20 Mart 2016 Pazar

“Abla”nın Meksika, Guatemala, Honduras gezisi 7: Uxmal - Merida


29 Ocak 2016 Cuma sabahı, bir gece önce “Bavullar 7:00’de kapıya konsun, çıkış 7:30” talimatı almış deneyimli katılımcılar zamanında toparlanır; yakını trafik kazası geçirdiğinden ülkeye dönen bir kişi eksikle, araçta yerlerini alır.

Uzun, bakımlı sahili boyunca koşanlarıyla geride bırakılan Campeche, “Kolonyal bir kenttir, 1525 tarihli, ganimetin Avrupa’ya yollandığı limanı daha sonra 30-40 km kuzeye taşınmıştır. Merida’da da olduğu gibi korsanlara karşı bir kalesi vardır. Birkaç yıl önce denizde patlayan bir petrol platformu yüzünden çok kirlenen Meksika Körfezi’nin temizlenmesi uzun zaman aldı. Kentlerde çöp işi organize değil, bazen aralarında para toplayıp bir kamyonetle mahalle içi toplatırlar, satacak birileri ayrıştırır, bazen yakılır.”

Kıyıdan ayrılan, ortası, iki yanı ağaçlı geniş yol bu defa anız yangınlarına tanıklık ederek sürer: “Zehirli yılanlar anıza saklanıyor, yağmur mevsimi öncesi kontrollü orman yangınlarıyla… Yukatan Mayaları Yukateklerin topraklarındayız, kendilerine özgü bir dilleri var, fiziksel özellikleriyle de ayrılırlar, boyunları yoktur; tümünde bulunan doğum lekelerini, karışmamış olduklarının kanıtı sayarlar, nazar inancı vardır.”

Bir buçuk saatlik Uxmal yolu boyunca rastlanılan, güneş enerjisiyle çalışan tarayıcılarla donanmış narkotik polisi işbaşında.

Avrupa’da müzelerde bulunan bir kaçı dışında, tüm Maya El Yazmaları’nı yaktıranlardan biri, din adamı Diego de Landa’nın yerlilerin yaşamını incelediği kitap araç içinde elden ele gezdirilir.

“Meksika, petrolünü 1950’den beri kendisi çıkarıyor, Amerika, Kanada ve İspanya’ya yolluyorlar. Günde 2,5 milyon varil çıkarılıyorsa da vasıflı değil, altı rafineri olmasına karşın teknik bilgi yetersizliği yüzünden daha çok işlenmesi için Amerika’ya yollanıyor. 50 yıllık rezervleri var. Körfezde kirliliğe neden olan kazalara çok sık rastlanıyor. Campeche’den doğalgaz da çıkıyor.”

“Yüzeyden giden petrol hatlarından, bilenler tarafından petrol hırsızlığı yapılıyor. En iyi ücreti de bu sektörde çalışanlar alıyor, 1,3 milyon işçinin 900 bini sendikalı ama sendika yozlaşmanın baş aktörlerinden, şirketlerde büyük yolsuzluklar var.”

Katılımcılardan bir bey petrol kaçakçılığını anlatır: “İşlenmiş rezervden, ana hatta verilmeden alttan döşenmiş bir başka hatla bize yollanıyor, termal kameralarla da havadan saptanabilir; Türkiye’de böyle 50 hat var, tırlar, tankerlerle de İskenderun’a geliyor, legal, illegal karıştırılıp pazara sürülüyor.”

Patricia devam eder “…bir de burada servis istasyonlarında ödediğimiz kadar alamıyoruz, temiz de değil; yine de bu ülkeye Vahşi Batı gibi bakmamak lâzım, gelişmekteler.”

Klâsik öncesi, klâsik ve klâsik sonrası dönemlerde üç kez inşa edildiğinden Yukatek dilinde “üç kez” anlamına Uxmal, Dünya mirası listesinde, 5.-6. yy’da, Puuc mimarisiyle inşa edilip 1200 civarında da terk edilmiş, zamanında 40 bin kişinin yaşadığı, diğerleri gibi zemin dâhil her yanı renkli sıvayla, rengârenk bir kent.

“Müze girişinde alınan iki ayrı biletin biri devletin kasasına, diğeri yöre halkına gidiyor. Kuruluşuyla ilgili söylenceye göre, bilge bir kadın ölümü yaklaştığında bilgisini aktaracağı kimse olmadığından, danıştığı, tepelerdeki ululardan bir yumurta alır. Yumurtadan el kadar bir çocuk çıkar; anası suya gittiğinde oğlan elini ateşe sokup, sesi, yeni kralı haber veren bir gong çıkarır. Diğer kral adaylarıyla sınava tâbi tutulan gencin kilden yapıp ateşe attığı form büyür, piramitler meydana çıkar. Krallığı 60 yıl sürer.”

Patricia’nın yere neredeyse uzanarak, çekmeden, “tekilaaaaa!” diye talimat verdiği toplu fotoğraf çekimi sonrası varılan, “Kâhinler Mabedi’nin –alt kısmı sade, üst kısmı süslü- Puuc mimarisi özelliği taşıyan, 45 derece açılı doğu yüzüne, rahiplerin seslendiği açıklığa bakıyoruz.” Tepesinde iki akbabanın döndüğü avluya bakan, üç hayvanın bileşimi yağmur tanrısı kabartmalarını, kuş ve darıyla süslü çatı çıkıntısı izler. “Kehanet için Tanrılarla bağlantı amaçlı ritüeller sırasında kadın şaman dilini, erkek ise cinsel organını keserek kan akıtır. İçeride bir mezar yok, avlu ortasında bir –“abla”nın Hindistan’da tanıştığı, kadın ve erkek cinsel organlarını, iç içe stilize biçimde simgeleyen taş düzenleme- lingam.”

Güney kapısından girilen Rahibeler Sarayı, “Kuzey kapısı kutsal, daha yüksek; elit kesimin seremoni alanı yamuk avlu” …birkaç renkte formalarıyla cıvıldaşmakta öğrencilerin işgali altında.

Topa dirsek-bilek arası ve kalça ile vurularak oynanan, topun yere değmemesi esasına dayalı Top Oyunu Sahası; “İyi ile kötü arasındaki savaşı sembolize eder, iki kardeş tanrı, gürültülerinden rahatsız olan yeraltı tanrılarıyla savaşırlar. Yenenin, yenilenin olmadığı, zaman içinde kuralları değişmiş, halâ oynanmakta olan bir oyun.”

Araca gidilirken rastlanan, kuru yapraklar üzerinde ağır ağır yol alan iguana, grupça fotoğraflanır.

Çikolata Müzesi: Orman içi geniş alana yayılmış, etiketleri, haklarında bilgi veren bitki ve hayvanların bulunduğu kafesler arasından müzikle yönlendirilen katılımcılar, oturdukları sıralar karşısındaki gösteriyi izler: Çiçekli çardak altında önce, kolları, çıplak göğsü, yüzü boyalı bir yerli önce tütsü yakar, dört yönü selamlar. İri bir deniz kabuğuyla çağırdığı beyaz tunik-pantolon giysili, başlarından püsküller sarkan dört yerli yere çöküp koyun, inek, kuş sesleri çıkarırken, ayakta kalan bir ilahi söyler; birkaç yapraklı dalla oturanları arındırır, üç vurmalı sazla ve deniz kabuklarıyla etkileyici müzik üretirken sahneye giren yerlinin elindeki kakao meyvesi tütsüyle kutsanır. Müzik ritm değiştirir, dört yerli sırayla sahneyi terk eder. Töreni yöneten sona kalır sessizlik içinde selam verir.

Kafeslerinde çalımla, hızlı hızlı dolanan jaguarlardan, yaralandığı için doğa yaşamı sona eren erkek jaguar 2 yaşında; diğeri, zengin sahibine saldırdığı için buraya yollanan, dişi ve 8 yaşında.

Bahçedeki ot çatılı bir başka evde, gündelik eşyalarla gömülmüş bir yerli mezarı ve ev yaşamı sergilenir. Bir diğer, daha geniş, ateş kokan evde sıralar karşısında, üzerinde, ahşap gereçler, bir el değirmeni bulunan ahşap tezgâh ardında Andres, Antonio ve Fabiola, Olmec’ler tarafından M.Ö.1000 civarı üretilmeye başlanan kakaonun, Mayaların içtiği şekliyle Ki’xocolatl, yapımını anlatır: “İçine süt konmaz, acı biber ve vanilya ile tatlandırılır. Süt ve şekeri İspanyollar eklemiş. Kakao bitkisinin tohumları ahşap kapta 3-8 gün mayalanır, tadı oturması için açık havada bekletilir, sonra kavrulur. Eğimli bir taşta taş merdaneyle öğütülür, macun kıvamına geldiğinde kaynatılır, yağı üstte toplanır. İlk başlarda sadece boyanma amaçlı kullanılmış.”

Karıştırılarak, sunularda kullanılan sürahi içine üfleyerek, ya da kaptan kaba aktarılarak köpürtülen kakao, “dikkat sıcak!” uyarısıyla tadıma sunulur. Masa üzerindeki şeker, süt, acı biber, vanilya, tarçın vs. dolu ufak kaplar önündeki turist kuyruğu, sırası geldikçe kendi çikolatasını gönlünce üretirken “abla”nın seçimi, olabildiğince Mayaların tükettiği şekliyle olur.

Merida’ya gitmek üzere otobüs çevresinde toplananların şoför Jose’den öğrendikleri; tekerleklerdeki tuhaf aparatın işlevi, yolun meyline göre tekerleklerin havasını otomatik olarak azaltıp, çoğaltmak.

“Yukatan Eyaletinin başkenti Merida’nın nüfusu 1 milyon, merkezde yaşam pahalı…”

Eski, şık bir at arabasının bulunduğu bol çiçekli bahçeye bakan, duvarları resim ve aynalarla süslü, mekâna özgü avizeler yanında, yaprak motifli pervanelerin serinlettiği, kemerlerle ayrılan salonlarını neşeli bir uğultunun doldurduğu, 200 kişilik lokanta Chaya Maya’nın sahibi bir Türk, Osman Bey; 20 yıl önce Kanada’da tanıştığı eşinin ardından Meksika’ya gelip yerleşmiş, iki evlât sahibi, güler yüzlü bir adam: Chaya, yemeklerde, içecek yapımında kullanılan, çınar yaprağı benzeri ince narin bir bitki, lima ise limon ama lime değil!

Uzun masada Meksika yemeklerinden bir derleme: Kabak çekirdeği, avokado ve fasulye ezmeleri, yeşil acı biberli, soğanlı ve domatesli soslar, tako, mısırunu lavaşlarda et yemekleri, tamales ve tatlı: Orijinali lokma benzeri kızarmış şerbetli hamurken Osman Bey’in kabuk tarçın, meyve, dondurma ve anasonlu likör x-tabentun ilavesiyle çok lezzetli bir hal alan Caballero Pobre. Ayrılırken, kendilerini uğurlayan Osman Bey’in, sinemacı olmaya niyetli oğlunun adını (Osman Kaan Tahirbeyoğlu) başarı dileğiyle defterine not eden “abla”, yeni bir Dünya için yeni sözleri olan Yeni İnsan’a ihtiyaç olduğu, bilincindedir.

“Abla”, kardeşleri ve teyzenin de aralarında bulunduğu bir grup katılımcı otelden çıkar, art arda gelen faytonlara (350 Peso) binip, sürücünün tek tek anıtları, otelleri ve ille de zengin ailelerin evlerini gösterdiği bir Merida turu yaparlar.

Akşam yemeği sonrası toplanıp Zocalo Meydanı’na yürüdükleri sıra, grubun yanından hızla geçen, kasaları kar maskeli, ağır silahlı federallerle yüklü siyah kamyonetler, fikir değiştirip otele dönmelerine neden olur. 


Hiç yorum yok: