25
Ocak 2016 Pazartesi,
iş günü sabahı kalabalık trafikte motosikletliler ağırlıklı.
Henüz soğuk aracın içi, nefesle
ısınacağa benzemez; önünden geçilen binayı gösteren Jose anlatır; “…İş ve işçi bulma kurumu, aynı zamanda
sendika gibi çalışıp sorunları çözer… Sokak yemeği satan tezgâh, puesto, evsizler işletiyor, önce
mahallenin onayını almaları gerekiyor, sonra sırayla diğer kurumların, rüşvet
çok yaygın.”
Çok katlı bir yapı önünden
geçerken “Meksika’nın kalabalık
kentlerinden Sao Paulo’da 60’larda başlayan gökdelenleşme, şimdilerde, yenileme
maliyetlerini karşılayamadıklarından, kent, işgalcilerin kaldığı metruk bir
gökdelen mezarlığına dönüşmüş durumda.”
Garibaldi
Meydanı, “İşçi pazarı”.
Tlatelolco,
Üç Kültür Meydanı;
araçtan inen gruba, son depremde bir karış çöken cadde ile kaldırım arasındaki
düzey farkını gösteren Jose “San Andreas
yanında bir de Coco isimli fay hattı var.”
Aztek, Kolonyal ve Modern
Dönemin bir arada görülebildiği geniş panoramaya hâkim taraçada Jose “Pazar yeri Aztekler döneminden kalma” der,
“Sonra İspanyollar, yerlilerin, Venüs’ün döngüsünü izleyerek her
52 yılda bir yaptıkları piramitlerden birini yıktırmışlar, tabanı üzerine 1425
tarihinde yıkıntılardan, yine yerlilere bir kilise yaptırmışlar.”
Grubun yolu bu kez Dünyanın en
zenginlerinden Meksika iletişim şirketleri Telcel ve Telmex’in reklamı için
trafiği durduranlar tarafından kesilir.
Varılan geniş meydanın hemen
girişinde, iki yana doğru ayrılmış ön cephesi hemen fark edilen, Meryem’e
adanmış, 1595 tarihli Yaşamın Işığı
Kilisesi; “Hıristiyan olmuş bir yerli
gece rüyasında davet alır, gittiği tepede Meryem’in suretini görür. Kilise bu
vizyonu reddeder, yerlinin sözü ancak ölümü sonrası kabul görür. Burası bu
yüzden Latin Amerika Kilisesinin merkezi, Piskoposluk sayılır… Depremde eğilince iki yıl ibadete
kapatıldı, avizeler İspanya’dan, vitraylar İtalya’dan, org Almanya’dan… Zemin
oniks.” Bazilika düzenindeki iç mekânda, kenarda bir kadının mikrofona
söylediği ilahi dalgalanmakta; avizelerin zincirleri şakul işleviyle,
çerçevelerin, sütunların eğriliğini göz önüne sererek tabandan alınan eğim
duygusunu pekiştirmekte.
Meydanın diğer yanında 1980
tarihli modern kilisenin ferah içi dışından çok daha güzel; dua sonrası yanı
başındaki yaşlı yerli kadının, elini sarıldığı “abla” gibi kalabalık, barış
mutluluk dilekleriyle birbirlerinin elini sıkar. Ardından, altından yürüyen
bantla geçilirken, altarın arkasına düşen görkemli çerçevede sergilenen,
üzerinde Meryem’in suretinin belirdiği tunik fotoğraflanır.
Teotihuacan yolunda, kent
dışında, 12 milyon nüfusun barındığı, tepelere parlak pembe, turuncu, sarı,
mor, su yeşili renklerle yayılmış evler için, “Mexican favela!” der Jose, “alt
yapı var, çok yoksul değil, yaşanabilir.” Yolun öte yanı sanayi bölgesi. “36 saatte Amerika’ya ulaşan otobandayız.”
Obsidyen atölyesi durağında ilk
sunum, pulque yapımı; Aron,
çevresinde toplananlara anlatır: “Agave, aloe vera ailesinden, -“abla”nın
Marmaris anılarında Mısır İnciri ismiyle yer alan- Frenk İnciri; suyu içilir, meyvesi yenir, şekeri düşürür, kalsiyum ve
vitaminden yana zengin. 10 yaşına geldiğinde göbeğinden çıkan kalın sap
kesilir, raspador denen metal
kaşık-kepçeyle küçük haznenin iç duvarları kazınır; şekersiz ama tatlıdır, 6 ay
boyunca günde 2 litre özsu salar, 6 ay sonunda ölür. Yağından şampuan, sabun
yapılır. Hindistan Cevizi sütüne benzer bir lezzeti olan kıvamlı özsu, sukabağı
benzeri bir pipetle çekilir; hemen fermente olur, %4 alkollüdür, likör ve
tekila yapımında da kullanılır.”
Aron o ara nasıl yaparsa, -etli yan yapraklar değil- ortadan
kesilen sapın ilk katmanından incecik bir tabaka çıkarır, kuruduğunda ufalanan
nemli esnek zar “kâğıt olarak, lifler ise
dokumacılıkta kullanılıyor”; ikinci hareketi ile de sapın ucundaki dikeni
çeker, ardında uzun iple, iğne-iplik elde ederek, sağlamlığını bizzat test eden
“abla”nın derin hayranlığını kazanır.
Ardından gruba, ferah
düzenlenmiş bahçenin ortasında sıradan bir yığın gibi görünen, üzerlerine su döküldüğünde
ışıldayan değerli taşlar tanıtılır: “Meksika’dan
çıkan Obsidyen’in en önemlisi, -eliyle
ötedeki yükseltileri işaretle- Teotihuacan’da
çıkan. İşlenmesi kolay, siyah, parlak, keskin. Bıçak, mızrak ucu yapımında
kullanılan volkanik camın değişik renkleri var, en değerlileri Güneş’in ve
Ay’ın dışkısı denen, altın ve gümüş ışıltılı olan.”
“Aventurin,
malahit, kaplangözü, lapis lazuli, turkuvaz, yeşim, quartz türleri, aquamarin,
ametist, opal…” Taşların
kutsallığının, enerji taşıyor olmasından kaynaklandığını anlatan rehber, tören
masklarının elmasla şekillendirildiğini, sahte ile gerçek arasındaki farkı,
tasarımların, müzedekilerin replikaları olduğunu, hükümetin satışa ve ülke
dışına çıkışına izin verdiğini, son olarak da ürünlerin sertifikalı olduğunu
bildirir.
Bir gün mayalanmış, kıvamlı,
bulanık, yumuşak içimli pulque tadımını, tuzlu limonlu tekila deneyimi ve mayhoş
Frenk İnciri likörü izler. “Abla”nın alışverişi kaktüs lifinden örülme bir
peeling eldiveniyle (100 peso)
sınırlı kalır.
Kısa Teotihuacan yolunda, festivallerde tüketilen içkinin artışıyla, ay
yüzeyinde görülen tavşana benzer leke çevresinde üretilen söylenceler dolayısıyla
Jose’nin söylediği, “herkesin kendine
göre bir tavşanı vardır” sözü, “abla”nın pek hoşuna gider.
Renklerini koruyan iri çiçek
kabartmalarının bulunduğu kapalı bölüm sonrası, önce Ay Mabedi’ne, sonra da Ölüler
Yolu’nun öte ucundaki Güneş Mabedi’ne,
son olarak da bahçesini köstebeklerin eşelediği Quetzalcoatl Tapınağı’na yürünür. Arada da, bir kaktüs yaprağı üzerindeki
beyaz böcek larvalarını ezip kaktüsün suyuyla birleştirerek kırmızı renk elde
eden bir yerli izlenir.
Tanrıların
Şehri diye
anılan, zamanında Roma’dan bile büyük bu önemli kent, bilinmeyen nedenle aniden
terkedilişi, yapıların Gize’dekiler gibi Orion Takımyıldızı’nın yansıması
gözetilerek yerleştirilişi, en yakın kaynak Brezilya’da olduğu halde bazı
tapınaklarda kara mika kaplama kullanılışı gibi gizemler barındırmakta.
Güneş Mabedi'nin az sayıda
basamaklı bahçesine “bile” arkadaşının elini tutmadan inemeyen “abla” sıcağı,
şunu, bunu bahane edecek değil! Çok dar ve dik merdivenlerde ilk kez, yükseklik
korkusunun ne menem bir şey olabileceğini dehşetle dener ve ilk birkaç
basamaktan sonrasını tırmanmaya kesinlikle yeltenmez. Dolanırken rastlaştığı,
kendisi gibi geride kalmayı yeğlemiş katılımcılardan, ressam-arkeolog hanım,
sohbetleri sırasında, aynı dönem
Anadolu’ya bakarak, Aztekleri geri bulduğunu anlatır.
Pulque
görselleri:
Obsidyen:
https://tr.wikipedia.org/wiki/ Obsidyen
Teotihuacan:
https://tr.wikipedia.org/wiki/ Teotihuacan
Teotihuacan
görselleri:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder