28 Mart 2016 Pazartesi

“Abla”nın Meksika, Guatemala, Honduras gezisi 15: Mexico City - Amsterdam - İstanbul


6 Şubat 2016 Cumartesi sabaha karşı 03:15’te panikle uyanıp, gecikerek araçta yerlerini alan “abla” ve ortancayla tamamlanan grup, uykuda Antigua’ya son kez veda eder: Bir saat sonra Guatemala City’ye varır, oradan da uçakla Mexico City’ye dönerler; iniş sırasında volkanların da görüldüğü yolculuk 08:50’de sona erer.

10:15’te, bavullarla birlikte ucu ucuna sığılan –şoförü, göz alıcı beyazlıkta gömleği, jilet gibi ütülü pantolonu, pırıl pırıl ayakkabılarıyla son derece bakımlı bir beyefendi- araçla, varsıl semtlerindeki apartman girişlerinin, yüksek parmaklıklarla askerî bölge gibi korunduğu Mexico City’de yol almakta grubun ilk hedefi, günde bir buçuk ton deniz ürününün işlem gördüğü, Dünyanın ikinci büyük balık pazarını (birincisi Japonya’daymış) ziyaret.

Yol kıyılarında çöplerin biriktiği bakımsız bulvarlara, ara sokaklara, parlak renkli tek katlı evlerin dizildiği, orta hallilerin yaşadığı semtlerden geçilerek ulaşılan, geniş bir blok boyunca yer kaplamakta Balık Pazarı burada yeni yerinde; pazarı gezecek olanlara, değerli eşyalarını araçta bırakmaları önerilir.

Tepelerinde su tankları bulunan çatılar altındaki tezgâhlarda, değişik ebat ve tuhaf şekillerde pek çok balık, kabuklu, “abla”nın sınıflandıramadığı türde mahlûkat sıralanmış, alıcı beklemekte. Bol makyajlı kadınların pişirdiği deniz ürünlerinin satıldığı ufak lokantaların aralarında da meyve suyu, mutfak gereçleri, hatta sosların satıldığı ufak tezgâhlar.

Elbette, olmazsa olmaz kokusu, yerde bu kokuyu taşıyan şarıl şarıl akmakta suya karşın, ya da onunla birlikte Balık Pazarı, gezenlere, “keşke vaktimiz olsaydı da burada bir şeyler yeseydik…” dedirtecek bir şenlik!

Günün ikinci hedefi, yarım saat mesafede zengin, bakımlı, bir zaman Cortes’in de yaşadığı Coyoacan Bölgesi’nde, Frida Kahlo Müzesi

“Baba Yahudi anne Meksikalı, 20.yy başında doğdu. Bir tramvay kazasında ciddi biçimde yaralanıyor, yaşamını metal korselerle sürdürüyor. Resim yapmaya başlıyor, tanıştığı ve kendisini yüreklendiren Diego Rivera ile çok eşli bir beraberlik sonunda 1954’te ölüyor. Resimlerinde acılarını, güvensizliğini işliyor.”

Kapısında kuyrukların uzadığı, parlak mavi rengi yüzünden Mavi Ev diye de anılan müzeye, önceden alınmış biletleriyle beklemeksizin giren gruptan birkaç kişi 20 dk süren videoyu izlemeye yönelirken içeriyi gezen “abla”nın aldığı notlar: Yemek odası, Diego’nun yatak odası, mutfak; önünde tekerlekli sandalye duran bir şövale, boyalar, camlı dolaplarda kitaplar ve duvarında anne karnında bir fetüsün gelişimini anlatan bir afişin bulunduğu atölye; Frida’nın gündüz ve gece ayrı, iki yatak odası; başka bir bölümde aralarında taslakların, fotoğrafların da bulunduğu -birinde kendini, karnında bir bebekle resmettiği- resim sergisi. Verandasında çocukların resim yaptığı bir başka binada vitrinlerde giysileri, metal korseler, farklı yükseklikte ayakkabıları, yaşamını sürdürmesine yarayan türlü ortopedik gereçler, bunlardan esinlenen ünlü modacıların tasarımları…

Hatıra eşyalarının satıldığı dükkânda da kuyruk var; bakımlı, havuzlu geniş avlunun bir köşesindeki kafede rehberlerle karşılaşan “abla” onlardan, dilinin ucundaki filmin Frida: Salma Hayek, Alfred Molina- yönetmenini öğrenir: July Taymer.

Cumartesi dolayısıyla her yer çok kalabalık; Patricia’nın yer ayırttığı lokanta, geze dolana zor bela bulunur. Servis ise ondan da zahmetlidir, uzar da uzar; gezi boyunca yemek noktalarına önceden bildirilmiş mönünün, hatta kumanyanın ne kadar akıllıca olduğu, bu şekilde deneyimlenmiş, kanıtlanmış olur.

Artan zaman Catarina Meydanı’nda gezilerek geçirilir; “abla” dörtlüsü kalabalık, şenlikli parka bakan, yol kıyısında süslü bir arabanın beklediği kilisede, genç kıza takıların da takıldığı, bol bol fotoğraf çekilen bir komünyon töreni izler.

Üçüncü ve son hedef Amsterdam aktarmasıyla İstanbul uçuşu için havaalanı; Patricia herkesle, Meksika usulü “tek öpücük” ve Hollanda dilinde “havdû!” diyerek vedalaşır.

21:50’de havalanan uçak, bir grup Meksikalı öğrencinin şamatasıyla 7 Şubat 2016, Pazar günü, yerel saatle 14:30’da Amsterdam’a iner. Sevdiklerini özlemiş katılımcıları ülkeye döndürecek İstanbul uçağı ise 20:30’da kalkıp tam üç saat sonra da Atatürk Havalimanı’na konar.

İyi dileklerle ayrılırlarken “abla”nın aklı gördükleri ile karmakarışık; gönlü ise tersine, bu büyük ezoterik topluluğu, Mayaları barındırmış muhteşem topraklardan, yeniden yükselen ışıkla dopdolu, pırıl pırıl aydınlık…

Ayşe Nilgün Arıt ile birlikte yazdıkları, -Sistem Yayıncılık’tan- KUTSAL MAYA İNANCI kitabına Don Miguel Angel Vergara Calleros, şu sözlerle başlar:
MAYA KUTSAL BİLGELİĞİNE HOŞ GELDİNİZ DİYORUM… ŞİMDİ RUHUNUZU AÇMA ZAMANI VE AKLINIZI VE KALBİNİZİ… SİZİ SELAMLIYORUM
IN-LAK’ECH… BEN BİR DİĞER SEN’İM
A-LAK’EN… SEN BİR DİĞER BEN’SİN

Kitabın SONSÖZ’ü ise şöyledir:
Yani… Rahatlıkla ifade edebiliriz ki, Maya Tören Alanları “arkeolojik harabeler” olmayıp, Maya rahiplerinin dini, bilimi, sanatı ve felsefeyi bütünsel biçimde, derinliğine çalıştıkları Kozmik Üniversiteler, yani eğitim merkezleriydi. Bu muhteşem üniversiteler arasında en önemlileri şunlardı: Chichen-Itza, Uxmal, Mayapan, Ek Balam, Dzibilchaltun, Labna, Kabah, Sayil, Palenque, Edzna, Tikal, Uaxactun, Yaxchilan, Bonampak, Quirigua, Copan, Calakmul, El Mirador.

Yani… “Maya” sözcüğü sadece ilk kavmi ve onların soyundan gelen halkı ifade etmekle kalmaz; aynı zamanda “seçilmiş birey”in kendi bilinç düzeyini ve ruhsal gelişimini yücelterek ulaştığı bir “ruhsal bilinçlilik hali”nin de ifadesidir.

Yani… Mayalar, Tanrılarına asla insan kurban etmemişlerdir. Ne top oyunu sahalarında ne Tzompantli Tapınağı’nda, ne de Chichen-Itza’daki Kutsal Memba Kuyusu’nda… Böyle bir eylem, Maya inançları açısından imkânsızdı çünkü Maya inancı en yüksek etik değerlere, tüm canlılara büyük saygıya dayalıydı.

Yani… Popol Vuh’ta anlatılan ve Chichen-Itza’daki Top Oyunu Sahası’nın duvarlarında resmedilenler inisiyasyon sürecinde genç rahip adaylarının iç ruhsal dönüşümüydü. Bizlere, nefsimizi öldürerek, egomuzun başını keserek, egomuzu “Ben” olmaktan çıkarıp daha yüce bir iç varlığa dönüştürerek, gerçek bir insan, bir “Halach Uinik”, Maya ruhsal bilinçliliğine sahip, hakikatı aramış ve bulmuş, aşkı ve aklı dengeli biçimde tezahür ettirmeyi başarmış kâmil insan oluşu öğretiyordu.

Yani… Maya’lar kendilerini hem fiziksel hem de ruhsal olarak “insan olma” bilincinin değerleriyle geliştirmeye adamış yüksek bilgeliğe sahip bir toplumdu. Bu bilgelik onlara şehirlerini, tapınaklarını, kozmik üniversitelerini felsefeleri ve dinleriyle uyumlu bilimsel temeller üzerine inşa edebilme olanağını vermişti.

Yani… En yüce hocaların adını doğru yazmak ve doğru telaffuz etmek çok önemlidir: K’uKuulKaan, “sonsuzlukta huşu içerisinde saygı gösterilen Tanrı’dır”. Onun adının anlamında gelişimimize, ruhsal tekâmülümüze ışık tutan felsefi, astronomik ve törensel bir mesaj buluruz.

Yani… İlkbahar ve sonbaharlarda “K’uKuulKaan’ın inişi” olarak adlandırılan astronomik görüngü, kozmik bir olaydır. Mart’ın 5’inde başlayıp Nisan’ın 6’sında biten 33 günlük bu süreçte Chichen-Itza’daki K’uKuulKaan Piramidi’nin kuzey basamaklarında oluşan ışık/gölge üçgeni bir kozmik bilinç habercisidir. Ekinokslarda K’uKuulKaan, kozmik bir enerji olarak dünyaya iner, Maya dilinde “Puah” denilen 7 çakramızı uyararak geliştirir; içimizde taşıdığımız ışık ve bilgelik jeneratörlerini etkinleştirir.

Yani… K’uKuulKaan ölmemiştir, canlıdır. Kalplerimizin içinde yaşar; hayatımızda daha yüksek bir bilinç düzeyine erişebilmemize yardımcı olacak ruhsal yardımı ve desteğini alabilmemiz için ona seslenmemiz, adını anmamız, niyaz etmemiz, dua etmemiz gereklidir.

Yani… Maya kültüründen miras kalan antik bilgelik, gezegenimiz için büyük önem taşıyan bu günlerde insanlığa içinde yaşadıkları kaostan çıkmanın yolunu göstermektedir. Maya Kozmik Bilgeliği’ni öğrenmenin ve uygulamanın günü bugündür. Öncelikle kişisel düzeyde yaratılacak bir değişimi takiben, ikincil olarak, din, dil, ırk, renk, cinsiyet ve sosyoekonomik farklılıklar gözetilmeksizin tüm insanlıkla bu bilgeliği paylaşma zamanıdır.

Gidin! Yürüyün! İlerleyin! Tüm İnsanlık Aşk, Akıl, Işık ve Barış ile Aydınlansın!
IN-LAK’ECH… A-LAK’EN…



Frida (2002) Trailer (Salma Hayek, Alfred Molina, Geoffrey Rush): https://www.youtube.com/watch?v=zeczLgbYJz4

Mexico City yakınındaki aktif volkanlar: https://www.youtube.com/watch?v=oOMvSqTr40o

Tarihteki en büyük UFO akını, “Meksika UFO dalgası”: http://www.ufonet.be/ufonet-arastirma-konulari/123-meksika-ufo.html

Senbilirsinabla’nın “UFO ve Yeniçağ başlıklı 4. Uluslararası Kongre” izlenimleri: http://senbilirsinablamavidenmora.blogspot.com.tr/2009/06/tum-yasamnda-belki-de-ilk-kez-burada.html

Hiç yorum yok: