesi çok etkileyici.
Yemek masasında sürahiler
dolusu, ebegümeci çiçeği ile renklendirilmiş koyu kırmızı tatlı su, grubun,
izleyen günlerde de sık sık karşısına çıkacaktır.
Müzede, Jose’nin rehberliğinde
dolaşılırken “abla” ufak notlar almaya çalışır: Çok sayıda Tanrı arasında en
önemlilerden biri, kuş başlı, ellerinden sular damlayan yağmur tanrısı Tlaloc… Gündelik yaşamdan sahneler…
İnsan kurbanları sırasında “Tanrı’nın ordusu”nda yer alma gönüllülerini rahatlatan
şamanlar… Buzul Çağı’nda Asya’dan Bering Boğazı üzerinden göçler tezini
destekleyen çekik gözlü figürinler… Enkarnasyon gereği yüzlerin kapatıldığı
yarı değerli taş, çokluk yeşim maskeler…
Tikal
Stelası’nda
anlatılan: “Kurban, hamamda, buhar
odasında temizlenir, peyote ile uyuşturulur, törenle sökülen kalbi dört yöne tutulur.
Aztekler kalanı yerlerdi, şimdilerde aynı törenler domuzlarla yapılmakta…”
Karnında içine kalbin konduğu
bir çanak taşıyan sırtüstü yatmakta Chacmool,
törenlerin önemli bir figürü… Petrol yakılan kaplar… Piramit inşaatını anlatan
resimler… Yerlilerin çok değer verdikleri turuncu deniz kabuklarından yapılma
savaşçı zırhı… Yine deniz kabuklarıyla süslü bir çakalın ağzından çıkan savaşçı
başı… Top sahasında bulunan taş halkalar… Azteklerin kölelerinin, sahipleri
için yaptıkları objeler… Yivli bir blok, kurban taşı… “14.yy’da İspanyollarla karşılaştıklarında, onları, dönüşünü
bekledikleri Tüylü Yılan sanmışlar… Güneş
Diski, dil, kurban bıçağı formunda… Aztek mitolojisine göre insan dört kez yaratılıp
yok edildi, biz beşinciyiz… Müzik önemli, doğumda da ölümde de kullanılıyor…
İnsan kemiği üflemeli çalgı… Orijinali Cortes’e hediye edildiğinden
Avusturya’da bulunan, parlak mavi quetzal tüyleriyle süslü Aztek başlığı…”
Dönüş yolunda Zona Rosa’nın bir
bölümünden geçerken Jose’nin demesine göre “Burası
gay’lerin takıldığı bir alan, aileler gelmeyince lokantalar başka yerlere
taşınmaya başlamış… Zenginlerin yaşadığı bölümde suç oranı en yüksek…”
Mariachi’de yenen akşam yemeği Aztek
çorbası ile başlar, sütlü bir tatlı ile sona erer. “Abla”nın, yanında, toprak
maşrapayla sunulan narenciyeli sangria dışında ilgi duymadığı tekila, grubun
daha genç üyelerince, yerinde denenir.
Jose’nin demesine göre,
pantolonları iki yanı boydan boya minik çıngırak dizili Mariachi ismi aslında Fransızca “mutlu”dan
gelmekteymiş, Garibaldi’nin torunlarından biri Zapatistaları desteklemeye
geldiğinde duyduğu bu müziği çok sevmiş. Canlı şen şatır müziğe inat, lokanta
girişinde, mangal koruna bağrını açmış bir oğlak dört ayağından gerilmiş, “abla”
grubunun Güney Amerika gezilerinden tanıdık olduğu biçimde, sükûnetle ağır ağır
dönmekte…
Zapatista
Ulusal Kurtuluş Ordusu: https://tr.wikipedia.org/wiki/ Zapatista_Ulusal_Kurtulu%C5% 9F_Ordusu
Mexico
City görselleri: https://www.google.com.tr/ search?q=mexico+city&biw=1366& bih=657&tbm=isch&tbo=u&source= univ&sa=X&ved= 0ahUKEwjv6L6h7KbLAhXKjCwKHeWlC aMQsAQIGQ
Diego
Rivera duvar resimleri görselleri: https://www.google.com.tr/ search?q=diego+rivera+wall+ paintings&biw=1366&bih=657& tbm=isch&tbo=u&source=univ&sa= X&ved= 0ahUKEwj83Nvq56bLAhUDXiwKHbcWA JQQsAQIHA
Ulusal
Antropoloji ve Tarih Müzesi: https://www.youtube.com/watch? v=LdDLdGFIMYM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder