26 Mart 2016 Cumartesi

“Abla”nın Meksika, Guatemala, Honduras gezisi 13: Antigua – Chichicastenango - Panajachel


4 Şubat 2016 Perşembe, manastır hastane geçmişinin izleri, hantal görünüşlü güzelim eşyaya sinmiş, “abla”nın en beğendiği mekânlar arasındaki otel, kahvaltı ardından keşfe çıkılır; diğer katları, botanik bahçesi yoğunluğundaki orta avlusu, birbirine açılan, hatta bir yerde alçacık bir dehlize dönüşen koridorlarıyla, tepede çan kulesiyle Posada del Hermano Pedro Hotel çok özel.

Yürüyerek yapılan Antigua turunda alınan not: “16. yy.da İspanyolların kurduğu kolonyal kent, depremde kayarak yer değiştirmiş. İzi bazı binalarda görülebilir. Agua, Fuego ve Acatenango Volkanlarıyla çevrili. Giriş kemeriyle ayrılan yönetici sınıfın oturduğu alanda şimdi oteller ve restoranlar var. Halkı kendisine Ladino, İspanyollara Mestizo diyor. Kentin bir de üniversitesi bulunmakta. Erkeklerin Sarayı, şimdilerde turizm ofisi… Dükkânlar 10:00-11:00’de açılır.”

Yapımı süren görkemli kilise gezilir; bulutlu, güneşin ara sıra göründüğü serin sabahta, parkın ortasındaki çeşmenin fıskiyesiyle ve sirenlerin süngerle ovulduğu temizlik harekâtı grupça izlenir. Sabahın bu erken saatinde bile parkta, “henmeyk!” diyerek dolanan, arkasını gösterdikleri işlemeleri satmaya çalışırken, sırtlarına göğüsten çapraz bağlı şalın içinden ara sıra incecik mızıldanan bebe sesleri gelen çocuk kadınlar arasında, bir temizlik görevlisi de sakince palmiye yaprağı süpürgesiyle ortalığı süpürmekte.

Bir gece önce grup havaalanına giderken yola çıkan araçla buluşup binilir. Anlaşılan araç, dün gece Antigua’ya, rötar yüzünden gruptan, topu topu bir saat sonra varmış.

“Abla”ya Cusco’yu hatırlatan özel güzelliğiyle Antigua ile geride kalanlar: Yağış tahliyesi için ortaya meyilli taş caddelerde, -neredeyse taksilerin yerini almış- vızır vızır rengârenk Tuk tuk’lar, çiçeklerle süslü tertemiz kapısındaki otomatta çiklet bile satılan tuvalet, yıkık kilise bahçesinde yortularda kullanılan, aralarında birkaç da çarmıhta İsa bulunan insan boyunda maketler… “Kaçak elektrik kullanımı yaygın o yüzden elektrik sayaçları yukarılarda.” Komünyonu için süslenmiş kabarık mavi tuvaletli tombalak genç kız, çevresinde dolanan fotoğrafçıya güler yüzle pozlar vermekte.

“Chichicastenango’ya gidiyoruz. Yolumuz 100 km, 2,5 saat sürecek, 1500 rakımdan 2200’e çıkacağız.” Yol boyunca rastlanılan, rengârenk boyalı, süslü –“abla”ya kalırsa yabancıların yakıştırmasıyla Chickenbus denen- otobüsler, köylüleri pazara taşımakta, sarhoş şoförleri arada yarışmakta; sıkışan trafikte hindistancevizi, muz satıcıları…

“1820 bağımsızlık sonrası yerli hakları savunulmadı. 1992 Nobel Barış Ödülü sahibi Rigoberta Menchu, 1996 Barış Antlaşması sonrası yerli dillerini canlandırmak, devlet kademelerinde yer almak için mücadele etmiş;  “Biz geçmişin mitleri, ormanların kalıntısı değiliz, ırkçılığın kurbanı olmak değil, saygı görmek istiyoruz demiş ödül töreninde.”

“Sağlık hizmetleri Meksika’nın çok gerisinde; gönüllüler ve sivil toplum örgütleri tarafından yürütülüyor. Memurların sigortası var, %2 de zengin. Ülkeye antibiyotik sokmak yasak… Bölgede küçük yaşta kadın ticareti yoğun…”

Uraz’ın çevirmeye zor yetiştiği Patricia şakımakta; “Mülk edinme; gidip bu toprak benim diyorsun, beş yılda başka hak talep eden olmadığı sürece, sadece arsa vergisi ödüyorsun. Kimse evini arazi üzerinde ve bitmiş göstermiyor, yapı bitmedikçe vergi ödemediği için evler hep inşa halinde. Bu durum tüm Latin Amerika’da böyle: Çocuklar için evi büyütmeye niyeti var…”

Giderek yükselen rotada, mola yeri serin; içeride ılık mangal ve ortada yanmakta koca bir soba, girişte kürklü giysiler, botlar satışta. Atitlan Gölü çevresini saran volkanların uzaktan görüldüğü bol virajlı çift şerit yoldan tırmanılmaktayken rastlanılan bir meyve kontrol noktasında, mola yerinden alınan çilekler yüzünden ufak çaplı bir panik yaşanır; gerek yoktur, aramaya gerek görülmez, zaten çilek de liste dışıdır. Bir hız kesici yol tabelasında tümsek ikonu altında “Tumuloso” -tümülüs?- yazmakta; Tuk tuk’lar bu yükseklikte / serinde artık iyice kapalı. “Bitki örtüsü tanıdık, çam, gürgen, akçaağaç, mürver…”

Çoğu yürüyerek geldiğinden yol giderek insanlarla, otobüslerle kalabalıklaşmakta, “Yörede pek çok pazar kuruluyor, bu en zengini… Tarihi ilginç, en büyük Maya topluluğu Kiçe’lerin kutsal kitabı, yaradılışı anlatan Popol Vuh‘u İspanyolların kıyımından saklamışlar.”

Chichicastenango’da, öğle yemeği için girilen San Tomas Chichicastenango adlı, papağanı bol zengin bahçeyi çevreleyen geniş odalarda yetmiş iki buçuk milletin yemek yediği hoş mekânda, kendilerine açık büfe ve tuvalet için birer kupon verilen katılımcılar, fotoğraf faslını müteakip işlemeli, dokuma kısa şortlu ilginç yerel giysili garsonların servis yaptığı masalara dağılır. Tek tek tanıtılan açık büfe yemekler gibi, bir kaçını denedikleri tatlılar çok lezzetlidir.

Pazarın curcunasına dâhil olmadan önce girilen Aziz Tomas Kilisesi, eski bir piramidin üzerine kurulduğu için çiçek kovalarıyla dolu basamaklar binadan, ilk görünüşte ayırt edilebilecek kadar farklı.

Kadınların ikişer üçer çocukla öbeklendiği, üretim, satış dâhil normal yaşamı barındıran avludan geçilerek gidilen kilise, oturma sıralarıyla, azizlerin camekânlarıyla diğer kiliselerden farklı değil; bir kadın geri geri dua edip selam vererek çıkarken, bir diğeri dizleri üzerinde yavaş yavaş sunağa yaklaşır. Sunak önünde üçüncüsü ise derdini, biriyle dertleşir gibi içtenlikle ağlayarak “köylerinin koruyucusu” Aziz Tomas’a anlatmakta.

Bilenin hangi köyden geldiğini anladığı, yerel giysiler içindeki kadınların renk cümbüşü tezgâhlarında dokuma, işleme başta, ahşap, toprak her türlü malzemeden üretilmiş her şey var. “Abla” bu zenginlikten, kendisi için özgün renklerde birkaç minik çile parlak pamuklu ip ile torunu için de hamaklar arasında görüp bayıldığı bir salıncak alır (100 Quetzal).

Pazarda dolaşır, ortak arkadaşları için bir şeyler bakarken girdikleri dükkânda satıcı kadın, bir kenara yığdıkları çantaları için kaygı duyduklarını anladığı “abla” grubuna, beden dili ve gayet etkili mimiklerle, duvardaki Meryem tasvirini göstererek güvence verir.

15:30 civarı pazar hızla toplanır, köylüler koskoca bohçalarıyla sağa sola çarparak, süslü otobüslerin bulunduğu garaja seğirtirler. Üçer beşer, buluşma noktası, –papağanların mesaisi çoktan sona ermiş, sakinlemiş- lokantaya dönenler, grubun tamamlanmasıyla 16:15’te yola çıkar: “Tolola Köyü’nden geçiyoruz, onların pazarı da Cuma günüymüş…”

Üç volkanı ile açıkça göz önüne serilen, “125 metrekare genişlik, 320 m derinliğindeki Atitlan Gölü, beraberindeki üç volkanla birlikte yükselince denizle bağı kopuyor. Çevresinde on iki havarinin isimlerini taşıyan Kekçi köyleri varmış.”

Fotoğraf molası verilen taraça kıyısında bir tabelada yazılı, teki aktif üç volkanın isimleri, arka arkaya Atitlan ve Toliman ile biraz daha sağda San Pedro.

Mola sonrası yumuşak eğimle inilerek varılan turistik kasaba, -Nahuatl dilinde su kıyısında olan anlamına- Panajachel: Eşyalarını odalarına bırakan grup dağlarla çevrili güzelim göl kıyısındaki taraçaya koşar ama günbatımına yetişemez.

Akşamüzeri ve yemek sonrası, 1970-80’lerde burayı üs tutmuş hippi kalabalığından arta kalana eklenmiş turistlerle birlikte, kasabanın en önemli caddesi Santander üzerinde gezinir, küçük bir dükkândan, yılıyla birlikte doğum günlerinin işaretini taşıyan birer yeşim taşı kolye alırlar.

Odada hoş bir sürpriz; plastik çöp kovası üzerindeki etikette, Üçsan Plastik, Made in Turkey yazmakta!

Kuzey Ege’deki evinden sert Poyraza alışık “abla” dışındakilerin kolaylıkla uyuyamadığı, gece boyu çatıyı takırdatan fırtına, ertesi günün programını alt üst edecek güçtedir.

Agua, Fuego, Acatenango Volkanları görselleri:

Rigoberta Menchu:

Aziz Tomas Kilisesi görselleri:

Panajachel görselleri:

Hiç yorum yok: