"Abla" ve maiyetinin de içinde bulunduğu 22 kişilik grup, Oslo'dan ayrılır. Birkaç günlük fiyord turu için bindikleri otobüsün şoförü Kenneth Bey bir İsveçlidir, yolları bilmez, sora sora giderler...
Kenneth Bey'den söz açılmışken "abla" bir gözlemini aktarmadan edemez; rehberleri de buna dikkat çekmiştir gerçi! Oradan oraya giderken bindikleri otobüslerde muavin yoktur, şoför park eder, bavulları yerleştirdiği gibi bagajdan çıkarıp kaldırıma dizer! Otellerde de bellboy yoktur, herkes bavulunu odasına kendisi sürür. Mısır'da, Hindistan'da, Çin'de bavullarının odalarına gelmesi lüksüne alışmış olan "abla" ve maiyeti için bu oldukça şaşırtıcıdır: Eh, iş gücü değerli tabii! diye konuşurlar aralarında, ne de olsa sosyalist düzen, gözünü seveyim! Birçok kahvaltıda taze ananası testere benzeri bıçakla kesmeleri bile gerekir! Banyolarda duş bonesi, törpü, diş fırçası, macun, banyo köpüğü, vücut losyonu... aramak abestir. Sadece sıvı el sabunu ve duşta da belki biraz daha yumuşak bir şampuan! Herşey gereğince ve yeterince! Ne güzel!
Yağmur altında fiyordlardan, yemyeşil içinde kartpostal görünümlü küçük kasabalardan, uzun tünellerden geçerek giderken birden bir tünel girişinde dururlar; görünüşte onları durduracak kırmızı ışık dışında hiçbirşey yoktur, Kenneth Bey sakince, tek arabalık olduğu anlaşılan boş tünel girişine bakarak, kırmızı ışıkta beklemektedir, olur şey değil! Bu bekleyiş çooook uzun sürer: Onlar, trafikte en kısa zaman birimi("abla"nın sevgili bir arkadaşına aittir bu saptama)nin, kırmızı ışık söner sönmez kornalara basma geleneğinin geçerli olduğu bir ülkeden gelmişlerdir!
Hindistan trafiğini ise korna denen değerli parçanın idare ettiğini, bir kamyonun arkasındaki süslü Horn please! yazısını hatırlayan "abla" ve grubu, İskandinav ülkelerinde oldukları sürece sadece bisiklet zili duyarlar, özledikleri korna sesi için Yeşilköy'de havaalanı trafiğine katılmaları gerekecektir!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder